Suriye Yöneticileri Alevi midir?
ABD’de Ermeni toplumunun liderlerinden Harut Sassounian, Armanian Weekly gazetesine yaptığı açıklamalarla önemli gerçeklere işaret etti. Sassounian’a teşekkür yazımızda ayrıntılı olarak ele alacağımız üzere, “Ermenilerin Batı Ermenistan’ı (Doğu Anadolu’yu) geri alması” için yapılması gerekenlerden bahsedildi. Bu aşamada Ermeni lider Türkiye’de yaşanacak olan bölgesel çatışmalar, Kürt isyanı, iç savaş gibi gelişmelerin işi kolaylaştıracağını belirtti.
Lozan’da Türkiye’nin Musul ve Kerkük üzerinde ısrarı üzerine Doğu Anadolu’da ortaya çıkan etnik veya mezhep temelli isyanlar sonucu hakkımızdan vazgeçmek zorunda kaldık. Ermeni lider güçlü Türkiye’nin ancak bu tür etnik isyan, içsavaş gibi olaylarla zayıf düşeceğini ve hedef topraklara sahip olunabileceğini söylemektedir. Bu bağlamda her geçen gün daha fazla alıştırıldığımız Suriye’deki yöneticiler için “Alevi” sıfatı üzerinde durmamız gerekmektedir.
Öncelikle Aleviliğin, tıpkı Sünnilik veya Şiilik gibi tek bir inanç sistemi, akaid ve ibadet kuralları olmadığını, kendi içinde birçok kolları bulunduğunu belirtelim. Bugün Türkiye’de kendisini Alevi olarak tanımlayan gruplar içinde mesela camiyi mabet ve kendilerini Müslüman olarak kabul edenler olduğu gibi buna karşı çıkanlar da var. Öte yandan zaman zaman birçok kişinin fahiş yanlışı olarak Türkiye’deki Aleviler ile İran Şiiliği’nin özdeşleştirilmesine şahit oluyoruz. Halbuki Anadolu Alevileri Şiiliği kabul etmezler. Ülkemizde az da olsa İran Şiiliği mensupları vardır ki bunlar kendilerini Caferi olarak takdim ederler.
Suriye’de Hafız Esat’ın kurduğu ve bugün sallanmakta olan yönetimin mensup olduğu inanç Nusayriliktir. Bunların da birçok kolları bulunup en geniş anlamıyla diğer Şiiler ve Dürziler de buna katıldığında yüzde onaltıyı bulabilmektedir. Kelime olarak “Hıristiyancık” demek olan Nusayrilik’de Hıristiyanların teslis inancına benzer şekilde ehl-i beyte uluhiyyet isnat edilmektedir. Nusayriliğin Hıristiyanlıkla ortak daha birçok yönü bulunmaktadır. Halbuki Şiilik, ehl-i beytin hilafeti ve imameti noktasından hareket eder. Hz. Ali’ye peygamberlik isnat eden inanışların da ötesinde ilahlık inancı yüzünden Nusayrilere ehl-i sünnet literatüründe “Gulat-ı Şia” da (Aşırı Şiiler) denmektedir.
Nuseyrilerin itikat ve ibadetleri incelendiğinde Alevilerle benzerlik gösteren kısımları olabilir. Ancak dikkatle bakıldığında Sünnilerle benzeşen yönleri hiç de az değil. Hemen belirtelim ki Ehl-i Beyt sevgisi veya bunlara olağanüstü değer vermek Nusayriler, Şiiler, Aleviler için sözkonusu olduğu gibi Sünnilerde de geçerlidir. Hemen bütün cami duvarlarında raşit halifelerden olarak Hz. Ali’nin de ismi yer alır. Daha büyük birçok Sünni camiinde Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile Hz. Fatıma’nın isimlerini görmek mümkün. Ehl-i beyt ile ilgili olağanüstü kıssalar, Sünni kaynaklarda da büyük yer tutar. Ben hiçbir camide Ehl-i Beyt’ten nicelerinin şehadetinden sorumlu Emevi halifelerin isimlerine rastlamadım.
Gerek Anadolu Aleviliğinin önde gelen kollarının temel inançlarını gerekse Suriye’deki Nusayriliğin belli başlı fırkalarının temel inançlarını ele aldığımızda bu iki ana grup arasında dağlar kadar fark olduğu görülecektir. Bunun istisnası başta Hatay olmak üzere bazı güney vilayetlerimizde yaşayan vatandaşlarımız ki bunlar coğrafi yakınlıktan dolayı Suriye’yi yönetmekte olan Nusayrilerin Türkiye’deki kollarını oluştururlar. Ancak bu vatandaşlarımızın da Suriye’deki gelişmelere bakışının temelinde mezhepsel kaygılardan çok siyasi gerekçeler baskındır. Tıpkı Sünni olduğu bilinen nice yazarların hükümetin Suriye politikasını eleştirmesi ile ilk bakışta Beşar Esat taraftarı sayılması gibi. Halbuki eleştirilerde Esat’ın zulmü savunulmadı fakat Suriye’nin parçalanmasına ve bitmeyecek etnik savaşa gidecek olan yeni bir emperyalist tuzağa düşülmemesi konusunda uyarılar gündeme geldi.
Suriye’deki çatışmaların başından itibaren özellikle bazı çevrelerce Suriye yöneticilerinin Alevi olarak tanımlanmasından oldukça rahatsızlık duydum. Bunun temelinde Alevi vatandaşlarımızın bilinçaltını bir noktaya yönlendirmek ve uzun vadeli planlara hazırlık vardır. Olayın her safhasında mezhep kimliği boyutunu ön plana çıkarmak, bizdeki Nusayri kökenli vatandaşlarımıza da haksızlıktır. Bu vatandaşlarımızın temel haklar ve özgürlükler konusunda sorunlarının olması (Türkiye’de bu konuda ciddi sorunu olmayan kesim yoktur) gerçeğinden hareketle sınırın öbür tarafındaki gelişmelerden heyecan duyulması beklenmektedir.
Bugün herkes görmektedir ki Nusayri Beşar Esat’ın A takımı içerisinde nice Sünniler ve diğer gayr-i Nusayriler bulunmaktadır. Bunların önemli bir kısmı muhalefet saflarına geçti. Ancak Nusayriler, Dürziler, Hıristiyanlardan da Suriye Ulusal Konseyi saflarına geçenlerin sayısı hiç de az değil.
Suriye’deki gelişmeleri uzun vadede Türkiye’yi içine alacak büyük yangın haline getirmek isteyenler sadece diyaspora Ermenilerinden ibaret değil. Bu çevreler Alevi ve Kürt kimliğine daha fazla yatırım yapmaktadırlar. İslam dünyasında halkını ezen nice Sünni kökenli yöneticilerin zulmü anlatılırken onların Sünni kimliği belirtilmemektedir. Suriye’deki yönetimin de Nusayri kimliğini her fırsatta gündeme getirmek gereksizdir. Bunları Alevi kimliği ile anmak ise kasten veya cehalet yüzünden Türkiye’yi kaplaması arzu edilen büyük yangına odun taşımak demektir. Vatandaşlarımızın bu konuda uyarılması ve rencide edilmemesi için yazar ve akademisyenler ile yöneticilere hassas görevler düşmektedir.
Bütün okuyucularımızın bayramını tebrik ederim.
Bir yanıt yazın