Bugünün son haberi PKK terör örgütünün Şemdinli İlçe merkezindeki Kaymakamlık, Emniyet ve Jandarma Komutanlıkları ile Tugay Komutanlığına öte yanda Şemdinli Derecik Beldesinde de 2.Hudut Tabur Komutanlığı ile Jandarma Taburuna eş zamanlı saldırılarda bulunmasıydı.
Ardından bölgede denetimde bulunan Kara Kuvvetleri Komutanı Org.Hayri Kıvrıkoğlu,”Halkımız endişelenmesin”mesajı verdi!
*
PKK terör örgütünün bir süredir kırsal alanda devlete cephe açması,örgütün Türkiye’nin olası müdahalesine karşı Suriye Kürtlerinin kazanımlarını desteklemeye yönelik stratejisi ve verdiği karşılıkla içeride reaksiyon yaratmayı hedeflemesi anlamına geliyor.
Türkiye’nin Suriye Kürtlerine müdahalesi halinde hem Suriye/ Kamışlı hem Irak/ Kandil merkezli olmak üzere iki cephede savaşacağı anlaşılıyor.
*
Başbakan Erdoğan bir yanda Büyük Ortadoğu Projesi vefasıyla Suriye’nin dönüşümü siyasetine katkısı -o esnada, Suriye Kürtlerinin otonomi taleplerini kırmaya yönelik politikası bileşkesinde yarattığı karmaşanın,etkinliğini artıran PKK tarafından sulandırılmaması için süreci sansürlerle geçiştirmeye çalışmaktadır.
Öte yanda Gaziantep saldırısını örgütün üstlenmesi halinde BAAS rejimi ile PKK arasında bir ittifakın gerçekleştirildiği mevzuu ile Suriye’ye bir müdahaleyi meşrulaştırmanın tam da fırsatı bulunmuşken,PKK’nın saldırıyı üstlenmemesi ile yaratılan faili meçhul olası tehditler:Türkiye’nin önündeki günlerini kabusa çeviriyor.
*
ABD ve İsrail Türkiye ve Arap devletlerinde islami cemaat tabanından yükselen siyasi partilere ılımlı islam vizyonunda ekonomik güç olmaları yolunda destek vermiştir.
İslami cemaatler ya da siyasi partiler bir taraflarında CIA öte yanlarında MOSSAD’la bu desteği “İslami Devlet”ajandasıyla kabul ederken,Kur’an ve Sünnet kaynağından Batı’nın yeniden tanımlanması amacının âlemlere rahmet olacağı inancı işletiliyor:Çağdaşlık bu inançta olanları,”aklı yok,din’i var” tanımlamasıyla betimliyor…
*
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu tanımlamanın bir prototipidir.
Büyük Atatürk’ün,”Biz barış istiyoruz dediğimiz zaman tam bağımsızlık dediğimizi herkesin anlaması gerekir” hedefini gösterdiği son Türk Devletinde -şuna bakınız,”Türkiye olarak bundan sonra Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz” ya da,”Zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa,yeni bir Ortadoğu iddiası da var” ya da daha ilerisi,”Kim ne derse desin,bu düzenin öncüsü de, sözcüsü de Türkiye olacaktır”diyebiliyor!
*
Halbuki işler hiçte Erdoğan’ın düşündeki seyiri izlemiyor.
İslam Ümmeti Birliği havucundan geliştirilen komşularla sıfır sorun politikası bugünün dünyasında zavallı bir düş olmaktan ileri gitmemektedir,bir düşün bir ülkenin dış politikasının belirleyeni olması ise o ülkenin ve insanlarının perişan edilmesine yeter sebep oluşturuyor.
Çünkü -bakınız,Erdoğan’ın dünyayı ABD’den ibaret sanan ve ABD’nin”Hazar Havzasının Enerji Kalkınması Projesi”ile Rusya’dan geçen enerji hatlarına bağımlılıkların kaldırılması,alternatif ihraç yollarının bulunması ve mevcut rejimiyle İran’ın Hazar enerjisinde rol almaması ve “Büyük Orta Doğu Projesi” ile İslam ülkelerinden hareketle Suriye’de ve İran’da rejim değişiklikleri üzerinden zengin kaynaklara ve önemli jeopolitiklere sahiplenmesine işbirliğinde -giderek, dünya ilki ABD-İsrail ve müttefikleri ile ikincisi Çin-Rusya-İran cephesine ayrışmış bulunuyor.
*
Üstelik Libya üç parçaya ayrılmıştır,Mısır Sina’da kontrolü kaybediyor,Irak’ta ABD’nin oluşturduğu yapıda etnik-mezhepsel ayrımlar federal yapının en zayıf yanıdır,Irak’ın tek bir kimlik etrafında bütünleşmesini zorluyor,Suriye’de krizin en olası sonucunun ülkenin üçe bölünmesi olacağı görülüyor.
Türkiye -bilhassa, Suriye ve Irak’ı birlikte tutan unsurların dağılmasıyla oluşacak istikrarsızlıkta çevreye yayılabilir çatışma riski ve Kürtlerin konumuyla en büyük riski yükümlenmektedir.
Üstelik PKK örgütünün etkinliğinin artmasıyla kamuoyu hareketlenmesinin düşünülmesi dahi dehşet veriyor,ufak bir iç savaşın dahi tüm kontrolleri ortadan kaldıracağı besbellidir.
*
Erdoğan’ın”Türkiye olarak bundan sonra Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz” ya da,”Zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa,yeni bir Ortadoğu iddiası da var”
ya da,”Kim ne derse desin,bu düzenin öncüsü de, sözcüsü de Türkiye olacaktır” ifadesini bu dehşet tablosuna yerleştirip,
Hangi düzen? Neyin değişimi? Neyin sözcüsü olunacak? sorularını öncelikle bu ülkenin istihbarat,güvenlik kuruluşları -bilhassa,TSK’nın -asla zamanı geçmemiştir,sil-baştan sorgulaması gerekiyor.
*
11 Eylül 2001’in emperyalizmin deneyim biriktirmekte ve elde ettiği sonuçları merkezileştirerek birbirine devretme hüneriyle gelinen bir milat olduğu,
Küresel büyümenin hız kestiği,gelişmiş ülkelerde büyüme beklentilerinin aşağı yönde revize edildiği,ABD ve Avrupa’da borç göstergelerinin tehlike sinyalleri verdiği,küresel ekonomik dengelerin zorlanacağı bir sürecin yaşandığını,
ABD ve Avrupa’nın krizlerini kendi halkının sırtına bindirmektense,NATO’nun yeni stratejik konseptinin desteği ile Türkiye’de AKP eliyle uygulanan sadece iktisadi değil, siyasal,kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan değişimi, Geniş Ortadoğu Coğrafyasında da uygulandığını ve faturanın Türk ve Arap İslam toplumlarına kesildiği kurgusunu,
Teminen Türkiye’de yüzyıllık köhne yargılarda islami siyasi örgütlenmeyi,sivil toplum örgütleri, sendikaları,medya ve anında harekete geçebilen kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla islamcı burjuvazisinin oluşturulduğunu,devletin ve rejimin buna denk olarak yapılandırıldığını,
Sonra Türkiye’den esinle Arap Coğrafyasında ekonomik gücün yeni bir sermaye birikiminin oluşturulmasıyla pazar ekonomisine çekilmesini,bunun için milli gelir ve reel hayat arasında oluşmuş derin uçurumda halkların ulusal,etnik,mezhepsel ve sınıfsal farklılıklarıyla çatıştırıldığını,
İşte Türkiye, Fas,Tunus,Libya,Mısır’da yeni devlet rejimlerinin kurulduğunu,Suriye’nin dönüştürülmeye çalışıldığını ve Kürdistan’ın tohumlarının atıldığına kanaat edilmelidir.
Üstelik hem Türkiye hem Arap coğrafyasında dönüşümü teminen farklılıkları çatıştırılan, bulduğu en ufak ivmede ayağa kalkmaya hazır oluşumlarla toplumsal temelde muazzam bir istikrarsızlık yaratıldığını,bu yapıyla bizzat Türkiye’nin ABD ve İsrail’in boyunduruğuna girdiğini ulusal bir tehdit olarak kabul etmek gerekiyor.
*
Bu değişimin Türkiye Cumhuriyeti Devleti hassasiyetlerini tehdit ettiğinin algılanmaması,bilinmemesi ve kabul edilmeyişinin;
Ulusal birlik, beraberlik ve bütünlüğün bozulmasına,yurttaş olma bilincinin azalmasına,bağımlılığa ve işe yaramama endişesiyle geleceğe yönelik planların bozulmasına ve istikrarsızlık ardında çürümenin biricik nedeni olduğuna da -hey! Akıl var-mantık var,inanmak gereklidir.
*
Tüm bunlar için Türkiye Cumhuriyeti devletini içten ve dıştan gelebilecek olan tehditlere karşı savunma görevini üstlenmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin iki şeye ihtiyacı bulunuyor.
Birincisi TSK Genelkurmay Heyetinin,Büyük Atatürk’ün,”Lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır”sözünün hatırlanması,içselleştirmesi ve gereğini azmetmeleridir-ki, birTürk Komutanı ya da askerinin doğru tehdit algısı tamamiyle bu şarta bağlıdır.
*
İkincisi Başbakan Erdoğan’a ve hükümetine,”parçalanmış bir Suriye mi,kan akan bir Suriye mi,kaos mu yoksa egemenliği,bağımsızlığı,toprak bütünlüğü korunmuş,demokratik,
hukukun üstünlüğüne dayalı,halkların anayasal ve hukuksal zeminde güvenceye alındığı bir Suriye mi istiyoruz.Sayın Başbakan, sizin Suriye politikanızdan kim kârlı çıkıyor” sorusunu yönelten CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önerisine askeri destek vermektir.
Öneri Rusya,Çin ve Kürtçülük sorununda Türkiye’nin hemderdi İran,Irak ve Suriye’nin desteklediği Cenevre’de düzenlenen Suriye konulu konferansta alınan BM barış planının desteklenmesi, Suriye’de ortak rıza çerçevesinde geçiş hükümetinin kurulmasının önünün açılması kararına benzer destek teklifidir,yalnız Türkiye’de değil Ortadoğu’da barış anlamına geliyor.
Türkiye’de terörle nasıl mücadele edersen et,barış ancak yekpare ve barışta Suriye,Irak ve İran ile birlikte Kürt Sorununun çözülebileceği noktadan başlıyor.
*
Bunun anlamı hiç bir Türk evladının Büyük Atatürk’ün işaret ettiği,”Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü tesadüf ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih bunu asla affetmez ve affetmemelidir”düsturuyla şanlı Ordusunu,yiğit ve fedakâr Mehmetçiğin hiçbir komutanını töhmette bırakmamasıdır.
24.8.2012
Bir yanıt yazın