Devlet Başkanı Vladimir Putin,Hiroşima’da Nükleer Savaşların Önlenmesi Konferansı’na gönderdiği mesajında,”Rusya nükleer silahsızlanma alanında uluslararası güvenlik ve stratejik istikrarı etkileyen tüm faktörlerin dikkate alınması ve karşılılık ilkesine uyulması halinde taahhütlerini yerine getirmeye hazırdır”diyor.
ABD’ye tek taraflı olarak kurmaya çalıştığı füze kalkanı dahil olmak üzere karşılıklı olarak nükleer silahsızlanmada yeni adımlar atılması çağrısında bulunuyor.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon ile İsrail Başbakanının Kıdemli Danışmanı Ron Dermer’in hazırladıkları,ABD’nin gelecek ilkbaharda İran’ın atom bombasını engellemek üzere askeri operasyon başlatacağını vaad etmesi halinde İsrail’in İran’ı ABD seçimleri sürecinde vurmaktan kaçınacağı ile ilgili anlaşma taslağının, Eylül’de BM Genel Kurulunda bir araya gelecek taraflarca imzalanacağı bildiriliyor.
Öte yanda NTV’de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu kan gölü üzerinde ve çevresinde oyuna katılan çok sayıda ülke ile dünyayı da tehdit eden Suriye krizinde Cumhurbaşkanı Esad’ın sanki kaderini belirlemektedir,”Bütün alternatifi deneyerek bugünlere geldik ama bu sancılı sürecin çok uzun süreceğini düşünmüyorum. Artık bu süreci yıllarla ifade etmek yerine aylar veya haftalarla ifade etmek gerekir” diyor.
Şimdi-geliniz, gündemi bu üç konu ile anlamanın ve öngörmenin alıştırmasında olalım…
*
Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü(Collective Security Treaty Organisation) Rusya,Kazakistan,Kırgızistan,Özbekistan,Tacikistan,Belarus ve Ermenistan’ın ortak güvenliği esasında askeri ittifaktır.
Örgüt üyesi ülkeler,ABD/ NATO’nun 2010 da Lizbon’da karar altına aldığı Strateji Belgesinde Avrupa bölgesinin küresel tehditlere karşı korunmasını teminen Füze Savunma Sistemi kurulması kararının alınmasında yasal çıkarlarının sayılmadığı, hukuki yükümlülükler garantisi sunulmadan tek taraflı olarak füze kalkanı sistemlerinin yerleştirilmesini, hem Avrupa hem de dünyanın uluslararası güvenlik ve stratejik istikrarına zarar verebileceğini esas alıyor.
*
Çünkü Füze Savunma Sisteminin oluşturulması ABD/NATO stratejisinin omurgasını oluşturmaktadır!
Rusya, ABD ve NATO ile yeterli deneyim geliştirdiğini ve belirli bölgede hava savunma sistemi oluşturmak üzere ancak tarafların kendi sistemlerini koruması ve veri değişimine dayalı hukuki bir işbirliğinin kurulması kaydıyla bu strateji ile ortaklaşabileceği savında,
ABD ise NATO ve Rusya’nın birbirine düşman değil stratejik ortaklığı kurmaya çalışan partnerler olduğu- o yüzden,füze savunma sisteminin Rusya’ya karşı kurulmamasına ilişkin hukuki garantilerin verilmesinin anlamsızlığı tavrındadır.
ABD ve Rusya’nın uzlaşı sağlayamamaları yeni bir silahlanma yarışının ve bu uğurda alan hakimiyetlerinin genişletilmesi sürecinin başlatıldığı anlamına geliyor.
*
Nitekim Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ülkeleri bir yanda hava savunma sistemlerinin tek komuta altında birleştirilmesi çalışmalarını sürdürürken -ne ki,örgütün topraklarında üçüncü bir ülkeye ait askeri üssün açılmasını tüm üyelerinin onayını şart sayan kural da dolaylı olarak çiğneniyor!
Çünkü ABD’nin bazı insan hakları ihlallerine göz yumacağı,mali ve askeri yardım yapacağı ve güvenlik garantisi vereceği vaadiyle Özbekistan Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üyeliğini askıya almıştır ve ABD/NATO’nun çok stratejik bir bölgede alan genişletmesinin yolunu açıyor…
ABD’nin üs kurmak konusunda Kırgızistan ve Tacikistan ile görüşmeleri de devam ediyor.
*
ABD’nin tek taraflı ve sınırsız bir şekilde füze savunma sistemi ile ilgili çalışmaları,uzayın silahlandırılması,giderek konvansiyonel silahlar açısından dengenin bozulması
uluslararası istikrarın bozulması anlamına geliyor.
Nükleer Silahlarda İndirim Anlaşması ihlal edilirken, bir kıvılcımın dünyayı yakacağı ve insanlığın kitle imha silahlarının tehdidinden korunması küresel ajandanın en önemli konularından biri haline gelmiş bulunuyor.
*
Bu ajandada -üstelik,bir çok uluslararası katılımcısı ile Suriye kan gölünde yüzerken,ABD’nin gelecek ilkbaharda İran’ın atom bombasını engellemek üzere askeri operasyon başlatacağını vaad etmesi halinde İsrail’in İran’ı ABD seçimleri sürecinde vurmaktan kaçınacağı ile ilgili anlaşma taslağının, Eylül’de BM Genel Kurulu çerçevesinde bir araya gelecek taraflarca imzalanacağı bilgisi umudun yeşermesine neden oluyor.
Esasen ABD İsrail’i İran’a karşı saldırgan açıklamalar yapmaktan vazgeçirmek için büyük çabalar harcamaktadır -çünkü,ne İsrail’in ne de kendisinin İran’daki nükleer tesislere ciddi bir zarar vermek yeteneğinde olmadığı -fakat,ABD’nin İran’ın ekonomi ve finans sektöründe oldukça ağır durum oluştuğu, ne pahasına olursa olsun İran ile anlaşmaya varmak için çaba harcandığı,İran’ın kendi nükleer programı açısından belirli tavizler yapabileceği sanılıyor;ABD’nin diplomasiye bir şans daha vermek için işi uzattığından bahsediliyor…
*
Doğrusu uluslararası ilişkiler ve dengelerin,Rusya ve Çin’in gerek ekonomik gerekse siyasi alanda hem bölgelerinde hem de küresel bazda artan güçlerinin beraberinde yeni askeri ve ekonomik birliktelikler ortaya çıkardığı,Soğuk Savaş’ın sona erdiği yıllarda ve sonrasında tek kutuplu bir siyasi sistemin var olduğu yapıdan yeniden çift kutuplu hatta çok kutuplu bir yapıya doğru dönüştüğü görülüyor.
Yeniden karşılıklı nükleer silahlanma, güvenlik örgütleri ve kutuplaşan dünyada ekonomik, siyasi ve askeri çatışma fay hatlarının oluşması tarafların gücü birbirine karşı kullanma olasılığını düşürüyor.
Bu “Caydırıcı Güç” tür,taraflar birbirlerine verecekleri zararların ve maliyet kayıplarının muhtemel kazançlarının önüne geçeceğini yekdiğerine hissettiriyor ve birbirlerinin askeri teşebbüse girmesi cesaretini kırıyor.
*
O esnada Türkiye ABD ile Ankara’da BM Güvenlik Konseyinin benimsemediği,uluslararası hukuka aykırı Operatif Planlama Grubu ilk toplantısını gerçekleştirmektedir.
Grup Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın en kısa zamanda görevden uzaklaştırılması,Türkiye’nin mültecilerin gelmesini engellemek üzere sınır boyunda güvenlikli bölge oluşturulması ve gerektiğinde kuzeydeki Kürtlere müdahalelerde bulunma talebi ile Suriye’nin kimyasal silah kullanacağı vehmini görüşmektedir.
Suriye krizi uluslararası tehditi ateşleyecek boyuta dönüşmüştür-işte,küresel silahlanmanın “Caydırıcı Güç”ü ağırlığını hissettiriyor;ABD’nin İran ile birlikte Suriye’ninde ekonomi ve finans sektöründe oldukça ağır durumda bulunduğu ve ne pahasına olursa olsun her iki ülkenin de belirli tavizler yapabileceği öngörüsü toplantıya sinmiştir,sonuç temenniler içermekten öteye gitmiyor.
Üstelik toplantının yapıldığı günde İngiltere’de Guardian gazetesi, Kürtleri de kapsayan bölgenin politik coğrafyasının uluslararası geniş katılımlı bir konferansta tartışılacağı yönünde bir karardan bahsediyor!
*
Durum ABD ve İsrail için Cumhurbaşkanı Esad’ın görevden alınması prestiji noktasındadır.
Öte yanda Esad’a ömür biçen Dışişleri Bakanı Davutoğlu ne düşünür bilinmez ama, Başbakan Erdoğan iktidarında Türkiye’nin Arap Baharı’nın Suriye’de tıkanmasına katlanamayacağı biliniyor- öyle ise,yeni soğuk savaşın ilk caydırıcılığına yol mu açılıyor sorusu ışıldıyor;” Ver Erdoğan’ı, Al Esad’ı !”
26.8.2012
Bir yanıt yazın