İsrail gazetesi Jerusalem Post dün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapılmış bir söyleşi yayımladı. Suriye’deki gelişmelerin İsrail Başbakanı’nda ne kadar da büyük bir ulusal güvenlik endişesi yarattığını, şu ifadelerinden anlamak mümkündü:
“Suriye’de uzun vadede ne tür bir devlet olacak? Ne tür bir rejim? Ne tür bir yapı? Laik ve ılımlı mı olacak, yoksa İsrail’e düşman başka bir militan İslami rejim mi? İran, bugün Suriyeli sivillerin her gün öldürülmesine yardımcı olan yandaşı Hizbullah’la birlikte, bu ülkede hakimiyetini sürdürecek mi? Ve özellikle, Hizbullah’ın ve öteki terörist örgütlerin eline geçmesi mümkün 50 adet kimyasal silah deposuna ne olacak? Bunlar bizim için, Suriye ile sınırı olan ülkeler ve ABD ile Avrupa ülkeleri için büyük kaygı kaynağıdır. Bu konuyu ABD ve diğerleriyle tartışıyoruz.”
Ve tam bu noktada araya giren Jerusalem Post’un, “Türkiye bu diğerlerinin arasında mı?” diye sorması da söyleşinin akış mantığına uygundu…
Netanyahu, “Bu konu hakkında Türkiye ile doğrudan konuşmuyoruz” dedikten sonra “Suriye ile sınırı olan iki ülke”, Türkiye ve İsrail arasındaki “ortak çıkarlar”dan bahsetmiş; “Eminim iki ülke de istikrarlı ve barış içinde bir Suriye görmek ister. Ortak çıkar budur” diye sürdürmüş.
Nihayet İsrail Başbakanı, ikili ilişkilerdeki kopuşu durdurarak verimli bir diyalog başlatmanın “iki ülkenin çıkarına olduğunu” vurgulamış.
Diğer taraftan, kastettiği normalleşmenin o kadar kolay olmadığını da biz biliyoruz.
Haziran 2011’de iki ülke Mavi Marmara için özür ve tazminat öngören bir taslak belge üzerinde anlaşmıştı ki Netanyahu’nun koalisyon ortağı Dışişleri Bakanı Lieberman özre itiraz etti; ardından temmuz başında Başbakan Erdoğan normalleşme için Gazze’ye ablukanın kaldırılması önkoşulunu getirince anlaşma zemini tamamen ortadan kalktı. O günden beri Türkiye’nin tutumunda bir değişiklik yok.
Mamafih İsrail, Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin müdahaleci politikalarındaki tıkanma neticesinde yalnızlaştığını tespit ederek, şartların olgunlaştığına hükmetmiş olmalı ki, normalleşme konusunu ısıtıp şansını deniyor…
Ve Netanyahu’dan çok daha açık dille konuşan sözcüleri vasıtasıyla kamu diplomasisi uyguluyor.
İsrail Başbakanı’yla yapılmış bu söyleşinin yayınlanmasından üç gün önce, İstanbul Kültür Üniversitesi’nde, Türkiye’den Küresel Politik Eğilimler Merkezi (GPOT) ile İsrail Bölgesel Dış Politika Enstitüsü, ortaklaşa bir toplantı düzenledi. Türkiye’yi yakından tanıyan eski İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Alon Liel bir numaralı konuşmacıydı…
“Olumlu Suriye senaryosu”nu şöyle özetledi:
Suriye’deki gelişmelere İran’ın değil Türkiye’nin yön vermesi…
Ve bir de Suriye’nin ulus devlet olarak kalması…
Liel, kendine özgü üslubuyla başlıca iki mesaj verdi.
Biri, “Normalleşme için Gazze önkoşulunun kaldırılması” idi:
“Suriye sorununun Türkiye ve İsrail’i yakınlaştırması gerekiyordu, bu olmadı. Filistin konusu yüzünden… Oysa Filistinlilerle anlaşmak gündemimizde değil. İran en büyük önceliğimiz. Filistinlilerle anlaşsak bile kimse bizi sevmeyecek. Neden vakit kaybedelim? Türkiye’yle ilişkilerimizdeki gerçek tıkanma özür değil, Filistinliler konusudur.”
Diğer mesaj da Suriye krizinde işbirliği idi:
“Filistin konusunu izole edersek Suriye’de birlikte, istihbarat ve mülteciler politikası gibi alanlarda muazzam şeyler yapabiliriz. Türkiye ve İsrail’in stratejik koordinasyonu bütün resmi değiştirebilir Suriye’de. İran hepimiz için bir tehdittir. Nükleer tehdittir ve Türkiye’ye karşı Suriye’de tehdittir.”
Nihayet, şu cümleye dikkat:
“Türkiye İsrail’e karşı tavrını değiştirebilseydi, Suriyeli isyancılar da İsrail’e karşı tavırlarını değiştirirlerdi.”
Kıssadan hisse o ki İsrail, ilişkilerini normalleştirdiği bir Türkiye’nin Suriye’nin garantörü olması yoluyla hem İran’ı geriletmenin, hem de iyi bir Arap komşuya kavuşmanın arzusunda.
Tamam da, İsrail’le normalleşme AKP dış politikası için şimdi hayati önemde değilken Başbakan Erdoğan neden bizzat ilan ettiği Gazze önkoşulunu kaldırsın? İsrail kategorik bir özür dilese bile Gazze’siz normalleşme olmaz.
İkincisi, AKP Türkiye’sinin Suriye bahsinde İsrail’le görünür ya da gizli bir işbirliği, Suriye ve Arap dünyasında bugüne kadar biriktirdiği ahlaki ve siyasi sermayeyi kediye yüklemekle eş anlamlıdır. Ankara, ihtiyacı olsa bile Suriye bahsinde İsrail’le işbirliğini yeğlemez.
İsrail’in korkuları gerçek ancak senaryoları o kadar da gerçekçi değil.
Kadri Gürsel
Milliyet