Gaziantep’te yola park edilmiş bir aracın uzaktan kumanda ile patlatılması sonucu 9 kişinin ölümüne yol açan saldırıyla ilgili olarak PKK’nın silahlı kanadı HPG’nin açıklamasında, bu olayın kasıtlı olarak kendilerinin üstüne yıkılmaya çalışıldığı iddia edilmiştir:
“Bu patlama ile güçlerimizin herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Kamuoyu ve halkımız da bilmektedir ki güçlerimizin sivillere yönelik bir girişimi olamaz. Zaten KCK Yürütme Konseyi’nin yaptığı bayramda çatışmalardan kaçınma çağrısına güçlerimiz uymaktadır. Bayram sürecinde operasyonlardan kaynaklı yaşanan çatışmalar dışında güçlerimizin herhangi bir girişimi de olmamıştır.”
Bu yöntem, örgütün 2006 ve 2007 yıllarında da uyguladığı bir taktiktir. Kamuoyu tepkisinin yüksek olduğu eylemlerde PKK bu bahaneyi sık sık kullanmıştır.
PKK’nın önce inkar ettiği, daha sonra kabul etmek zorunda kaldığı eylemler dikkate alındığında açıklamanın, katliamı gerçekleştiren PKK’lı belirlenince büyük bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmıştır.
Gaziantep Valisi’nin açıklaması şöyledir: “2006 yılında kapatılan DTP gençlik çalışanı olarak ilimizde de daha sonra sözde Amanoslar bölgesi Osmaniye grubu içinde faaliyet gösteren Firaz kod adlı Murat Filiz isimli örgüt mensubunun ilimizdeki patlama olayını gerçekleştiren şahıs olduğu anlaşılmıştır.”
23 Ağustos tarihli Hürriyet Gündem’de yer alan haber önemlidir: “Şüpheli PKK’nın bomba uzmanlarından. Suriyeli. Bahoz Erdal’a bağlı gruptan. Saldırı talimatını, Diyarbakır kırsalındaki ‘Doktor Aydın’ kod adlı terörist Hacı Türmak’tan aldı.”
Türk kamuoyunda büyük tepki yaratan, PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul etmeyen BDP’nin bile katliamı kınadığı, küçük çocukların hayatını kaybettiği katliamı PKK’nın üstlenmesi zaten mümkün değildi. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Çünkü;
• 12 Eylül 2006 tarihinde Diyarbakır’ın Bağlar semtinde termos bomba patlatılmış, patlamada 7’si çocuk 10 kişi can vermiştir. PKK, “bir örgüt üyesinin inisiyatifiyle yapıldı” açıklamasının ardından gerçek ortaya çıkınca özür dilemiştir.
• Kuşadası’nda 15 Temmuz 2007 tarihinde Kadınlar Plajı’na giden bir minibüste patlama meydana gelmiş, yolculardan İrlandalı Tana Whalen, İngiliz Helen Pallhall, Deniz Tutum, Uruk Yücedeniz ve Eda Okyay hayatını kaybetmiştir. PKK eylemi üstlenmemiştir ama daha sonra eylemciler yakalanmıştır.
• Diyarbakır’da 3 Ocak 2008 tarihinde bir dershane önünde askeri servis aracı geçerken patlayan bomba sonucunda 6’sı öğrenci 7 kişi hayatını kaybetmiş, 66 kişi de yaralanmıştır. PKK önce eylemi üstlenmemiş, daha sonra eylemin yerel inisiyatifle gerçekleştirildiğini itiraf etmiştir.
• 27 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul Güngören’de 17 kişinin hayatını kaybettiği patlamada 154 kişi de yaralanmıştır. Zübeyir Aydar, saldırıyı kınamış ve üstlenmediklerini açıklamış, Güngören katliamını “kontrgerillanın yaptığını” söylemiştir ama katliamı yapan PKK’lılar yakalanmıştır. “PKK yapmadı” nakaratının sahiplerine Taha Akyol “Utandınız mı?” başlıklı bir yazı yazmıştı. (Milliyet, 4 Ağustos 2008)
• 29 Nisan 2009 tarihinde Diyarbakır Lice’de askeri aracın geçişi sırasında mayınlı saldırıda 9 asker şehit olmuştur. PKK önce saldırıyı üstlenmemiş, daha sonra “operasyonlara tepki olarak yerel güçlerimizin inisiyatifiyle yapıldı” demiştir.
• Eylül 2011’de Siirt’te 4 genç kızın içinde bulunduğu araç çapraz ateşe alınmış, saldırıda Zeynep Evin, Nergis Evin, Kevser Çekin ve Nurcan Olgaç olay yerinde can vermiştir. PKK olayı üstlenmemiş, sonra kabul etmek zorunda kalmıştır.
• 20 Eylül 2011 tarihinde Ankara Kumrular Caddesi’nde park halindeki bir araçta meydana gelen patlamada 5 kişi hayatını kaybederken 60’a yakın kişi de yaralanmıştır. PKK eylemi çok sonra üstlenmiştir.
• PKK, Mavi Çarşı katliamı, Küçükçekmece’de bir konfeksiyon mağazasına molotof atılarak iki genç kızın yakılması eylemlerini de inkar etmişti.
PKK sivillere karşı eylemler yapıyor, sonra “Biz yapmadık, sivilleri hedef almayız” diyor.
PKK, 2008 yılında yapılan 10’ncu Kongre’sinde eylem yaparken uluslararası savaş hukukuna uygun hareket edeceğini açıklayarak terör örgütü olmağını, uluslararası hukuk kapsamında savaşan siyasi bir örgüt olduğunu kamuoyuna açıklamıştır.
Bunun anlamı açıktır: Uluslararası savaş hukuku kapsamına girmek.
Gaziantep katliamını PKK yapmıştır ama BDP ilk defa bu eylemi kınamak zorunda kalmıştır. Çünkü eylem, insanlığa karşı bir suçtur.
İkinci Dünya Savaşı sonrası kabul edilen Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin yetki alanında insanlığa karşı suçlar sayılmıştır. Bu kapsamda adam öldürme insanlığa karşı işlenen bir suçtur.
PKK, yaygın veya sistematik olarak, bir politikanın gerçekleşmesi için planlı bir şekilde sivilleri öldürmektedir. Siviller, kamu düzenini koruma görevini yürüten
silahlı kuvvetler dışındaki tüm kişilerdir. Gaziantep katliamında hayatlarını kaybedenler (masum çocuklar dahil) bu kapsamdadır.
Yeni TCK’da (Md.77) insanlığa karşı suçlar arasında “kasten öldürme” fiili de sayılmıştır. Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
Türkiye, bu suçu işleyen kişilerin uluslararası ceza mahkemelerinde de yargılamasını gündeme getirebilir.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Gaziantep’teki bombalı saldırıya ilişkin, ”PKK ‘nın bunu sahiplenmemiş olması çok doğaldır. Çünkü buna benzer eylemleri hep o yapmıştır. Ama işin içine çocuklar, kadınlar girdiği zaman kamuoyunun toplumsal baskısından ve nefretinden kurtulmak için ilk planda bunu inkar etmiştir” demiştir.
Kumrular Sokak’ta, Diyarbakır’da, Güngören’deki katliamlar ile öğrenci yurtlarında yangın çıkarmak, ateşe vermek gibi eylemlerin de bunlar arasında olduğunu belirten Arınç’ın tespiti şöyledir:
”Çetelesini tuttum 20’den fazla sivile yönelik eylem ki bireysel olarak değil topluca olarak, bunlar önce inkar edilmiş sonradan da onların yaptığı tespit edilmiş. Hatta, birkaç ay geçtikten sonra da yerel inisiyatif dedikleri ‘Ben kumanda edemiyorum, kendi başlarına bu işleri yapmışlar’ gibi mazeretlerin arkasına sığınmış olmaları.”
PKK’nın arkasında Suriye’nin olduğu bir PKK’lı tarafından itiraf edilmiştir. Güneydoğu’da terörle mücadele sırasında yakalanan Suriye uyruklu Rodi Derik Kod adlı Rodi Şeref, güvenlik birimlerine verdiği ifadesinde örgütün Suriye istihbarat örgütü El Muhaberat ile olan ilişkisini gözler önüne sermiştir.
Ayrıca PKK ile ASALA Ermeni terör örgütü arasında da sıkı ilişkiler vardır.
21 Ağustos’ta 1973-1984 yılları arasında Türk diplomatlara suikast düzenleyen solcu ve aşırı milliyetçi Ermeni terör örgütü ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu- Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) Suriye krizi sebebiyle Türkiye’yi tehdit etmiştir.
Panarmenian.net sitesinin haberine göre ASALA’nın basın servisi tarafından yayınlanan açıklamada, “Suriye’deki Ermeni toplumunun güvenliği ve sosyal birlikteliğini doğrudan ya da dolaylı olarak ihlal edilmesi ya da herhangi bir askeri maceraya girişilmesi durumunda Türkiye aynı önlemlerle karşılaşacaktır. -Any military adventurism or any direct or indirect violation of the security and the social cohesion of the Armenian community of Syria on the part of Turkey will be met by similar counter-measures” denilmiştir.
Siteye göre ASALA, 1991 yılında Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra saldırılarını sonlandırmıştır.
Site, Gaziantep katliamının arkasında ASALA’nın olduğunu Azerbaycan basınının savunduğunu da belirtmiştir.
ASALA tarafından Türkiye’nin Santa Barbara (ABD) Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır’ın şehit edilmesiyle 27 Ocak 1973 tarihinde başlayan katliamlarda 34 dışişleri meslek mensubu ve 5 güvenlik görevlisi şehit edilmiştir.
Son diplomat şehidimiz, 4 Temmuz 1994 tarihinde şehit edilen Atina Büyükelçiliği müsteşarı, kıymetli arkadaşım ve dostum Haluk Sipahioğlu’dur.
Sipahioğlu, Eskişehir İTİA öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yusuf Ziya Binatlı’nın eşinin kuzenidir. Paris’te OECD Büyükelçiliğimizde uzun süre aynı odayı kendisiyle paylaşmış idim.
BDP Gaziantep katliamını kınamıştır ama Gaziantep’teki cenaze namazında BDP’den bir temsilci bulunmamıştır. Oysa TBMM’de temsil edilen tüm partilerden en üst seviyede katılım vardı.
Acaba BDP neden cenaze törenine katılmadı? Yoksa birileri katliamı yapanın kimliğini biliyor muydu?
Eğer terörü kınıyorsan bu laf ile olmaz, eylem ile olur. Törene gider, hayatını kaybeden sivillerin ailelerine başsağlığı dilersin.
TBMM’de görev yapacaksın ve şehit ailelerinin ödediği vergilerden oluşan bütçeden maaş alacaksın, terör örgütü üyelerini kucaklayacaksın, sonra teröristlerin öldürdüğü çocukların cenaze namazına katılmayacaksın.
Bir terör örgütü mensubu ile bir milletvekilinin sarmaş dolaş kucaklaşması, Türkiye dışında dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiştir.
Avrupa Birliği Komisyon Sözcüsü Sebastien Brabant, teröre destek verildiği algısı oluşturacak her türlü hareketten kaçınılması gerektiğini söylemiştir: “Bizce yaşanan bu karşılaşmanın şartları tam olar net olmasa da, AB olarak beklentimiz sorumluluk pozisyonunda bulunan herkesten terörizmi açıkça kınaması ve teröre destek verildiği algısını oluşturacak her tür hareketten kaçınılmasıdır.”
BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak Antep’teki katliamla ilgili şöyle demiştir: “Eğer bu eylemi PKK’lı biri yapmışsa Kürtlerin özgürlük davası zarar görür. Sivilleri hedef alan bir stratejiyi PKK’nın benimseyeceğini zannetmiyorum. Bizim de BDP olarak böyle bir olayı kabullenmemiz söz konusu değildir. Bu konuda kafamız çok net ve açıktır.”
Katliamı yapanın belirlenmesinden önce söylenen bu sözlerin, katliamı gerçekleştirenin PKK’lı olduğu ortaya çıktıktan sonra devamının getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Terör örgütü ile aralarına mesafe koyamayan milletvekilleri Türk halkının temsilcisi olamaz. TBMM’de bunların görev yapması da doğru değildir. Bunlar hakkında Türkiye Cumhuriyeti yasaları uygulanmalıdır.
Çünkü, ettikleri yemine sadık kalmamışlardır: “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü… koruyacağıma… namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
Gaziantep’te yola park edilmiş bir aracın uzaktan kumanda ile patlatılması sonucu 9 kişinin ölümüne yol açan saldırıyla ilgili olarak PKK’nın silahlı kanadı HPG’nin açıklamasında, bu olayın kasıtlı olarak kendilerinin üstüne yıkılmaya çalışıldığı iddia edilmiştir:
“Bu patlama ile güçlerimizin herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Kamuoyu ve halkımız da bilmektedir ki güçlerimizin sivillere yönelik bir girişimi olamaz. Zaten KCK Yürütme Konseyi’nin yaptığı bayramda çatışmalardan kaçınma çağrısına güçlerimiz uymaktadır. Bayram sürecinde operasyonlardan kaynaklı yaşanan çatışmalar dışında güçlerimizin herhangi bir girişimi de olmamıştır.”
Bu yöntem, örgütün 2006 ve 2007 yıllarında da uyguladığı bir taktiktir. Kamuoyu tepkisinin yüksek olduğu eylemlerde PKK bu bahaneyi sık sık kullanmıştır.
PKK’nın önce inkar ettiği, daha sonra kabul etmek zorunda kaldığı eylemler dikkate alındığında açıklamanın, katliamı gerçekleştiren PKK’lı belirlenince büyük bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmıştır.
Gaziantep Valisi’nin açıklaması şöyledir: “2006 yılında kapatılan DTP gençlik çalışanı olarak ilimizde de daha sonra sözde Amanoslar bölgesi Osmaniye grubu içinde faaliyet gösteren Firaz kod adlı Murat Filiz isimli örgüt mensubunun ilimizdeki patlama olayını gerçekleştiren şahıs olduğu anlaşılmıştır.”
23 Ağustos tarihli Hürriyet Gündem’de yer alan haber önemlidir: “Şüpheli PKK’nın bomba uzmanlarından. Suriyeli. Bahoz Erdal’a bağlı gruptan. Saldırı talimatını, Diyarbakır kırsalındaki ‘Doktor Aydın’ kod adlı terörist Hacı Türmak’tan aldı.”
Türk kamuoyunda büyük tepki yaratan, PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul etmeyen BDP’nin bile katliamı kınadığı, küçük çocukların hayatını kaybettiği katliamı PKK’nın üstlenmesi zaten mümkün değildi. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Çünkü;
• 12 Eylül 2006 tarihinde Diyarbakır’ın Bağlar semtinde termos bomba patlatılmış, patlamada 7’si çocuk 10 kişi can vermiştir. PKK, “bir örgüt üyesinin inisiyatifiyle yapıldı” açıklamasının ardından gerçek ortaya çıkınca özür dilemiştir.
• Kuşadası’nda 15 Temmuz 2007 tarihinde Kadınlar Plajı’na giden bir minibüste patlama meydana gelmiş, yolculardan İrlandalı Tana Whalen, İngiliz Helen Pallhall, Deniz Tutum, Uruk Yücedeniz ve Eda Okyay hayatını kaybetmiştir. PKK eylemi üstlenmemiştir ama daha sonra eylemciler yakalanmıştır.
• Diyarbakır’da 3 Ocak 2008 tarihinde bir dershane önünde askeri servis aracı geçerken patlayan bomba sonucunda 6’sı öğrenci 7 kişi hayatını kaybetmiş, 66 kişi de yaralanmıştır. PKK önce eylemi üstlenmemiş, daha sonra eylemin yerel inisiyatifle gerçekleştirildiğini itiraf etmiştir.
• 27 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul Güngören’de 17 kişinin hayatını kaybettiği patlamada 154 kişi de yaralanmıştır. Zübeyir Aydar, saldırıyı kınamış ve üstlenmediklerini açıklamış, Güngören katliamını “kontrgerillanın yaptığını” söylemiştir ama katliamı yapan PKK’lılar yakalanmıştır. “PKK yapmadı” nakaratının sahiplerine Taha Akyol “Utandınız mı?” başlıklı bir yazı yazmıştı. (Milliyet, 4 Ağustos 2008)
• 29 Nisan 2009 tarihinde Diyarbakır Lice’de askeri aracın geçişi sırasında mayınlı saldırıda 9 asker şehit olmuştur. PKK önce saldırıyı üstlenmemiş, daha sonra “operasyonlara tepki olarak yerel güçlerimizin inisiyatifiyle yapıldı” demiştir.
• Eylül 2011’de Siirt’te 4 genç kızın içinde bulunduğu araç çapraz ateşe alınmış, saldırıda Zeynep Evin, Nergis Evin, Kevser Çekin ve Nurcan Olgaç olay yerinde can vermiştir. PKK olayı üstlenmemiş, sonra kabul etmek zorunda kalmıştır.
• 20 Eylül 2011 tarihinde Ankara Kumrular Caddesi’nde park halindeki bir araçta meydana gelen patlamada 5 kişi hayatını kaybederken 60’a yakın kişi de yaralanmıştır. PKK eylemi çok sonra üstlenmiştir.
• PKK, Mavi Çarşı katliamı, Küçükçekmece’de bir konfeksiyon mağazasına molotof atılarak iki genç kızın yakılması eylemlerini de inkar etmişti.
PKK sivillere karşı eylemler yapıyor, sonra “Biz yapmadık, sivilleri hedef almayız” diyor.
PKK, 2008 yılında yapılan 10’ncu Kongre’sinde eylem yaparken uluslararası savaş hukukuna uygun hareket edeceğini açıklayarak terör örgütü olmağını, uluslararası hukuk kapsamında savaşan siyasi bir örgüt olduğunu kamuoyuna açıklamıştır.
Bunun anlamı açıktır: Uluslararası savaş hukuku kapsamına girmek.
Gaziantep katliamını PKK yapmıştır ama BDP ilk defa bu eylemi kınamak zorunda kalmıştır. Çünkü eylem, insanlığa karşı bir suçtur.
İkinci Dünya Savaşı sonrası kabul edilen Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin yetki alanında insanlığa karşı suçlar sayılmıştır. Bu kapsamda adam öldürme insanlığa karşı işlenen bir suçtur.
PKK, yaygın veya sistematik olarak, bir politikanın gerçekleşmesi için planlı bir şekilde sivilleri öldürmektedir. Siviller, kamu düzenini koruma görevini yürüten
silahlı kuvvetler dışındaki tüm kişilerdir. Gaziantep katliamında hayatlarını kaybedenler (masum çocuklar dahil) bu kapsamdadır.
Yeni TCK’da (Md.77) insanlığa karşı suçlar arasında “kasten öldürme” fiili de sayılmıştır. Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
Türkiye, bu suçu işleyen kişilerin uluslararası ceza mahkemelerinde de yargılamasını gündeme getirebilir.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Gaziantep’teki bombalı saldırıya ilişkin, ”PKK ‘nın bunu sahiplenmemiş olması çok doğaldır. Çünkü buna benzer eylemleri hep o yapmıştır. Ama işin içine çocuklar, kadınlar girdiği zaman kamuoyunun toplumsal baskısından ve nefretinden kurtulmak için ilk planda bunu inkar etmiştir” demiştir.
Kumrular Sokak’ta, Diyarbakır’da, Güngören’deki katliamlar ile öğrenci yurtlarında yangın çıkarmak, ateşe vermek gibi eylemlerin de bunlar arasında olduğunu belirten Arınç’ın tespiti şöyledir:
”Çetelesini tuttum 20’den fazla sivile yönelik eylem ki bireysel olarak değil topluca olarak, bunlar önce inkar edilmiş sonradan da onların yaptığı tespit edilmiş. Hatta, birkaç ay geçtikten sonra da yerel inisiyatif dedikleri ‘Ben kumanda edemiyorum, kendi başlarına bu işleri yapmışlar’ gibi mazeretlerin arkasına sığınmış olmaları.”
PKK’nın arkasında Suriye’nin olduğu bir PKK’lı tarafından itiraf edilmiştir. Güneydoğu’da terörle mücadele sırasında yakalanan Suriye uyruklu Rodi Derik Kod adlı Rodi Şeref, güvenlik birimlerine verdiği ifadesinde örgütün Suriye istihbarat örgütü El Muhaberat ile olan ilişkisini gözler önüne sermiştir.
Ayrıca PKK ile ASALA Ermeni terör örgütü arasında da sıkı ilişkiler vardır.
21 Ağustos’ta 1973-1984 yılları arasında Türk diplomatlara suikast düzenleyen solcu ve aşırı milliyetçi Ermeni terör örgütü ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu- Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) Suriye krizi sebebiyle Türkiye’yi tehdit etmiştir.
Panarmenian.net sitesinin haberine göre ASALA’nın basın servisi tarafından yayınlanan açıklamada, “Suriye’deki Ermeni toplumunun güvenliği ve sosyal birlikteliğini doğrudan ya da dolaylı olarak ihlal edilmesi ya da herhangi bir askeri maceraya girişilmesi durumunda Türkiye aynı önlemlerle karşılaşacaktır. -Any military adventurism or any direct or indirect violation of the security and the social cohesion of the Armenian community of Syria on the part of Turkey will be met by similar counter-measures” denilmiştir.
Siteye göre ASALA, 1991 yılında Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra saldırılarını sonlandırmıştır.
Site, Gaziantep katliamının arkasında ASALA’nın olduğunu Azerbaycan basınının savunduğunu da belirtmiştir.
ASALA tarafından Türkiye’nin Santa Barbara (ABD) Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır’ın şehit edilmesiyle 27 Ocak 1973 tarihinde başlayan katliamlarda 34 dışişleri meslek mensubu ve 5 güvenlik görevlisi şehit edilmiştir.
Son diplomat şehidimiz, 4 Temmuz 1994 tarihinde şehit edilen Atina Büyükelçiliği müsteşarı, kıymetli arkadaşım ve dostum Haluk Sipahioğlu’dur.
Sipahioğlu, Eskişehir İTİA öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yusuf Ziya Binatlı’nın eşinin kuzenidir. Paris’te OECD Büyükelçiliğimizde uzun süre aynı odayı kendisiyle paylaşmış idim.
BDP Gaziantep katliamını kınamıştır ama Gaziantep’teki cenaze namazında BDP’den bir temsilci bulunmamıştır. Oysa TBMM’de temsil edilen tüm partilerden en üst seviyede katılım vardı.
Acaba BDP neden cenaze törenine katılmadı? Yoksa birileri katliamı yapanın kimliğini biliyor muydu?
Eğer terörü kınıyorsan bu laf ile olmaz, eylem ile olur. Törene gider, hayatını kaybeden sivillerin ailelerine başsağlığı dilersin.
TBMM’de görev yapacaksın ve şehit ailelerinin ödediği vergilerden oluşan bütçeden maaş alacaksın, terör örgütü üyelerini kucaklayacaksın, sonra teröristlerin öldürdüğü çocukların cenaze namazına katılmayacaksın.
Bir terör örgütü mensubu ile bir milletvekilinin sarmaş dolaş kucaklaşması, Türkiye dışında dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiştir.
Avrupa Birliği Komisyon Sözcüsü Sebastien Brabant, teröre destek verildiği algısı oluşturacak her türlü hareketten kaçınılması gerektiğini söylemiştir: “Bizce yaşanan bu karşılaşmanın şartları tam olar net olmasa da, AB olarak beklentimiz sorumluluk pozisyonunda bulunan herkesten terörizmi açıkça kınaması ve teröre destek verildiği algısını oluşturacak her tür hareketten kaçınılmasıdır.”
BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak Antep’teki katliamla ilgili şöyle demiştir: “Eğer bu eylemi PKK’lı biri yapmışsa Kürtlerin özgürlük davası zarar görür. Sivilleri hedef alan bir stratejiyi PKK’nın benimseyeceğini zannetmiyorum. Bizim de BDP olarak böyle bir olayı kabullenmemiz söz konusu değildir. Bu konuda kafamız çok net ve açıktır.”
Katliamı yapanın belirlenmesinden önce söylenen bu sözlerin, katliamı gerçekleştirenin PKK’lı olduğu ortaya çıktıktan sonra devamının getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Terör örgütü ile aralarına mesafe koyamayan milletvekilleri Türk halkının temsilcisi olamaz. TBMM’de bunların görev yapması da doğru değildir. Bunlar hakkında Türkiye Cumhuriyeti yasaları uygulanmalıdır.
Çünkü, ettikleri yemine sadık kalmamışlardır: “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü… koruyacağıma… namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
Yazıları posta kutunda oku