NECDET BULUZ
Türk Silahlı Kuvvetleri en üst rütbesindeki generali, komutanları ve askerleri ile dünyanın en güçlü ordusu konundaydı. Örnek de gösteriliyordu. Bugün, dikkat edilecek olursa, bu güçlü ordu ne hale getirildi, nasıl aşağılandı, nasıl güçsüzleştirildi. Terör örgütü PKK ile mücadelede bugüne kadar Hükümet olanların vurdumduymazlığı, yanlış politikaları, iş bilmezliği, acemiliği ne acıdır ki, ordumuzu bugünkü duruma getirip oturtmuştur.
Öncelikle söylenmesi gereken, terörle mücadelede AKP Hükümeti’nin başarısızlığıdır. Bu başarısızlığı hiç kuşkusuz çeşitli nedenleri var. Kısaca değinelim, gördüğümüz kadarı ile güvenlik güçlerimiz zafiyet içine düşmüştür. Devlet yönetimi iş bilmeyenlerin elindedir. İstihbarat birimlerimiz adeta dökülüyor, dikiş tutacak halleri kalmamıştır.
TERÖRLE BÖYLE MÜCADELE EDİLMEZ
Tablo ortadadır:
Eğer, şehitlerimiz toprağa verilmeden yenileri geliyor, terör örgütü istediği noktada istediği hedefleri ölümüne vurabiliyor, kurulan tuzaklar önceden haber alınamıyor ve önlenemiyorsa, bu nasıl terörle mücadeledir?
Biz, her zaman yazıyoruz, uyarıyoruz. Ortada bir istihbarat zafiyeti vardır. Güçlü istihbarat alınmadan terörle mücadele edilebilir mi? Müttefikimiz ABD ile olan istihbarat paylaşımımızın da bir faydası olmamıştır. ABD, işine geldiği zaman istihbarat paylaşımında bulunuyor, işine gelmediğinde bulunmuyor. Kendi istihbaratının dışındaki istihbarattan bir fayda gelir mi?
Zaten istenilen, Türk ordusunun yıpratılması, zayıf düşürülmesi ve Türkiye’de kargaşa ortamının yaratılmasıdır. Bunu isteyen Amerika’dır. Müttefikimiz için kendi hedefleri ve çıkarları her zaman ön planda gelmiştir.
Gelen her şehit haberinden sonra, bizi yönetenlerin “Kanları yerde kalmayacak, teröristlere gereken cevap verilecek” sözlerinin de artık hiçbir şey ifade etmediğini söyleyelim. Artık, millet, bugünkü yönetim terörü önleyemeyeceğini anlamıştır. Şehit ailelerinin tepkileri çığ gibi büyüyor. Bu gerçekleri yazanlara da bizi yönetenler “hainlikle” suçlayabiliyorlar.
ASKERE BÖYLE Mİ ÖNEM VERİLİR?
Askere alınan gencecik çocuklarımızın hangi koşullarda, görev yerlerine sevk edildikleri de ortaya çıkarıldı. Suriye’den gelen mültecilere en modern barınma evleri kuranlar, bu çocuklara neredeyse sahip izi çıkmıyorlar. Onların hangi koşullarda yatırıldığını, beslendiğini, sevk edildiğini geçenlerde yazdığımız bir yazıda fotoğrafla sizlerle paylaşmıştık.
Bu anlayış çocuklarımızı da askerlikten soğutur hale gelmiştir. Zaten, bazılarının isteği de budur. Özellikle terör örgütü PKK ve yandaşları bunu istiyor ve destekliyor. Biz ise askerlerimize gereken özeni göstermeyerek bir yerde PKK ve yandaşlarının ekmeğine yağ sürmüş olmuyor muyuz?
2002 yılında sıfır terör sorunu ile hükümeti devralanlar bugün ülkeyi kan gölüne çevirdiler. Terörle mücadele edelim etmesine ama bu anlayış ile bu sorunun üstesinden gelinmesi mümkün değildir. Oslo görüşmeleri ve “Açılım politikaları” ile terör ve teröristlere kucak açanlar, bugün bu yanlış politikalarının bedellerini milletimize ödetiyorlar. Gencecik çocuklarımız şehit oluyor, evlere ateş düşüyor.
ORTALIK KAN GÖLÜ AMA…
İşin en ilginç tarafı da, ortada sanki hiçbir şey yokmuş gibi bizi yönetenlerin pişkinliği, vurdumduymazlığı, duyarsızlığıdır. Bir İçişleri Bakanımız var ki evlere şenlik. Her konuşmasında gaf üstüne gaf yapan İdris Naim Şahin, şehit düşen çocuklarımız için “Her şey nasip işi, Şehitlik de gazilik de, uzun yaşamak da genç yaşta şehit olmak da nasip işi” diyebiliyor. Böyle bir devlet yönetimi anlayışı olabilir mi?
Şimdi, yineleyelim:
Terörle mücadele etmenin de bir yolu ve yöntemi vardır. AKP Hükümeti bu yolu da yöntemi de tıkamıştır. Bu işin üstesinden sadece kendilerinin geleceğini sanarak büyük yanılgıya düşmüşlerdir. Terörle mücadele topyekûn mücadeledir. Muhalefeti ile sivil toplum teşkilatları ile milletin desteği ile bu işin hakkından gelinir. Müttefiklere güvenerek, onlardan gelecek istihbaratlardan istifade ederek bu işi başaracaklarını sananlar yanlıyorlar. Bugüne kadar bu işte başarılı olamamalarının nedenini araştırırlarsa bu gerçeklerle mutlaka karşılaşacaklardır.
Bütün bu olumsuzlukların ve başarısızlıkların nedeni de ordumuzun üzerine yükleniyor. Zaten bugüne kadar yıpratılmış, zayıflatılmaya çalışılmış ordumuz üzerinde daha fazla oynanmaması gerektiğini altını çizerek vurgulamak istiyoruz.
Bir yanıt yazın