Başbakan Erdoğan Türkiye-Azerbaycan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi sonrasında,Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile basın toplantısındadır.
“Bizim bu toplantımız iki ülke arasında bir bakanlar kurulu toplantısı gibidir.Bakanlar kurulu toplantımızı Cumhurbaşkanımızla birlikte gerçekleştirmiş olduk” diyor.
Bu ifade Erdoğan’ın 3 Ekim 2009’da Suriye ile ortak kader,ortak tarih,ortak gelecek vizyonuyla Halep ve Gaziantep’te Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi münasebetiyle tertiplediği ortak Bakanlar Kurulu toplantısını hatırlatıyor -insan,irkiliyor…
*
Bu sırada Afyonkarahisar’da 25 askerin şehit olduğu patlamanın -gerçek olması halinde,Türkiye’nin hangi iç ya da dış tehditlere ve neden muhatap olduğunu gösterir bir sabotaj sonucu mu olduğu tartışılmaktadır-ki,Başbakan Erdoğan sabotaj ihtimaline dirençle karşı çıkıyor,Genelkurmay’ın da karşı durmasını teminen patlamanın sabotaj olduğu şüphesinden bahis eden CHP Genel Başkanından adli yargıda şikayetçi olunması talimatını veriyor!
Aynı gün Türkiye’nin ABD emperyalizmi kontrolünde olduğunu savıyla terör eylemleriyle savaşan ve ipleri dışarıdan kumandalı komünist DHKP-C ,İstanbul’da bir polis merkezine bombalı saldırıda bulunmuştur,bir polis memuru şehit düşüyor.
Akşama doğru,Başbakan Erdoğan’ın desteklediği rejim muhalifi Ulusal Konsey militanlarının Suriye’de uyguladığı stratejinin benzeri,devleti ve onun iktidar biçimini reddedişten hareketle askeri ve siyasi dengelerin bütünlüklü olarak değişeceğini kurgulayan,alan hakimiyeti esaslı Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’ni uygulayan PKK’nın,Şemdinli kırsalında 2 askeri daha şehit ettiği haberi geliyor.
*
Milliyet’te Güneri Cıvaoğlu,döneminde PKK’yı marjinalleştiren Başbakan Tansu Çiller’in terörle mücadele konseptinde ilk adımının,”gündüz araziye çıkan, çarpışan, gece ise karargaha çekilen güvenlik güçlerini 24 saat arazide görev yapar hale getirmek” olduğunu yazıyor.
İkinci adımı -bizzat,Çiller açıklamaktadır,”Büyük harekâtlarda ve özellikle sınır ötesine harekâtta elim sürekli telefonda olurdu. İlgili tüm devletlerin başbakanlarıyla, başkanlarıyla sürekli konuşurdum. Politikanın küresel aktörlerini karşımıza almadan, dış etkileri en aza indirerek sonuca ilerlemek terörle mücadelede çok önemlidir”diyor.
Cıvaoğlu bu noktada”Ermenistan, İran, Suriye ve hatta Maliki yönetimindeki Irak’ı devre dışı tutabilecek bir PKK’ya karşı yol haritası çizilebiliyor mu?”diye soruyor.
Bu doğru bir sorudur-çünkü,terörle mücadeleyi siyaseten Suriye,Irak,İran hükümetleriyle ortaklaşmadan,müştereken Kürt sorununda çoğulculaşmadan ve demokratikleşmeden çözmenin imkânı bulunmuyor.
“Komşularla sıfır sorun”politikasının ise terörle mücadele amacını taşımadığını, Büyük Ortadoğu Projesinde yalnızca İslam Birliği kurulmasına yönelik bir türev olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor!
*
Bakınız,11 Eylül Salı günü Türkiye’nin terörle mücadele gündemi yukarıdaki 3 paragrafa yansıyan bu gelişmelerle bitmiyor!
Rusya/Vladisvastok’ta Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Liderler Zirvesinde ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüştükten sonra, “ABD’nin, Rusya’nın Suriye konusundaki yaklaşımlarını kabul etmediğini söyledim.Suriye’de kan akıtılmasının durdurulması ve siyasi geçişin başlatılması amacıyla Esad rejimine baskıyı arttırmamız gerektiği konusunda dünya toplumunun görüşünü aktardım.Biz, Esad’ın kendi halkına saldırmaya devam ettiğine birçok defa şahit olduk.Cenevre’de onaylanan siyasi geçiş planını bir BM Güvenlik Konseyi kararına dönüştürme ile ilgili fikri canlandırabilme konusunda Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ile çalışmaya devam edeceğiz”ifadesi üzerinden henüz bir gün geçmiştir.
Azerbaycan’da Erdoğan’a,Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın,seçimleri kaybettiği takdirde çekileceği yönündeki açıklamasının hatırlatılması üzerine,”Suriye’de yapılacak olan seçimlerin inandırıcılığı yoktur. İnandırıcılığı olmayan bir zeminde yapılacak seçimin neticesi de malûmdur.Bundan önce de biliyorsunuz bir sandık getirdiler ortaya. Ve bu sandıkta da zaten Suriye halkı sandığa, kahîr ekseriyetle gitmedi. Çünkü sağlıklı bir yapı söz konusu değildi. Burada bir daha sağlıklı bir yapıya geçilmeden yapılacak seçimlerin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur” diyor.
Bu ifade ile Türkiye’nin hâlâ Suriye’de uzlaşı ve barış için Cumhurbaşkanı Esad’ın istifasını isteme noktasında olduğu ve hâlâ operatif desteği ve lojistiği ile ayaklanmacıların, İslami terör örgütleri,el Kaide,uluslararası teröristler,paralı askerlerle beraber karşılıklı katliamlar,kanlı çatışmalarla iç savaşı kronikleştirme noktasında bulunduğu anlaşılıyor.
*
Bu sırada Suriye Krizinin çözümü yönünde Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin aracılığı ile Kahire’de Türkiye,Suudi Arabistan,Mısır ve ilk kez İran büyükelçileri bir hafta sonra dışişleri bakanlarının yolunu açmak üzere hazırlık toplantısındadır.
Belli ki toplantı BM ve Arap Liginin Özel Temsilcisi diplomat Lakhdar Brahimi’nin,Cenevre’de tüm taraflarca desteklenen -fakat, Batı’nın öncelikle Cumhurbaşkanı Esad’ın istifa etmesinde direnmesi nedeniyle işlemeyen; hükümetin ve silahlı muhalefetin ağır silahları kullanmaktan vazgeçmesi,tarafların katılımıyla geçiş hükümeti kurulması ve barışçıl müzakereleri öngören planına işlerlik kazandırmayı hedefliyor.
Ortadoğu sorunlarında arabulucu rolünde Türkiye-bu kez,Suriye’de hasımdır;bu çehresiyle Esad sonrası kurulacak rejimden dahi Suriyeli Kürtler,Kürt Sorunu ve terörle mücadelede destek alması zor görülüyor…
*
Irak’ta ABD’nin oluşturduğu yapıda etnik-mezhepsel ayrımlar federal yapının en zayıf yanıdır ve Irak’ın tek bir kimlik etrafında bütünleşmesini zorlamaktadır.
Bu husus Türkiye’nin Irak’ta güçlü bir merkezi hükümet bulamaması, Kürt Sorunu ve terörle mücadelede müşterek çözümler aramasının önüne geçiyor.
Üstelik Irak Yüksek Ceza Mahkemesinin güvenlik güçleri ve Şiilere karşı suikast timleri kurmakla suçladığı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi’ye verdiği idam cezası mezhepsel çatışmayı keskinleştirmiş ardından terörü de tırmandırıyor-rağmen, Başbakan Erdoğan,uzun süredir Türkiye’de bulunan Haşimi’nin iadesinin söz konusu olmadığını açıklıyor.
Açıklama Türkiye’nin Kürt Sorununun çözümü ve terörle mücadelede bilinmeyen bir süre daha Irak desteğinden alıkonulmak anlamına geliyor…
*
Bir kaç gün önce ABD Temsilciler Meclisinde milletvekili Dana Rohrabacher, Azerbaycan Cumhuriyetinin egemen İran’ın kuzey topraklarında yer alan-üstelik,İran’ın Hazar’daki tüm kıyısını kaplayan Güney Azerbaycan ile tek devlet haline getirilmesinin gündemini oluşturmaktadır.
ABD’nin düşmanı İran’a karşı bu işbirliğini desteklemesi gerektiği -bunun, İran’ın nükleer çalışmalarını yaptığı yeraltı tesislerine bombalı saldırı düzenlemektense,özgürlüklerini isteyen Azeriler’e yardım ederek İran rejimine daha büyük bir tehdit oluşturacağı fikri işleniyor.
*
70 milyon nufusuyla İran etnik açıdan farklı bölgelerde ve belirli sınırlar içinde yaşayan Azerbaycan Türkleri,Türkmenler,Halaçlar,Kaşkaylar ve Kazaklar olmak üzere Türklerden,Araplardan,Kürtlerden,Farslardan,Beluçilerden oluşuyor-ki,bu yapıda Türklerin 35 milyon olduğu söyleniyor.
Sovyetler Birliğinin dağılması ve Azerbaycan Cumhuriyetinin kurulması Güney Azerbaycan Türklerinin ulusal bilinçlerini yükseltmiştir – giderek, sivil toplum örgütleriyle kültürel esas siyasete dönüşüyor.
İnsan hakları ve inanç özgürlüğünden hareketle ya bağımsız devlet kurmak ya Kuzey Azerbaycan ile birleşmek ya da İran’da federal yapı kurulması talebinde -mesela, Dünya Azerbaycanlılarının Haklarını Müdafaa Komitesi,Azerbaycan Milli Cephesi, İsveç Azerbaycanlılar Federasyonu,Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi,Vahit Müstakil Azerbaycan Cephesi gibi bir çok sivil toplum kuruluşu çalışıyor.
Güney Azerbaycan İstiklal Partisi de Fars idaresinden kurtulmanın ancak bağımsız bir devletle sağlanabileceğini savunmaktadır -ki,bütünü kongreler ve direniş hareketlerinden besleniyor.
Bu esnada Batı Azerbaycan Milli Müdafaa Komitesi’de Güney Azerbaycan’da Kürt terörizmine ve etnik yapıyı değiştirme politikalarına karşı çalışıyor.
*
TİKA,Başbakanlığa bağlı ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ yönetiminde Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansıdır.
Resmi görevi işbirliğinde bulunulması hedeflenen devletler ve topluluklarla iktisadi, ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki ilişkileri projeler, programlar ve faaliyetler aracılığıyla geliştirmek, yapılacak katkı, yardım ve ilgili süreçleri yürütmektir.
Uzun süredir,yeniOsmanlı medeniyetini kurma iddiasında Türk Dış politikasının bazen ekonomik,bazen ilişkide olduğu halklarla ya da ülkelerle bağlantılarını güçlendirmek,bazen yeni nufuz alanları açmak görevi yapıyor, İslam ülkeleriyle birlikte Türkiye’deki islamcı sivil toplum örgütlerini ve yardım kuruluşlarını da şemsiyesi altında tutuyor.
Somali,Tunus,Libya,Mısır,Suriye,Irak’ta TİKA’ya bağlı sivil toplum örgütleri çalışıyor,halklar bir güzel işleniyor…
*
Büyük Ortadoğu Projesinde Türkiye ve Osmanlı’nın ardından oluşan devletlerde Tunus,Libya,Mısır’da,Yemen,Suriye,Irak’ta etnik ve mezhep temelinde çok kan akmıştır,yönetimler İslamcıların elinde olmasına rağmen mücadelenin süreceği görülüyor -o nedenle, İslam Birliğinin ekonomik güç olması tasarısının tutmadığı belirtiliyor.
İyi -ama, değişim sürecinde ülkelerin ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin etkileştirilmesi ve zayıflatılmalarıyla bir yanda Siyonist itikadın işlemesine destek verilmiş,İslam coğrafyasının tam beşiğinde İsrail’in güvenliği sağlanmış,mazlum İslam ülkeleri kaynaklarından maksimum kârın sağlanarak Batı’ya ilişiklenmesi önünde İslami engeller kaldırılmıştır- şimdi, sıranın İran’a geldiği anlaşılıyor.
*
Suriye,Irak ve İran’la hasımlığı giderek yükselen Erdoğan ve iktidarının terörle mücadelesinden,Kürt sorunu çözümünden sonuç alması olası görülmüyor -işte bu yüzden, terör her şekli ile her yönden,her yerden vuruyor.
Türk halkına şehitlerinin,kopan kolları-bacaklarıyla- gözlerini kaybeden -kurşunun açtığı bir ufacık sıyrığıyla gazilerinin,anaların-babaların göz yaşlarının, bu uğurda öksüz ve yetim kalanların,harcanan tek kurşunun,kırılan ulusal onurun, boşa giden zamanın ve ruhlara çöken kasavetin diyetini istemesi mecburiyeti düşüyor.
13.9.2012
Bir yanıt yazın