Site icon Turkish Forum

HAVADA ASILI KALAN SORU

HAVADA ASILI KALAN SORU - erbil parlamento aaarsiv

HAVADA ASILI KALAN SORU

 Hüseyin MÜMTAZ

 Sadık okuyucu aşağı yukarı 20 yıldır Atay’ın “Zeytindağı” ile Fahrettin Paşa’nın “Medine Savunması”nı  irdelediğimi iyi bilir.

Çünkü bu iki konunun ayrıntılarıyla incelenmesi, şimdilerde BOP-GOP-Rice-Ralph Peters çizimleriyle “güncelleştirilmeye” çalışılan eski Osmanlı coğrafyasında neredeyse 100 yıl önce yaşadığımız ihanetin, sırtımıza saplanan cenbiyenin HD kalitesindeki görüntülerine ulaşarak geleceği şekillendirmemize olanak sağlamaktadır.

“Eski Osmanlı coğrafyası” deyiminin, “Yeni Osmanlıcı”ların ağzının suyunu akıttığının farkındayım.

Yine tekrar edeyim, bu “nevzuhur Osmanlıcılar”ın, Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset”ini asla okumadıklarına da eminim.

İşlerine gelmez..

Elimde, o zamanların Harbiyesi’nden 1912 yılında mezun olup çiçeği burnunda bir teğmen olarak Şam’a atanan Selahattin Günay’ın, “Suriye ve Filistin Hatıraları” var. (İş Bankası Kültür Yayınları. Nisan 2006.İstanbul)

“Tam vedalaşıp kaleyi terk ederken büyük kapıdan çıktığımda, tahsil görmüş yirmi beş yaşlarında bir Arap delikanlısı karşıma çıktı…. İki elimi öptü, ‘Ah siz ve siz Türkler bizi kimlere bırakıp böyle gidiyorsunuz ya Selahattin? Arkanızda koca bir tarihi bırakarak buradan ayrılıyorsunuz. Ne yazık ki biz sizleri bulamayacağız’ diye hıçkıra hıçkıra ağlıyordu”. (Sayfa 116)

Herhalde o genç, Türklerin o coğrafyadan çıkarılması için İngilizlerle külliyen ittifak yapan “bölge ahalisi”nin çoğunluğunun fikirlerine katılmayan az sayıda ayrık otlarından biriydi.

Öyledir, çünkü o genç gibiler çoğunluk teşkil etseler ve Türklerin yanında olsalardı İngilizler (batılılar) bu “puzzle”ı asla başaramazlardı.

Yıl 1918’dir aradan neredeyse bir asır geçmiştir ama “Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Türk?” sorusu olanca ağırlığı ile havada asılı kalmıştır.

Tam 94 yıldır bu soru Ortadoğu coğrafyasında kurşun gibi asılıdır.

Chuwall’da bile “bir gece ansızın” Süleymaniye’ye gidemeyen Dâvutoğlu geçen gün “bir sabah ansızın” Kerkük’e gitmiş.

(Dâvutoğlu’nun aklında “o şarkı”nın sembolizmi yanlış kalmış. “Biz” 40 yıl önce “bir gece ansızın” Kıbrıs’a korsan ziyaret yapmamış, tankımızla-topumuzla ve davul zurna ile gitmiştik.)

Kerkük’te Dâvutoğlu’na bir Türkmen’in; “Bizi buradan göndermek istiyorlar. Bize yardım edin” feryadı (HABERTÜRK. 3 Ağustos 2012. Sayfa 14. Bahar Bakır’ın Kerkük mahreçli haberi); Teğmen Günay’dan 96 yıl sonra cümle derin politikalara kapak olmuş ve havada asılı kalan ikinci feryat olmuştur.

Ama her şeye rağmen arada “küçük” bir fark vardır. Teğmen Günay’a feryat eden bir Arap’tı.. 96 yıl sonra gelinen noktada feryat eden ise bir Türk’tür.

Ve bu defa hançer sırtımıza değil, yüreğimize saplanmıştır.

Saplanmış ve tek damla kanımız da akmamıştır.

İnsan içine çıkacak halimiz kalmamıştır.

“Durum”un “eyç di” kalitesindeki “tri di” fotoğrafı işte tam da budur kıymetli okuyucu..

Sadece o mu?

Türk kenti Kerkük’te bir Türkmen “Bizi göndermek istiyorlar” çığlığı atarken; Antakya’da açtığımız cepheden 7/24 Suriye ile cebelleşirken Şemdinli’de meğer neler oluyormuş, biliyor musunuz?

“Şimdi sınırın 35 km içerisindeki Şemdinli’nin etrafında gerilla vardır. Böylece artık sınır ötesi sınır berisi de hikâyeye dönüşmüştür….PKK Şemdinli-Rûbarok yolunda denetim kurdu. ….3 günden buyana yolu kesmiş durumda. Şemdinli’den bu yola gelen tüm araçları engellemektedir. Sorun sadece Şemdinli değil; mevcut durumda bütün Botan-Zagros alanı söz konusudur. Şitazin ve Oramar eylemi 19 Haziran’da yapıldı. O tarihten bugüne Türk ordusu karadan Oramar’a gitmiş midir? Gidin bunu sorun, karadan 3 bin askerin bulunduğu Dağlıca dedikleri Oramar alanına herhangi bir gidiş olmuş mudur? ….Bu yoğun çatışmalarla ancak bir konvoy Şitazin’a yarı yarıya darbe alarak ulaşabildi. Bunun dışında bu askeri merkezlere karadan herhangi bir ulaşım olmamıştır. Çünkü o tarihten bu yana Dağlıca’ya giden yol önemli oranda denetimdedir. Yine koskoca Cîlo Dağı’nda, Çarçela Dağı’nda, Oramar’ın etrafında herhangi bir devlet denetimi söz konusu olmuş mudur? Hayır” diyor “KCK Yürütme Konseyi Başkanı” Murat Karayılan.

Bu haber bu sabah (4 Ağustos) erken saatlerde sanal âleme düşmüştür ama şu satırların yazıldığı saat 18’e kadar ilgili Valilikten kamuoyunu aydınlatıcı herhangi bir açıklama ne yazık ki gelmemiştir.

“Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Lideri Mesut Barzani ile Erbil’de Suriye’nin kuzeyindeki PKK yapılanmasının önüne geçmek için önceki gün kritik bir görüşme yapan Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu dün Kerkük’e sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi” diyor Bahar Bakır Kerkük’ten verdiği haberde. (HABERTÜRK. 3 Ağustos 2012. Sayfa 14)

Konu ne?

Suriye’nin kuzeyindeki PKK yapılanmasının önüne geçilmesi.

Görüşülen kim?

Irak’ın kuzeyindeki derme çatma devletin çakma “President”i.

Barzani, Bağdat ile bütün problemlerini halletmiş midir ki, “bölgesel lider ülke” tarafından “makamında görüşlerine başvurulup” Suriye konusunda “müzahereti istenecek kadar” güçlüdür?

Bu işte bir yanlışlık var ama nerede ve kimde?

“Davutoğlu sabah saatlerinde gerçekleşen Kerkük çıkarması kapsamında Vali Necmettin Kerim’i ziyaret etti. Davutoğlu burada basın mensuplarını Türkçe ve Arapça’nın yanı sıra ‘Roj baş’ yâni ‘Merhaba’ diyerek karşıladı” diye devam ediyor yukarıdaki gazete haberi.

Allah Allah?  Türkiye’de “Selamün Aleyküm” ise, Kerkük’te neden “Roj baş”?

“Bir  vay, iki vay, üç vay.. Desem vay, demesem vay”.

Bir vah, iki vah vah, üç vah vah vah.. Desem vah, demesem vah vah…

(Not; Şu anda Şemdinli’de yahut vatanın herhangi başka bir noktasında, karada denizde ve havada her zaman ve her yerde askerliğin namusunu, TÜRK sancağının şanını, canından aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda kendilerinden öncekiler gibi seve seve hayatlarını feda edeceğine inandığım kahraman silah arkadaşlarımın kılıçlarının keskin olmasını diliyorum. Allah bütün Mehmetçiklere yardım etsin.)

4 Ağustos 2012

 57′NCİ ALAY HER YERDE

 HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

Exit mobile version