Suriye’de ayaklanma 2011 Mart’ında Deraa’da, güvenlik güçlerinin bir okulun duvarına sloganlar yazan gençlerin tutuklanmasını protesto edenlere ateş açmasıyla başladı.
Giderek güvenlik güçleri merkezlerinin bombalanması,bilhassa S.Arabistan ve Türkiye’nin operatif desteği ve lojistiği ile ayaklanmacıların İslami terör örgütleri,el Kaide,
uluslararası teröristler,paralı askerlerle beraber karşılıklı katliamlar,kanlı çatışmalarla iç savaşa dönüştü,insanlar akın akın komşu ülkelere sığınıyor.
Batı ve desteklediği muhalifler BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesini ve Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın istifasını talep ediyor -ne ki,Çin ve Rusya’nın muhalefeti aşılamayınca Suriye İç Savaşı uluslararası tehdite dönüşmüş bulunuyor.
*
Uluslararası tehdit! Dünya’nın deneyimi kendini göstermekte gecikmiyor;yeniden karşılıklı silahlanma ile kutuplaşmada ekonomik,siyasi ve askeri çatışma fay hatlarının oluşması tarafların gücü birbirine karşı kullanma olasılığını düşürüyor.
Bu caydırıcı güçtür,taraflar birbirlerine verecekleri zararların ve maliyet kayıplarının muhtemel kazançlarının önüne geçeceğini yekdiğerine hissettiriyor ve birbirlerinin askeri teşebbüse girme cesaretini kırıyor.
*
Nitekim BM Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın daha sonra Cenevre’de tüm taraflarca desteklenen hükümetin ve silahlı muhalefetin ağır silahları kullanmaktan vazgeçmesi,tarafların katılımıyla geçiş hükümeti kurulması ve barışçıl müzakereleri öngören planı Batı’nın öncelikle Cumhurbaşkanı Esad’ın istifa etmesinde direnmesi nedeniyle işlememiştir.
Şimdi Annan’ın görevini Cezayir’li diplomat Lakhdar Brahimi devralmıştır,barış planının işletilmesi yine Rusya ve Çin’in desteklediği Esad’ın istifa etmesi noktasından başlıyor.
Bir farkla-ki,Lahmar Brahimi’nin görevine başlarken “Suriye’ye askeri müdahale söz konusu olamaz” açıklaması bu kez diplomatik güçlerin ve girişimlerin önünün açık olduğunu gösteriyor.
*
Çünkü Rusya ve Çin, ABD’nin ne Suriye krizinin olası komplikasyonlarına engel olabilme ne de ardında İran’daki nükleer tesislere ciddi zarar vermek yeteneğinde olmadığını anlamıştır -hakeza,kendilerinin de ağır zararlara uğrayacaklarını biliyorlar.
O nedenle ABD’nin hem Suriye hem de İran’da ekonomi ve finans sektöründe oldukça ağır durum oluştuğu, ne pahasına olursa olsun Suriye ve İran ile anlaşmaya varmak için hem Suriye’nin hem İran’ın belirli ödünlerde bulunabileceği düşüncesini geliştirmiş olduğu ve diplomasiye ağırlık verdiğinden hareket ediliyor.
*
İşte Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdonov ile Çin Moskova Büyükelçisi Li Huey, Suriye’deki şiddetin derhal sona ermesi ve siyasi sürecin hükümet ve muhalefetin katılımıyla başlatılmasına destek vermeye hazır olduklarını ilan etmiştir.
Esad rejimine karşı uygulanan ekonomik yaptırımların insani durumu olumsuz etkilediğini,insani yardımlar konusunda adalet ve tarafsızlık ilkelerine riayet edilmesi gerektiği ve konunun siyasileştirilmeden ve Suriye halkının güvenini kazanmak şartıyla uygun çözüme kavuşturulabileceği açıklanıyor.
Suriye halkının güvenini kazanmak noktasında Beşir Esad bulunuyor…
*
Zaman, Suriye’de barışın sağlanması görevinde Özel Temsilci Lakhdar Brahimi’ye mükemmel bir fırsatı da sunmaktadır.
Çünkü Suriye krizinde arabulucu olabilecek yegane ülke kalan Almanya:Brahimi’nin göreve başladığı aynı günde BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığı görevini üstlenmiştir-ki, bu Almanya’nın bir ay boyunca gündemi belirlemesi anlamına geliyor.
Nitekim Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle,dönem başkanlığı sürecinde özellikle Suriye konusuna ağırlık verileceğini açıklıyor.
Bunun Suriye Barışında önemini ve Türkiye’ye etkisini belirleyebilmek için kısa bir geçmişin izini sürmek gerekiyor.
*
Ocak’tan beri ABD Barış Enstitüsü koordinasyonunda Alman dış politikasının en önemli düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı, Berlin’de muhaliflerinde katıldığı toplantılarda Suriye geçiş hükümeti,yeni anayasa ve Esad sonrasını araştırmış ve “The Day After-Ertesi Gün” başlıklı raporu kamuoyuna sunmuştur.
Suriye’de toplumun normale dönmesini teminen bir geçiş hükümeti ve meclisin kurulmasıyla devlete güvenin inşası,bağımsız yargı ve hukuk devletinin oluşturulması,yeni anayasa ve özgür seçimler,suçların aydınlatılması komisyonu,ordu,emniyet ve istihbarat birimlerinden BAAS vesayetinin kaldırılması öngörülüyor-ne ki, bu planın işlemesi için de Esad’ın gitmesi gerekiyor!
*
Bu paragraf Türkiye’nin iki özelliğine dikkat çekmekle ilgilidir.
Birincisi Türkiye Almanya’nın nüfuzunu Ön Asya’ya sokmak yolunda en önemli istinad noktasında ve hareket mevziindedir -bu itibarla,Almanya’nın Güvenlik Konseyi dönem başkanı olduğu süreçte Suriye barış planının işletilmesinin de en önemli hareket noktasıdır.
İkincisi Rusya,Çin ve Almanya yeni Suriye sürecinde ve yönetiminde bilhassa radikal İslamcı siyasallaşmayı asla istememektedir-halbuki, Başbakan Erdoğan misyonu ile Türkiye radikal İslami siyasettedir.
Dünya biliyor-işte,Başbakan Erdoğan ile Türkiye lâik felsefede herhangi bir ülkenin muhayyel İslam Birliğini bölen ve belli bir kavmiyeti herkese dayatan siyasetine karşı mücadele etmenin müslüman bireyin ve ümmetin vazifesi olduğu,bu çerçevenin belirlediği İslamın Birliğini, vatandaşlık yerine din’i,eşitlikler yerine din birliğini,adalet yerine insan olmayı öngören politikayı izliyor.
*
Bir süredir Almanya’nın ABD’nin yüksek borçlarının ödenmesini yükümlenmektense bu borçların Ortadoğu’da yapılacak harcamalardan çıkarılmasından yana aldığı tavrında Sosyalist Enternasyonal ve Alman Vakıfları vasıtasıyla Türkiye’de sağladığı ağırlığın da görülmesi gerekiyor.
Türkiye’de faaliyet gösteren Alman Kondrad Adenauer Vakfı Angela Merker’in partisi CDU, Friedrich Ebert Vakfı sosyal demokrat SPD’nin, Heinrich Böll Vakfı Yeşiller partisinindir -hepsi,devlet aygıtının birer organı olarak Alman nüfuzunun yayılmasını teminen demokratikleşme,enerji,çevre,eğitim,sosyal alanlar,mülteciler,istikrar ve ekonomi konuları örtüsü altında derinleşerek faaliyet gösteriyor.
Üstelik Almanya SPD’nin ortaya çıkışından beri çok uzun zamandır kendi burjuvazisinin savaş politikasının tarafı olarak Sosyalist Enternasyonale yön veriyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olması ile başlayan sürec,Türk ve Kürt sosyal demokratlar ve sosyalistlerin ağırlık kazanması bu yüzdendir.
*
Kılıçdaroğlu temel dinamik olarak bir kısım seçmenin lâikçi,bir kısmının ulusalcı muhalefet tarzına olan öfkesine yolsuzluk,işsizlik ve yoksulluk sorunlarıyla halkın değerlerini katmış,Türk sosyal demokratlarla Kürt sosyal demokratları yeniCHP vurgusuyla aynı çatıda birleştirmiş,Kemalist kesimin tasfiyesiyle İslamcının-Kürtçünün statüko dediği yaklaşıma son vermiş -bu suretle,konjonktürel demokrasi ve ekonomik kriterlere uyum talebine olumlu tavır takınmıştır.
*
Kemal Kılıçdaroğlu bu kez de yeni konjonktürel şartların gereğini yerine getiriyor.
Başbakan Erdoğan ve hükümetine “parçalanmış bir Suriye mi, kan akan bir Suriye mi,kaos mu yoksa egemenliği,bağımsızlığı,toprak bütünlüğü korunmuş,demokratik,hukukun üstünlüğüne dayalı,halkların anayasal ve hukuksal zeminde güvenceye alındığı bir Suriye mi istiyoruz”diye soruyor.
Suriye’de BM’nin ortak rıza çerçevesinde geçiş hükümetinin kurulması planının benzerini önerirken, başta Almanya’nın işaret ettiği ve -artık,ABD,Rusya ve Çin’in de desteklediği ve sonuç alınması beklenen Suriye’de Barış Planının realize olması yönünde BM Özel Temsilcisi Lahmar Brahimi’nin önünü açıyor.
Üstelik Suriye’de barışın tesisi Kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyalarda temin edilebilir ülkelerarası ortaklaşma ile Kürt Sorununun çözümünde de esastır.
*
Soğuk savaşta olunsa da barışa ısrar sürecektir.
Yapmayınız! Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu değil radikal siyasetinin sonucu olarak -mesela,”Kürt Sorunu”nu o siyaseti nedeniyle hâlâ inkâr eden Recep Tayyip Erdoğan köşeye sıkıştırılmıştır, kıpırdayacak alanı bulunmuyor.
Adını ben koydum, bu;“Ver Receb’i,Al Esad’ı Planıdır.”
3.9.2012
Bir yanıt yazın