Türkiye’nin, bir an önce milli birlik ve beraberliğini sağlaması gerekiyor. Bunun için önümüzde iki büyük problem vardır. Bunlardan birisi PKK terörü, birisi de Silivri’de devam etmekte olan davaların en kısa zamanda bir sonuca bağlanmasıdır. Bu iki sorun devam ettikçe, intikamcı nesiller yetişmeye devam edecek gibi gözüküyor. PKK’nın durumu bellidir. 1984 yılından beri, ülkemizi kana boyayan bu terör örgütü, ne yaptığını bilmez biçimde öldürmeye ve yaralamaya son sür’at devam etmektedir. Daha da önemlisi bu örgütün sebep olduğu olaylar, her iki tarafta da intikamcı ve birbirine düşman nesiller yetiştirmeye devam etmektedir.
Türkiye, PKK terör örgütü, problem olarak sanki kendisine yetmiyormuş gibi, bir de “Ergenekon Terör Örgütü” diye bir örgüt kurdurdu! “Kurdurdu” diyorum, çünkü bu örgütün ne olup ne olmadığını henüz hiç kimse tam olarak bilmiyor. Onca haber yapılmasına ve onlarca kitap yazılmasına rağmen bu örgütün ne olduğunu hiç kimse tam olarak bilmiyor. Hatta böyle bir örgütün varlığı bile halen şüphelidir!
Dedik ki; PKK terör örgütünün sebep olduğu olayların yanı sıra Silivri’de devam etmekte olan davalar da intikamcı nesillerin yetişmesine sebep oluyor. Bakınız, Balyoz Davası’nın tutuklu sanığı olan Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Oramiral Özden Örnek neler diyor:
“TBMM’de darbeleri araştırma komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonun araştıracağı darbeler arasında Balyoz yok. Esasında komisyonun iktidar partisi üyeleri Balyoz’ un ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Balyoz komplosunun yegane hedefi, TSK’dir. Geçmiş 80 yılın intikamını almak ve ülkeyi totaliter bir rejime doğru götürülmesinin yegâne engeli olan TSK’ni aşağılayarak, küçük düşürerek uydurma bahaneler ile suçlayarak tasfiye etmektir. Bu komployu hazırlayanlar faaliyetlerini tamamen iktidar partisinin ve bir cemaatin yöneticilerinin bilgisi ve teşviki ile yapmışlardır…”(1).
Şu sözler de yine Özden Örnek’e aittir:
“Bizler bu komployu hazırlayanları ve onlara yardımcı olanları tahmin edebiliyoruz. Bundan sonraki hayatımızda bu kişilerin en perişan hale gelip süründüklerini görmek en büyük arzumuz olacaktır. Bunun için de elimizden gelen hiçbir şeyi esirgemeyeceğiz”(2).
Bu sözlerin açık anlamı şudur: Mutlaka intikam alacağız!
Özden Örnek’in de yargılandığı “Balyoz Davası” sürecinde yazılıp çizilenlerden ve söylenenlerden anladığımız kadarıyla “Davacı” diyor ki; “2003 yılında hükümeti devirmek üzere bir darbe planı hazırlandı, ancak bu plan çeşitli sebeplerle uygulamaya konulamadı…”. “Davalılar” diyor ki; “2003 yılında yapılan bir Darbe Planı değil, seminer çalışmasıdır. Muhtemel bir ‘İrticai Kalkışma’ anında alınacak tedbirlere dair sanal bir Harekat Planı’nı içermektedir. TSK için bu tür çalışmalar, vak’ayi âdiyeden türü çalışmalardır…” Yargılama işte bu anlamdaki iddia ve savunmalar çerçevesinde devam edip gitmektedir. Muhtemelen sona doğru yaklaşmış böyle bir dava ile karşı karşıyadır Türkiye. Bir an önce bitmesi ise bütün milletin ortak dileğidir…
Cemaat Bu Milletle Dalga mı Geçiyor?
Açıkça söylemek gerekirse; Balyoz Davası’nın seyri ve hazırlanan iddianame hakkında fazla bir bilgim yok. Bunun bir sebebi de bu tür davaların ciddiyetine inanmıyor olmamdır. Ancak medyadan öğrendiğimiz kadarıyla ve elbette iddianameye göre; bahse konu “Balyoz Darbe Planı”nda darbecilerin Fatih Camii’ni bombalatmayı, bazı tarikat ve cemaat liderlerini de öncelikle tutuklanacaklar arasında saydıkları belirtilmektedir. Bu, korkunç bir iddiadır! Bir ülkenin askeri, kendi ülkesinin mabedini, hem de kendi uçaklarıyla nasıl bombalayabilir. Halen bahse konu dava sebebiyle tutuklu olarak yargılanan Genel Kurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ zaten daha görevde iken bu tür iddiaları şiddetle reddetmiş ve bu tür iddiaları ileri sürenleri de lanetlemiştir.
Sözüm ona “Balyoz Darbe Planı” çerçevesinde liderlerinin tutuklanması muhtemel olan cemaatlerden birisine ait bir haber vardı geçenlerde gazetelerde. Habere göre; cemaat, Silivri’de açacakları “Sıbyan Medresesi” için kayıtların başladığına ilişkin afişler asmıştı şehrin cadde ve sokaklarına. Haberde, söz konusu ilan afişlerinin Erzincan’da soruşturma konusu edilen İsmailağa Cemaati’ne ait olduğu da söyleniyordu(3).
Haberin doğruluk derecesi nedir bilemeyiz ama, eğer haber doğruysa, adı geçen cemaat, Silivri’de böyle bir medrese açacağını topluma deklare etmekle, Bağımsız Türk Yargısı’yla, başta tutuklu askerler olmak üzere; “Balyoz Davası” kapsamında Silivri’de yargılanan kişiler ve topyekun Türk Halkı ile adeta dalga geçmektedir. Bu hareketiyle sanki, “Erzincan’da medrese açmamıza izin vermiyordunuz. İşte bakın hem de sizin burnunuzun dibinde, Silivri’de bile medrese açıyoruz. Bakın sizler içerde, bizlerse dışarıdayız. Bize kimsenin gücü yetmez…” diyerek muhataplarına adeta meydan okumaktadırlar! Oysa tahrik ve intikam, Müslüman’a yakışmayacak derecede yanlış işlerdir. Hele hele bu tür işlerin din üzerinden yapılması, değil kullarının, Allah’ın bile gücünü gider.
Balyoz tutuklusu generalden imam ve Kur’an Kursu talebi
Balyoz Davası kapsamında yargılananlardan birisi de Emekli Korg. Doğan Temel’dir. Bunu, Doğan Paşa’nın geçenlerde medyaya yansıyan son savunmasıyla öğrendim. Hakkında bir delil olmamasına rağmen 19 aydır tutuklu bulunduğunu ifade eden Doğan Temel savunmasında şöyle diyor:
“Daha önceki savunmalarımda da söylemiştim. Darbelerin acısını çekmiş, bundan muzdarip olmuş bir ailenin ferdiyim. Darbelere karşıyım. 19 aydır bana ve aileme çektirilen eziyete son verilmesini, benim adımı kimler bu olaya karıştırdıysa cezalarını çekmesini istiyorum”(4).
Gazetelerde Doğan Temel ismini görünce, hafızam beni bundan 10 yıl öncesine götürdü. Yani “Balyoz Davası”na mesnet teşkil eden, davacılara göre “Darbe Planı”, davalılara göre “Plan Semineri” olan çalışmaların yapıldığı 2003 yılına. 2003 yılının sonbaharında şimdi rahmeti rahmana kavuşmuş bir müfettiş arkadaşımla birlikte teftiş amacıyla Siirt, Batman ve Şırnak illerini kapsayan bir geziye çıkmıştık. Galiba Eylül ayı idi. Gezimiz sırasında Batman’da bol bol Şire Üzümü, Siirt’te ise Taif Üzümü yediğimizi hatırlıyorum çünkü.
Bir gün Batman’da İl Müftüsü Yüksel Kaymak elime bir zarf tutuşturdu. Zarfın içinden çıkan 15.06.2001 tarihli yazı Batman Valiliği Olağanüstü Hal Bürosu’na aitti ve Vali İsa Parlak imzasını taşıyan bir üst yazı idi. OHB.04/491 sayılı yazının “KONU” bölümünde “İmamlar”, “DAĞITIM” bölümünde “İlçe Kaymakamlıkları” ve “İl Müftülüğü” yazıyordu. Yazının ekinde Kolordu Komutanı Korg. Doğan Temel’in imzasını taşıyan bir başka yazı daha vardı. Kolordu Komutanı Korg. Doğan Temel’in “UYGUNDUR” diyerek imzalayıp, Batman Valiliğine gönderdiği yazının “TEKLİFLER” bölümünde özetle şöyle deniyordu;
“Bölgede görev yapan imamların bölücü ve yıkıcı faaliyetlerin içinde yer almasını önlemek maksadıyla; Diyanet İşleri Başkanlığı’nca bölgedeki camilerde yeniden kadrolandırma işlemi yapılarak, eksik kadrolara resmi imam atamalarının yapılması, görevlendirilen fahri imamların, göreve başlamadan önce Diyanet İşleri Başkanlığı’nca yeterlilik sınavına tabi tutulmaları, bölge halkının Kur’an Kursu ihtiyacını karşılamak maksadıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’an kurslarının açılması ve güvenlik kuvvetlerince özellikle köy camilerinin kontrol edilerek gayri resmi açılan Kur’an Kursları hakkında yasal işlemlerin ivedilikle yapılması…”
Doğrusu ya; 2001 yılında bu türlü bir düşüncenin sahibi olan bir generalin, bu tarihin üzerinden iki sene bile geçmeden, 2003 yılında Fatih Camii’ni bombalamayı da içine alan bir “Darbe Planı”nın içinde olacağına ve böyle bir planı gözü kapalı imzalayacağına ihtimal dahi vermek istemiyorum ben. En azından benim için, bu çelişkiyi ve değişimi, daha doğrusu kişilik bozukluğunu açıklamaya “Beşer, şaşar” sözü bile kâfi gelmez. O bakımdan her nedense Doğan Temel’in, Balyoz Davası çerçevesinde söylediklerine itibar edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Öte yandan, 30 Ekim 2008 tarihli gazetelerde, özellikle de “Yandaş Medya” olarak adlandırılan gazetelerde Genel Kurmay Başkanlığı’nca 27 Ekim 2008 günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında, Genel Kurmay Başkanlığı’nca yapılan bazı tekliflerin de görüşüldüğü ve Genel Kurmay Başkanlığı’nın teklifleri arasında “Doğu ve Güneydoğu” bölgelerinde bulunan boş imam kadrolarının doldurulması şeklinde bir teklifin de olduğu belirtiliyordu. Konuya ilişkin haber, internet nüshalarında olmak üzere; Sabah’ta “Doğu’da imam açığı giderilsin” başlığı ile verilirken(5), Yeni Şafak Gazetesi’nde “Başbuğ’dan Ezber Bozan Öneriler” başlığı ile(6), Zaman Gazetesi’nde ise “Kanın durması için Barzani’yle bile görüşülebilir” başlığı ile(7) veriliyordu.
Her nedense Başbakanlık bu haberleri yalanlama yoluna gitmiştir. Zira Başbakanlık Basın Merkezi tarafından yapılan basın açıklamasında “Bugünkü (dünkü) Sabah, Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde 27 Ekim 2008 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısının içeriği konusunda aynı kaynaktan üretildiği izlenimi veren asılsız bazı haberler yayınlanmıştır. Söz konusu haberlerde yer alan bilgiler gerçeği yansıtmadığı gibi doğruluğu hiçbir şekilde soruşturulmamış olup, tümüyle dayanaktan yoksundur. Manipülasyona yönelik bu tür haberlere itibar edilmemesi hususunu basın mensuplarımızın ve kamuoyumuzun dikkatine sunuyoruz.” denilirken, o dönemde de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan Faruk Çelik tarafından da “TSK tarafından spesifik bir tedbir önerilmedi” şeklinde bir açıklama gelmiştir(8).
Hülasa; ben, bir kısmına bizzat şahit olmuş birisi olarak bu tür haberlerin doğru olduğuna inanıyorum. Öte yandan bu tür haberler ve belgeler tümü ile uydurma olsa bile ben; genel ismi “MEHMETÇİK” olan Türk Ordusu’nun, özünde “DİNDAR” bir ordu olduğuna kesin inanıyorum. Eğer öyle olmasaydı, bugün Askeri kışlalarda ve Askeri okullarda, bazıları “Selatin Camii” boyutlarında olmak üzere, minareli camiler olmazdı. Örneğin Tuzla’daki “Piyade Okulu”nda bulunan ve dört aylık yedek subay öğrenciliğim sürecince arkadaşlarımızla birlikte cuma namazlarını eda ettiğimiz cami büyüklüğünde bir cami, pek çok şehrimizde bile yoktur. Hemen her gün minareli camisiyle önünden geçtiğim Ankara Güvercinlik’teki Jandarma Kışlası’nı göre göre, beni kim inandırabilir ki Türk Ordusu’nun “Dinsiz Bir Ordu” olduğuna?
Evet, Türk Ordusu, geçmişte darbeler yapmıştır, muhtıralar vermiştir. Eğer isterse aynısını yine yapabilir. Darbe, zaten kanunsuz ve hukuksuz bir eylemdir. O bakımdan, siz ne kadar hukuki düzenleme yaparsanız yapın, ne kadar “Sıkıysa bundan sonra darbe yapsınlar” diyerek tahrik vâri efelenmelerde bulunursanız bulunun; darbe yapmayı kafasına koymuş bir ordu mutlaka darbe yapar. Ancak, Türk Ordusu’nun camileri bombalayarak ve bağrından çıktığı Müslüman Türk Milleti’nin fertlerini, keyfi bir şekilde katlederek darbe yapacağına bu ülkede hiç kimseyi inandıramazsınız. Çünkü bu, eşyanın tabiatına aykırı olacak derece ters bir şeydir.
Bu sebeple; fasa fiso türü suçlamaları, absürt ithamları ve intikam amacı taşıyan iftiraları bir tarafa atarak somut delillerden hareketle Silivri Davaları bir an önce sonuçlandırılmalıdır. Suçu sabit olanlar varsa cezalandırılmalı, suçsuz olanlar boş yere daha fazla özgürlüklerinden mahrum bırakılmamalıdır. Bu durum, toplumsal barışımız ve milli bütünlüğümüz için hayati derecede önemlidir. Hele de “PKK’nın ülkenin bir bölümünü kontrolü altına aldığı” şeklinde yaygaralar yapılırken ve TBMM üyesi sıfatı taşıyan bazı şahsiyetler dağdaki teröristlerle sarmaş dolaş olurken. Hele de Beytüşşebap ilçe merkezi bile basılıp vatan evlatlarının şehit edildiği şu günlerde. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, Gazilerimize acil şifalar diliyorum…
______________
1-http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=362620,
2-http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21352555.asp,
3-http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21341463.asp,
4-http://www.dha.com.tr/balyoz-tutuklusu-dogan-temel-darbeye-karsiyim-son-dakika-haberi_355069.html,
5-http://www.sabah.com.tr/2008/10/30/haber,BE35F278951A4622B25088CB197F20F8.html,
6-http://yenisafak.com.tr/Politika/?t=30.10.2008&c=2&i=147409,
7-http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=754884&keyfield=C4B06C6B6572204261C59F6275C49F,
8-http://www.milliyet.com.tr internet adresinde yayınlanan 31.10.2008 tarihli ve “Başbakanlık’tan Genelkurmay brifingi haberlerine yalanlama” başlıklı haber.
Yazıları posta kutunda oku