ŞÜKRÜ KANATLI’NIN YERİNDE OLMAK
Hüseyin MÜMTAZ
Hiç uğraşmayın, olamazsınız..
Olamayız..
Ama biraz saygı duyun lütfen..
Diyeceksiniz ki, “Saygı duyduğumuz ne kaldı?”.
Olsun.. Edep Ya Hu!
Kanatlı kim mi? Hiç duymadınız değil mi?
Kanatlı, MÖ 5’inci 1000’de Hatay’a giren Türk birliklerinin komutanı Albay’dır.
O kadar eski, eskimiş, eskitilmiş olduğu için unuttunuz adını..
Şimdi kimse hatırlamıyor.
“5 Temmuz 1938” işte öylesine “eski” bir tarihtir…
Hatay’ın “Ana Üs”, resmen ana üs haline getirilmiş olduğunu okuyunca Albay (sonra Orgeneral) Kanatlı geldi aklıma..
Özgür Suriye Ordusu’nun internet sitesinde yer alan iletişim bilgileri Türk kamuoyunu karıştırmış. Zira sitede ordunun “ana üssü” Hatay olarak belirtilirken, Türkiye hatlı bir telefon numarası ve e-postadan oluşan açık iletişim bilgileri yer alıyormuş.
Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) İngilizce sayfasının açılışında, geçtiğimiz yıl Türkiye’ye sığınan ve ordunun liderliğini yapan Riyad el Esad’ın bir mesajı ver alıyormuş.
Esad mesajında, “Şu anki durum, Suriye’deki suçlu rejimin güç kullanmadan durdurulamayacağına yönelik inancımız ve taraf değiştiren asker ve subayların sayısındaki fazlalık nedeniyle 27 Temmuz 2011’de Özgür Suriye Ordusu’nu kurduk” dedikten sonra ÖSO’nun amaçlarını anlatıyormuş.
Yâni sayın seyirciler “taraf değiştirerek” Hatay’a konuşlanan asker ve subayların sayısı o kadar artmış ki, orada artık bir “Ana üs” kurulması elzem olmuş..
Yakın tarihli yazılarımızın birinde Suriyelilerin, ezelden beri rüyalarında olan, haritalarında gösterdikleri Hatay’ı “bu vesileyle” ele geçirdiklerini mi zannettiklerini sormuştum şakayla karışık..
“ANA ÜS” vakıasından sonra bu işin şakası makası kalmamış gibime geliyor.
“Kanatlı” meselesini kapatmadan Muğlalı’ya dönelim..
Geçen sene Eylül’de, Van’daki Muğlalı Kışlası’nın adı, “bölge halkının hassasiyetleri” göz önüne alınarak değiştirilmişti.
Bir ay sonra Ekim’de Van’da hepimizi üzen, sonrasında da memleketin her köşesinden yardımların yağdığı 7.2’lik bir deprem oldu.
5 ay sonra Mart’ta BDP Van’da güya Nevruz mitingi yaptı..
Kanları donduran bir pankart açılmıştı o mitingde, fotoğrafı hatırlayacaksınız.. “Bizi 7.2 yıkmadı. TC’nin ne haddine!”
Demek kışlanın isminin değiştirilmesi “bölge halkının hassasiyetleri” üzerinde en ufak olumlu bir etki yapmamıştı.
Vekil Lök’ün, Atatürk’ün Diyarbakır’daki “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazılarının “anlamsızlığı”ndan hareketle “kaldırılması” isteği ile beraber okuyun yukarıdaki pankartı..
Muğlalı’yı kaldırdık da ne oldu ki, Atatürk’ü de kaldıralım, Kanatlı’yı da unutalım?…
Nereye ey millet?
Terör örgütü demiryoluna bomba koyuyor, kara yolunu kesip kamyon yakıyor, aynı yerde gün aşırı kimlik kontrol ediyor.
Vekillerle uluorta kucaklaşıyor. Kışlalara saldırıyor, ilçe merkezine saldırıyor. Askerler ancak saldırı olursa “anında” karşılık veriyor.
Demirtaş, meydanı boş buluyor ve kendini aşıyor.
Meclis Başkanı’nın teröre karşı hazırladığı mutabakat metninin imzaya açılmasının çok tehlikeli olacağını savunan BDP Eşbaşkanı Demirtaş, “Çukurca-Şemdinli arasındaki 400 kilometre PKK’nın denetiminde” diyor.
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yaklaşık 40 günden beri devam eden çatışmaları da değerlendiren Demirtaş, Şemdinli ile Çukurca arasındaki 300-400 kilometrelik bir alanın örgütün denetiminde olduğunu, askerin bu bölgelere karadan operasyon yapamadığını iddia ediyor.
Demirtaş, “Ordu sadece havadan karakollara lojistik destek yapıyor. Karadaki denetim PKK tarafından ele geçirilmiş durumda. Bunu saklamak için manipülatif açıklamalar yapılıyor. Hakkari Valisi ‘operasyon bitti’ diyor. Ordu operasyon yapmadı ki bitsin. Durum öyle değil. Askeri açıdan PKK’nın bitirilemeyeceğini Şemdinli’de 40 gündür süren savaş ve acı gerçek bir kez daha ortaya koydu. Ordan çıkarılması gereken sonuç şudur. Kürt sorunu tankla topla halledilecek sorun değil. PKK askeri olarak bitirilse de Kürt sorunu ortadan kalkmayacaktır” diyor.
28 Ağustos tarihli bu haberin üzerinden üç gün geçiyor kimse “yalanlamıyor”.
ABD’nin en önemli 3 düşünce kuruluşunun 27 Haziran 2012 tarihinde liberallerin kalesi olarak bilinen Brookings’te bir araya gelerek Suriye kriziyle ilgili savaş oyunu oynadığı ortaya çıkıyor.
ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ı temsilen üç takım halinde yürütülen ve bir gün süren simülâsyonda, Gaziantep (Hayret, Gaziantep?) ve Kahramanmaraş gibi bölgelerde bombalamalar olması da konuşulmuş. Oyunun sonunda Türkiye, Suriye’yi kısmen işgal etmiş. Esad rejimi düşmüş. Irak’ta şiddet 2006 seviyesine dönmüş.
Irak’ta Saddam’ın nükleer silahları vardı değil mi? Şimdi de Suriye’de Esat’ın kimyasal silahları varmış.
Irak’ta, İncirlik’te konuşlu Çekiç Güç “tampon bölge/uçuşa yasak bölge” meydana getirmişti. Suriye’de de Hatay’da konuşlu Ana Üs “tampon bölge” yapmaya çalışıyor.
Ama elini ateşe sokmadan, maşayla..
ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Suriye’ye askeri müdahale tartışmalarını gerçekçi bulmadığını söyleyerek “Türk komutanlar, tampon bölge uygulamasını NATO’nun üstlenmesini istiyor” diyor ve ittifakın bunu altından kalkamayacağını belirtiyor.
Sadece Amerika mı?
Türkiye’nin Suriye içinde mülteci kampı kurulması çağrısını ilk kez uluslararası bir platformda Davutoğlu aracılığı ile dile getirme fırsatı bulduğu BM Güvenlik Konseyi toplantısına 15 üye ülkeden sadece beşi dışişleri bakanı düzeyinde katılıyor; ABD, Rusya ve Çin dahil 10 ülke ise daimi temsilci düzeyinde katılarak “Ankara’nın Suriye tavrını” desteklemediklerini gösteriyorlar.
Ama hatırlarsanız, Ağustos’un ortasında Hillary “yine” gelip, bayram yaklaşmışken bizi “öpmüştü”.
Hillary “o çalışma ziyaretinde” Bahadır Selim Dilek’in haberine göre (16.8.2012) “İkinci Bir Barzani istemiyoruz” demiş.
Yahu Beyaz Saray’da Barzani’yi “President” diye ben mi ağırlamıştım da Suriye’dekini istemiyor muşsunuz?
Bizimle alay eden, oynayan kim?
Demirtaş’ın 400 kilometre iddiasına inandırıcı-tatmin edici bir cevabı yüksek sesle vermeden; Şemdinli’yi Hatay’ı tam olarak halledemeden Maliki ile Esat ile uğraşmak ne derece akılcı oluyor?
Biz de durup “Büyük Zafer”in 90’ıncı yılını kutlamaya kalkıyoruz.30 Ağustos 2012
57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ