Demir Ağlarla Ördük…

 

Başbakan Kadıköy-Kartal metro açılışı sırasında yaptığı konuşmada 10. Yıl Marşı’nı kasderek “Neyi ördün? Hiçbir şey ördüğün falan yok. Demir ağlarla Türkiye’yi biz örüyoruz.” dedi. Ne talihsiz bir konuşmaydı o. Zira Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına, küllerinden doğan bir ülkenin ilk on yılına söz söylemek bu ülkenin Başbakanına hiç yakışmadı, hiç.

 

“Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan”

 

Bu sözler genç Cumhuriyetin gururu ve bütün dünyaya bağımsızlık azmini ve özgürlüğümüzü tekrar haykırmaktır. Muhteşem bir meydan okumadır dünyaya. Çünkü Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan ülkede Cumhuriyet yeni kurulmuştur ve durum çok vahimdir:

 

Rönesansı, reformu, sanayi devrimini, akıl çağını yaşayamadığı için çağ dışı kalmış, sömürge halinde, güçsüz, çökmüş bir devlet.

 

 Dünyaya kapalı, yoksul bir halk. İdari, siyasi, ekonomik kapitülasyonlar, imtiyazlar. İlkel bir tarım toplumu. İflas etmiş bir maliye, ağır yaralı bir ekonomi.

 

Çok cılız denilebilecek küçük sanayi, sıfıra yakın orta sanayi, sıfırında altında büyük sanayi söz konusu.

 

Kişi başına düşen milli gelir 7 lira, kişi başına düşen kamu harcaması kişi başına 50 kuruş.

 

Madenlerin neredeyse tümü, başlıca limanlar, var olan demiryolları yabancı şirketlerin denetiminde. Öyle olmasa da onları kullanacak Türk eleman söz konusu değil.

 

Karayolu yok denilecek kadar az düzeyde.

 

Ticaret derseniz genel olarak azınlıkların, levantenlerin ve yabancıların elinde.

Topluiğne dahi üretilemiyor, dışarıdan alınıyor.

 

Sıtma, verem ve frengi hastalıkları yaygın bir şekilde.

 

 Ülke genelinde 158 ortaokul, lise ve medrese uzantılı üniversite var.

 

Anadolu çağdışı kalmış medreselerin elinde, dolayısıyla bilim hayatı çok gerilemiş durumda. Halkın sadece %7 si okur yazar. Bu oran kadınlarda yüzde bir bile değil, dolayısıyla da tüm meslekler erkeklerin tekelinde.

 

 Kadınlara seçme seçilme hakkı yok, yani yurttaş bile sayılmıyorlar. Ulus değil, ümmet anlayışı egemen durumda.

 

Tüm Osmanlı gazetelerinin günlük satış sayısı 100.000’i geçmiyor.

 

Avrupalılar karşısında kendini ezik hisseden, pısırık, teslimiyetçi aydınlar, bürokratlar ve siyasetçiler.

 

Ortaçağın bile neredeyse gerisinde kalınmış pek çok konuda. Kısacası hem nitelik hem de nicelik olarak borca batmış bir ülke.

 

Ve bu ülke ilk 10 yılında inanılmaz başarılara imza attı. Bugün Başbakan’ın övündüğü Kadıköy – Kartal metro hattı 2.8 milyar liraya mal olmuş. Oysa 1923 yılında ülkenin tüm bütçesi 94 milyon lira, 1930 yılında ise 223 milyon lira. Buna rağmen o dönemde demiryolları özelleştirilmiş ve yeni hatlar oluşturulmuştur. Anadolu topraklarında 1923 yılı itibariyle4559 kmolan demiryolu hattı ilk on yıl içinde 8637 km’ye ulaşmıştır.

 

O dönemlerde hazırlanan Ekonomik Sanayileşme Planlarında, demir – çelik, kömür ve makine gibi temel sanayilere öncelik verilmişti. Ancak bunların işlenmesi ve nakli söz konusuydu ve bu anlamda demiryolları büyük önem arz ediyordu. O dönemde Ergani’ye ulaşan demiryolu bakır, Ereğli kömür havzasına ulaşan demir, Adana ve Çukurova hatları pamuk ve demir olarak isimlendiriliyordu. Demiryolları ile iç bölgelerin denizlerle bağlantısı sağlanıyordu. Böylece de ekonomik gelişmelerin tüm ülke düzeyine ulaşması hedefleniyordu. Savaştan yeni çıkmış bir ülke için büyük hedeflerdi ve çoğu başarılmıştı.

 

Oysa dönüp baktığımızda yıllardır demiryollarına tek bir yatırım bile yapılmamıştır. Halbuki daha sonrasında bu yatırımlara o dönemki gibi önem verilmiş olsaydı bugün Türkiye çok daha ileride olurdu. Yani Başbakan ilk on yıla laf söyleyeceğine demiryollarına yatırım yapmayanlara laf söylemeliydi ki bir ülkenin başbakanının yaptıklarıyla övünmek gibi bir hakkı da yoktur aslında. Çünkü onu o koltuğa oturtanlar o ülkenin insanlarıdır ve Başbakan zaten bunları yapmak zorundadır. Bu anlamda Başbakanlar yaptıklarını böyle övmezler.

 

Şöyle bir durup düşündüğümüzde ilk on yıl içinde yapılan tüm demiryollarının harcamaları devlet bütçesinden yapıldı. Bugün ise yapılan çalışmaların tümü yap – işlet- devret mantığıyla yapılıyor. Yani devletin bütçesinden tek kuruş harcanmıyor. Görüntüde çok kârlı gibi görünse de aslında çok yanlış bir sistem. Bir düşünsenize en az 15-20 yıllık işletme gelirleri ne olacak peki? Bunu düşünen yok. Cumhuriyet’in ilk on yılına laf söylememek için bir neden daha.

 

10. Yıl marşımızla ve Cumhuriyetimizle gurur duyuyoruz. Unutulmamalıdır ki bu günleri yaşıyorsak Atatürk ve O’nun yaptıkları sayesindedir. Bu anlamda kimsenin bunlar hakkında konuşma, söz söyleme hakkı yoktur ve Türk Halkı bunlara asla müsaade etmemelidir. Yazık ki Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’de vurgu yaptığı “Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler” sözü aklıma geliyor ve üzülüyorum.

Arzu Kök


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir