Almanya’da 8’i Türk toplam 10 kişiyi öldürmekten sorumlu tutulan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün ortaya çıkarılmasıyla ilgili ihmaller zincirine iki güvenlik birimi daha eklendi.
Uwe Mundlos, Beate Zschäpe ve Uwe Bönhardt… Bunlar, 2000-2007 yılları arasında 8’i Türk, biri Yunan, 9 göçmen ile bir Alman kadın polisin öldürülmesinden sorumlu tutulan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adındaki aşırı sağcı hücrenin üyeleri… Almanya’da bu kişilerin yakalanmasında ortaya çıkan skandallara sürekli olarak yenileri ekleniyor. Şimdi de Berlin Eyaleti dikkatleri üstüne çekti. Örgüte patlayıcı madde tedarik ettiği tahmin edilen Thomas S. adındaki kişinin 10 yıl boyunca Berlin Emniyet Müdürlüğü’ne bilgi aktardığı belirlendi. Daha önce de Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın örgüt üyelerinin yakalanmasındaki ihmali su yüzüne çıkmıştı.
Güvenlik birimleri arasında işbirliği sorunlu
Nasyonal Sosyalist Yeraltı örgütü soruşturması, istihbarat birimleri arasındaki işbirliğini de tartışmaya açtı. Almanya’da üç istihbarat birimi bulunuyor: Dış istihbarattan sorumlu Federal Haber Alman Servisi (BND), iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) ve Askerî İstihbarat Servisi. Bu üç birimin görevi istihbarat toplamak, bunları değerlendirmek ve kendi aralarında bunları paylaşmak. Ancak tam da bu noktada, yani bilgilerin paylaşımında Zwickau terör hücresinin soruşturma aşamasında çok sayıda sorun yaşandı. Bu yılın başında Zwickau terör hücresine ilişkin skandalların araştırılması için Federal Meclis’teki partilerin temsilcilerinden oluşan bir Meclis Araştırma Komisyonu oluşturulmuştu. Bu komisyon da, istihbarat birimleri arasındaki bilgi alış-verişinin eksikliklerine dikkat çekmişti.
Askerî İstihbarat Servisi’ne suçlama
Şu günlerde yeni bir skandal daha ortaya çıktı. Meclis Araştırma Komisyonu, Askerî İstihbarat Servisi’nin (MAD) daha 1995 yılında Uwe Mundlos ile temas içinde olduğunu öğrendi. Mundlos askerlik görevini yaparken aşırı sağcı görüşleriyle dikkat çekmişti. Askerî İstihbarat Servisi’nin bu elemanı kullanmaya karar verdiği ileri sürülüyor.
‘Muhbir değildi’
Askerî İstihbarat Servisi (MAD) Başkanı Ulrich Birkenheier, Mundlos’u muhbir olarak kullanmak gibi bir niyetlerinin hiçbir zaman olmadığını vurguluyor. Aşırı sağcı gruplar konusundaki çalışmalarıyla tanınan gazeteci Patrick Gensing, DW’ye yaptığı açıklamada, istihbarat servisinin Mundlos ile temasa geçmiş olmasının başlı başına skandal anlamına gelmeyeceği görüşünde:
“Bağlantı elemanlarıyla zaten sürekli temas halinde olunuyor. O dönemlerde Mundlos henüz cinayet işleyen aşırı sağcı bir terörist değildi.”
Milletvekilleri neden tepkili?
Gazeteci Gensing, milletvekillerini haklı olarak öfkelendiren başka bir nokta daha olduğunu söylüyor ve bunu şöyle açıklıyor:
“Daha yaz aylarında Meclis Araştırma Komisyonu üyeleri MAD yetkilileri ile görüşmüş ve Mundlos’e ilişkin dosyaları istemişlerdi. MAD ise Mundlos’a ilişkin dosya bulunmadığı yanıtını vermişti. Bu yanıt doğruydu, çünkü konuya ilişkin görüşme protokolleri imha edilmişti. Ancak MAD, bu protokollerin iç istihbarat örgütü Anayasayı Koruma Teşkilatı’na ve ilgili eyalet makamlarına gönderildiğini, orada bu protokollerin belki hâlâ bulanma ihtimali olabileceğine dikkat çekmemişti.”
Uzmanlar genel olarak istihbarat birimlerinin kontrolünün zor olduğuna dikkat çekiyor. Eyaletler düzeyinde ve Federal Meclis bünyesinde istihbarat birimlerinin denetiminden sorumlu Kontrol Komisyonları var. Federal ve eyalet hükümetlerinin ise istihbarat servislerinin çalışmaları konusunda komisyonlara bilgi aktarmaları gerekiyor. Ancak NSU terör hücresi konusunda çok sayıda ihmal ortaya çıktı. NSU skandalını araştırmakla görevli Federal Meclis Araştırma Komisyonu’nun da çalışmaları sırasında engellendiği ileri sürülüyor. Gazeteci Gensing bu konuda şunları söylüyor:
“Görünen o ki güvenlik makamları ile federal hükümet, doğrudan NSU terör hücresi ile ilgisi olan dosyalar ortaya çıktığında, edinilen bilgileri Meclis Araştırma Komisyonu’na aktarmaya gerek görmüyor.”
Dosyalar imha ediliyor
Çok sayıda siyasî skandalı gün ışığına çıkartmış olan gazeteci Hans Leyendecker, DW’ye yaptığı açıklamada, tüm bu sorunların arkasında kasıt bulunmadığını belirtiyor ve istihbarat birimlerinde birçok sorunun yönetim kademelerinden kaynaklandığını savunuyor. Birçok dosyanın ilgisiz bilgiler içerdiğini, kimsenin bu dosyaları gözden geçirecek durumda olmamasından ötürü dosyaların çoğu kez keyfî bir biçimde imha edildiğini anlatıyor. Ancak, kanıt olarak kullanılabilecek bazı dosyaların imha edildiği yönünde koparılan fırtınalara rağmen Leyendecker, verilerin yok edilmesinin bazı olumlu sonuçları olduğunu da savunuyor:
“Ben istihbarat servislerinin kişilere ilişkin topladığı bilgileri imha etmesini ve sonsuza kadar muhafaza etmemesini bir ilerleme olarak görüyorum. Bunun kişisel hakların korunması ve haklarında bilgi toplanmış insanların -aradan geçen zamanla- normal hayata dönüşlerine olanak sağlanmasıyla ilgisi var.”
©Deutsche Welle Türkçe
Ole Kämper / Çeviren: Çelik Akpınar
Editör: Nihat Halıcı