1940’lardan, yani İkinci Cumhuriyet denilen karşı devrim’den beri, Türk Dili aleyhine çok kirli, alçakça acımasız bir furya var. Buna göre: ‘Osmanlıca’ ile ‘Türkçe’ birbirinden çok farklı ve ayrı ayrı dillerdir!… Bu korkunç bir yalan, iğrenç bir iftira ve kalleşçe bir furyadır..
OYSA: Osmanlıca, sadece Türkçenin, klâsik Arap harfleri ile yazılmış biçimidir.
Ta ki, mezkür (İşte Gerçek Türkiye)’de verilen rakamlara düşürülünceye kadar…
UTANDIRAN GERÇEK:
Bünyesinde 1,000’den fazla Türkçe kelime bulunan diller:
Arapça’da 1,000 Farsça’da 2,000
Macarca’da 2,000 Romence 3,000
Yunanca’da 6,000 Bulgarca’da 7,500
Arnavutça’da 7,500 Sırpça’da 9,000
Rusça’da 10,000 Ermenice’de 10,000
Bakınız: Bulgarca, Arnavutça, Sırpça, Ermenice ve Rusça’da mevcut, “yaşayan Türkçe kelime ve kavram” sayısından aşağı düşürülmüşüz. Bu bir ihanet, kastı-mahsus ve şeamettir. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı’nın koza-kripto, dönme-deşirme, mason-misyoner lânetlilerinden henüz ayıklanmadığını göstermektedir. Son zamanlarda, Türk aş’ı, emeği ve alın teri sayesinde “prof. Dr.” Unvanlarına kavuşan “bu tür ve uzantıları”, aynı paralelde bir ekranlara çıkartıldıkları menfur tv’lerde; Milli E. Bakanlığı ile Milli S. Bakanlıklarının başında yer alan ‘Milli’ kelimesini telâffuz etmiyorlar. RTÜK buna duyarsız, kayıtsız ve sorumsuz olmakla bu mutlak bir suçtur.
Bir cürüm’de ‘roj tv’ hainliği ve bütün bunlara rağmen vaki TRT kesintileridir.
(Kaynak: Dr. Yusuf Gedikli, TDK, TTK)
ÇÖL SICAKLARININ SUÇLUSU YÖNETİMDİR
Bir başka mesele daha var. Neredeyse 5, 6 yıldır bölgenin en sıcak ülkesi Türkiye. AKP geldikten birkaç yıl sonra Türkiye bir çöl çanağına döndü. Civar normal. Fakat bizde tam cehennem sıcakları yaşanmaya başladı. Acaba neden? Çünkü:
1. En verimli ovalar ile 1. sınıf tarım arazileri betonlaştırıldı. Ekosistem’e saldırıldı.
2. Ülke içinde, “pınar çevresi” hariç suyu içilebilir dere, göl ve nehir kalmadı.
3. Ankaralılara suyu içirilen Kızılırmak dâhil hepsi lâğım’a dönüştü.
5. Şehir, kasaba, köy, otel-motel ve sanayi tesislerimizden denize bağlantılı foseptik, şehir, sanayi ve insan (?) atık bağlantılarının sayısı 50 bin’i aşıyor. Bu, artık dinsiz Avrupalı gâvur’un yapmadığı bir şey; Bütün denizleri berrak, tertemiz ve sağlıklı… Bizdeki domuzdan dönme lânetli insanlık ve ekosistem düşmanları sayesinde bütün denizlerimiz pis ve necis!..
BUNLARIN “akil adamlarının” YÖNETTİĞİ EKONOMİ!…
2002 Aralık ayında bir gram altın: 018 TL 2002 Aralık’da çeyrek altın: 23 TL
2012 Mayıs ayında Bir gram altın: 092 TL 2012 Mayıs’da çeyrek altın: 156 TL
2002 Aralık ayında Asgari ücret: 250 TL 2012 Mayıs’da asgari ücret: 659 TL
Buna göre, icraatta 10 yılını doldurmak üzere olan; adının anlamında gafil iktidara bir karne çıkaralım: Yani; “Namussuzlar yalan söyler, bilim gerçeği haykırır” kabilinden…
2002 de 1 gram altın: 18 TL iken, bu gün: 092 TL’dır. Artış: % 510
2002 de çeyrek altın: 23 TL ilken bu gün: 156 TL’dır. Artış: % 670
2002 de asgari ücret: 250 TL…// 250 : 18 = 14 altın alınabiliyordu.
2012 de asgari ücret 659 TL. Altın 92 TL, bu gün asgari ücretle 7 gr altın alınabiliyor.
Şimdi analiz edelim: 2002 den bu yana külçe altının bir gramı temel alınırsa hayat % 510 pahalanmış. Asgari ücret temel alınırsa alım gücü: %100 azalmış Bu durum, yönetimin aczine mukabil muhalefetin ihanetini kanıtlayan rakamlarıdır. (Kaynak: BCP, Müge Gülses) (Bölüm:2)
Siyaset bilimİ, adalet ve hukuk’a göre hükümetlerin görevi: Düzenleme, Destekleme ve Denetlemedir. Diğer ikisi malûm bir şekilde yürüyor. Hani? Özgür veya özerk Denetleme? Yok!..