Eski Danimarka Dışişleri Bakanı Uffe Ellemann-Jensen, Berlingske gazetesine yazdığı bir makalede AB’nin Türkiye’ye bir yardım eli uzatma teklifinde bulunmamış olmaları anlaşılmaz bir durum olarak niteledi.Makale şöyle:
Uffe Ellemann-Jensen: Askerî Olarak Müdahale Edemeyiz Ama Mültecilerin Koşullarını Hafifletmek İçin Komşu Ülkelere Yardımcı Olabiliriz
Suriye kanarken, mülteci akını artıyor ve dünya bunu seyrediyor. Birçok nedenden dolayı bu olaylara askerî müdahale riskli bir eylem olur. Ancak mültecilerin koşullarını hafifletmeye gelince tereddüt etmek için kesinlikle hiçbir neden yok. Bu konuda Avrupa da özel bir sorumluluğa sahip. Bu olaylar bizim komşularımızda cereyan ediyor. Olaylar özellikle, NATO ve Avrupa Konseyi içinde değerli bir ortak ve AB ile üyelik müzakereleri yapan Türkiye’yi vurdu. Fakat mülteci akını Lübnan, Ürdün ve Irak gibi diğer komşu ülkelerin de istikrarını tehdit ediyor.
Yedi yıl önce BM dünya zirvesi, saldırılara karşı insanları korumak için küresel bir sorumluluk adına ciddi bir bildiri -(R2P) Koruma Sorumluluğu ilkesi- kabul etti. Bugün Suriye’de olduğu gibi bir rejim kendi halkını katlettiğinde, “iç işleri” üzerinden yapılan tüm konuşmalar sona erdirilmelidir.
“İnsan hakları söz konusu olduğunda, hiçbir devlet gücü ‘iç işleri’ kavramının arkasına saklanamaz”, diyen Helsinki Nihai Senedi (1975), zamanın Sovyet hükûmeti tarafından da imzalanmış olduğu için Rus hükûmetinin diğer devletlerin iç meselesine herhangi bir müdahaleyi reddetmesi iki kat daha ikiyüzlülüktür. 1975 yılından sonraki yıllarda Moskova ile birçok kez kavgalar olmuş ama tüm bunlar iyi bitmiştir: “insani boyut” hakkındaki Kopenhag Belgesi ile ve de herkesin umut ettiği yeni ve daha iyi bir dünyanın önünü açmak için yapılan çeşitli antlaşmalarla… Putin yönetiminin, Esad’ın Suriye’deki kanlı rejimin elini tutmaktaki ısrarı bu gelişimin yanlış bir yola girdiğinin üzücü bir işareti.
Fakat Suriye’de daha aktif roller oynanmasını engelleyen sadece Rusya’nın (ve Çin’in) BM’deki vetoları değil. Bizim ikilemimiz, kimi destekleyeceğimizi – ve bunun ne gibi sonuçlar doğuracağını- bilmiyor olmamız. Suriye nüfusunun büyük çoğunluğu Sünni Müslüman ancak bunlar, Türkiye’deki gibi bir demokrasi isteyenler laik fikirlilerden, halifelik isteyen ve El Kaide gibi gruplar tarafından desteklenen Selefiler ve köktendincilere kadar geniş bir yelpaze oluşturuyorlar. Suriye’de bir rejim değişikliğinin Aleviler, Hristiyanlar, Dürzîler gibi azınlıklara yönelik şiddetli saldırılar doğurabilecek olması ihtimali açık bir risktir. Ama bunu engellemek için yapabileceğimiz pek bir şey yok.
Suriye ile dış dünyanın askerî müdahale yaparak diktatör Kaddafi’yi uzaklaştırdığı Libya arasında karşılaştırma yapılamaz. Sadece kime destek verileceği bilinemediği için değil ayrıca güçlü ordusu ve hava kuvvetleri ile Suriye’nin büyük bir lokma olacağı ve de Rusya ile İran’ın müdahale riski olduğu için.
Ancak elleri büküp Esad’a “püf” demek yeterli değildir. AB Dışişleri Bakanlarının yaz tatillerini bölüp mültecilerin durumunu rahatlatmak için Türkiye’ye bir yardım eli uzatma teklifinde bulunmamış olmaları anlaşılmaz bir durum. Şimdi, mülteci akını yönünü Avrupa’ya doğru çevirirse diye, bölgede daha iyi mülteci kampları yapılması için ödeme yapmayı onaylamak biraz çıkarcılık olacak… Fakat aynı zamanda bu Türklerin önceden bir parçası olmayı çok istediği şimdi ise hakkında giderek artan şüpheleri olduğu AB’den Türkiye’ye, önemli bir omuz verme olur. Türkiye bölgenin en müreffeh ülkelerinden biridir – ekonomik, politik ve askerî açıdan- ve Türkiye ile bağları güçlendirmek için her fırsatı kullanmak AB’nin açık çıkarınadır.
Eğer Avrupalılar küresel bir rol oynama umudu ile herhangi bir şey yapacaklarsa, Suriye ve çevresindeki sorunları tamamen farklı bir şekilde ele almalarının tam zamanıdır.
ileUffe Ellemann-Jensen: AB’nin Türkiye’ye bir yardım eli uzatma teklifinde bulunmamış olması anlaşılmaz bir durum – ABHaber.