20 TEMMUZ’A ÇEYREK VAR
HÜSEYİN MÜMTAZ
Temmuz ayı canlı başladı, heyecanlı sürüyor.
1 Temmuz Rum tarafının AB Dönem Başkanlığı, 4 Temmuz “Chuwall’ın 9’uncu Yıldönümü..
Sırada 20 Temmuz var..
Duyduk ki yaklaşık 6 aydır çöp-zibil-çirkef kent olan Lefkoşa’nın temizlenebilmesi için bile yaklaşan 20 Temmuz törenlerinden medet umuluyormuş.
Sonra 1 Ağustos TMT’nin kuruluşu, 8 Ağustos Erenköy Direnişi ve 30 Ağustos..
Yine duyduk ki Lefkoşa’daki Türkiye Büyükelçiliği önünde; “ne paranı ne askerini istiyoruz” diye pankart açıp gösteri yapanlar ansızın Türkiye’ye öykünmüşler.
“Türkiye’de milli bayramlar ve günlerde artık tören yapılmıyor ya, biz de öyle yapalım” diyorlarmış.
Hani Türkiye’nin hiçbir şeyini örnek almazdınız?
Bu münafıklar(ın bir bölümü), Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını devralması nedeniyle İngiliz Üs bölgesindeki Kurio Antik Tiyatrosu’nda 5 Temmuz akşamı düzenlenen törende pankart açmışlar.
“AB; Kıbrıslı Türkler’in yok edilmesi ve işgaller konusunda ne yapıyorsun?” sorusunun yer aldığı iki adet pankart, Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso’nun, konuşmasını yaptığı sırada açılmış.
Pankart açanların, devletten maaş alan devlet memuru oldukları ve “izin” almadan “başka ülkeye” gittikleri gerçeklerini çoktan aşmış durumdayız.. Bunlara, bağlı oldukları bakanlık/müdürlük tarafından döndüklerinde hesap sorulup sorulmayacağını da bir kenara bırakmak durumundayız..
Çünkü “hükümet” aracılığı, Küçük’ün maddi ve manevi desteği ile ve “bir kereden bir şey olmaz” mantığı ile aynı devletin memurları başka bir ülkenin, “Rum’un pasaportunu” taşıyarak Brüksel’de “hayalet” gösterisi tertiplememişler miydi?
Hayaletler Brüksel’de AB’ye demişlerdi ki, “Ambargoları kaldırın”..
“Cebinde AB/Rum pasaportu/kimliği varsa hangi ambargodan söz ediyorsun?” demedi mi/düşünmedi mi/gözüyle gülmedi mi kendilerine AB’liler, zannediyor bunlar?
“Tanımadığı” Rum’un pasaportuyla yurt dışına giden devlet memuru, iş adamı, sporcu, öğrencinin devletten burs, harcırah, yolluk aldığını da duydu bu kulaklar.
Peki elçilik önünde, Kurio antik tiyatrosunda, Brüksel’de ve sağda solda her fırsattan istifade ile Türkiye aleyhine bağırıp çağıranlar için “yüksek yüksek tepeler”den yansıtılan; “Asıl tehlike bunlar değildir. Bunlar bir avuç. Asıl önemli olan yürüttüğümüz politikaya muhalefet eden milliyetçilerdir” şeklindeki düşünce sistematiğine ne diyorsunuz?
Şimdi külahımızı önümüze koyup düşünelim..
20 Temmuz’a çeyrek var.. 1 Temmuz geçti. Siz küçümseseniz de, onaylamasanız da, engellemeye kalksanız da Rum tarafı resmen “ve hile ile” AB Dönem Başkanı..
Engelleyemediniz..
Sindirmeye bakın.
Uzanamadığı üzüme koruk diyen tilki durumuna düşmeyin.
AB’nin aslında gıpta edilecek bir medeniyet projesi değil, güncellenmiş bir kolonizasyon hareketi olduğunu daha önce yazmıştık.
O halde AB’yi “meseleye etki eden bir faktör” olmaktan çıkaracaksınız. Hayatınızı, geleceğinizi ona endekslemeyeceksiniz. İçinde AB’nin olmadığı kendi özgün politikalarınızı geliştirip yürüteceksiniz.
Hayat, politika, sosyoloji, ekonomi denkleminizde AB’ye yer olamayacak.
20 Temmuz’a çeyrek var. Sonra 1 Ağustos, 8 Ağustos, sonra da 30 Ağustos gelecek.
Yine mangalda kül bırakmayan Vatan/Millet/Dillirga nutukları atacaksınız. Bayrak öpeceksiniz, Anavatan’dan gelen toprağı patlayan flaşlar eşliğinde teslim alacaksınız.
Sonra o bayrağı, toprağı nereye koyacaksınız?
Sonra da cebinize Rum kimliği/pasaportu yerleştireceksiniz.
Rum pasaportu alacaksaydınız Erenköy’e neden gittiydiniz muhteremler?
Rum pasaportu alacaksaydınız neden “Kuzey”de oturup, “işliyorsunuz”?
“Kuzey”de “iki toplumlu sanatçılarla iki toplumlu etkinlik” yapmaya bayılıyorsunuz da neden Baf Kalesi’nde yahut Mutallo’da Musa Eroğlu’lu “Dedem Korkut İki toplumlu Etkinlik”i düzenle(ye)miyorsunuz?
Hem karşı taraf ile AB-D ve BM’nin; “sahip olduğunuz devlet”ten “vaz geçme” olarak anladığı “birleşme” müzakereleri yapıp hem de kahramanlık nutukları atmak; yemeklerde, kabullerde yüzünüze eğreti ve sahte gülücükler yerleştirmek samimiyetsizliktir efendiler.
Ben bu yakıcı Temmuz/Ağustos sıcağında; 20 Temmuz, 1 Ağustos, 8 Ağustos günleri Lefkoşa Şehitler Âbidesi ve Girne Kapısı arasında mekik dokuyacağım. Lefkoşa’nın bütün sokaklarında Türk askeri, üniforması, Türk tankı, Türk topu kollayacağım. Mümkünse savaş gemilerine gideceğim, savaş uçaklarını ziyaret edeceğim.
Dillirga tepelerine çıkacağım.
Ay-yıldızlı “al ve ak” bayrakları arayacağım.
Bulduğum an hemen yanlarına dikilip fotoğraf çektireceğim.
Yıllar önce Hamidiye’nin Magosa’ya geldiğinde büyüklerimizin yaptığı gibi “gölgelerinde dinleneceğim”.
Yağmur yağıyorsa altlarına sığınacağım.
“Selamlamadan uçan kuşların yuvalarını bozacağım”.
Çünkü “ordularla yenilmez bir gayız var kanımda”..
Size de aynısını tavsiye ederim.
Çünkü…
Çünkü iki ayağımız bir pabuçta sıkıştırıldığımız “1 Temmuz’a kadar anlaşma/referandum/birleşme” sarmalından Allah’a şükür “şimdilik” kazasız belâsız kurtulmuş bulunuyoruz.
Ama “uluslararası toplum”un baskısı devam ediyor, biz de “Eyvallah” deyip “müzakere” ediyoruz.
NEYİN MÜZAKERESİNİ EDİYORUZ?
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nden vazgeçmenin..
Biz 1571’de, 1974’de Kıbrıs’a şaka olsun diye mi çıkmıştık?
Referandum mu yapmıştık, uluslararası kuruluşlardan izin mi almıştık çıkmadan önce?
KKTC olmayınca asker de, üniforma da olmayacak.
Bayrak da olmayacak..
Vatan-millet kalmayacak hep beraber “kıprıslı” olacayık.
20 Temmuz, 1 Ağustos, 8 Ağustos da olmayacak
15 Kasım da olmayacak..
“Birleşirsek” seneye bu zaman bayrak filan bulamayacağız ortada, tarih olacak..
Siz de benim gibi bu bayrak altında bir fotoğraf çektirip saklayın.
Yüzümüz kızarmazsa torunlarımıza gösterir, “Bizim de bir zamanlar devletimiz vardı” deriz.
Görüşme ile, referandum ile devletinden vaz geçen bir topluluk, güruh, fuzulî kalabalık olarak tarihe de geçeriz..
Onun için siz siz olun bayrağın altındaki o fotoğrafı, hem de mümkünse ailece çektirin.
Çünkü bu defa o eskimiş albümdeki ikinci fotoğraf kaçınılmaz olarak tekerrür edecek.
12 Temmuz 1878 tarihli olan.
“Lefkoşa Burçlarına Union Jack’ın ilk çekilişi”..
Tarih kitapları nedense hep Bayrak-Sancak’ların dürülüp, kılıflarına sokularak gidişlerini değil ama açılıp şanlı dalgalanışlarını hikâye eder.
1878’de Union Jack Larnaka’dan Lefkoşa’ya gelirken önünde de “şilin yüklü katırlar” gidermiş.
2003’den itibaren bu defa yine (ve halen) aynı şekilde ama “başka bir bayrak” için “Euro yüklü çuvallar”ın Nicosia’dan Lefkoşa’ya embedilmiş katırların sırtında 7/24 akıtıldığını hep beraber yaşadık.
Kim söylemişti o “Hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür mü ederdi” lafını?
Eski albümün iki fotoğrafındaki can alıcı ayrıntıyı sona sakladım.
1960 tarihli ilk fotoğrafta Türk Sancağını karşılayan 11 yaşlı köylü görüyorsunuz.
Onlar 1878’de Union Jack’ın gelişini görme bahtsızlığını yaşayanlardan hayatta kalanlardı.
Benim yaşım, bu bayrak giderse bir daha gelişini görmeye yetmez.
Çocuklarımın, torunlarımın 30-40 yıl sonra arkamdan; “Peki o mütareke/müzakere zamanlarında kendisi ne yapıyordu?” diye düşünmelerine de tahammül edemem yattığım yerde.
Ama sizin 1878 tarihli ilk fotoğrafta yahut 1960 tarihli son fotoğrafta yer alacak olmanız tamamen kendi kişisel tercihinize/hazmınıza bağlıdır.
Allah bu memlekete “bir kere daha” Türk bayraklarının/Alay sancaklarının dürülüp, kılıflarına sokularak “bir gece ansızın” kimse görmeden gizli gizli gerisin geri gittiğini göstermesin.
Onun için ya Vatan/Millet/Dillirga nutukları atmayın..
Atıyorsanız da “devletten/bayraktan vazgeçme” müzakereleri yapmayın.
20 Temmuz’a çeyrek var, unutmayın..
Arkadan 1 Ağustos, 8 Ağustos geliyor.
Sahip olduklarınızın kıymetini bilin.
Keyfini çıkarın.. 10 Temmuz 2012
57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ