Türkiye’miz cumhuriyetin lâik, hayatın gerçeğinden ve onun zorunluluklarından oluşan temel ilkelerinden yükselmektedir.
Ne ki bir süredir Cumhuriyetin karşı devrimci hareketlere karşı korunması ve dinsel-siyasal bölücülüğün bertaraf edilmesini sağlayan ve uygar milletlerce uygulanan ölçütleri esas kabul eden Türk Hukuk Sisteminin yapısı; parsa toplamak isteyenlerin AKP iktidarı eliyle kuşatılmıştır ve İslam cemaatlerinin peşinde meçhule sürükleniliyor…
*
AKP’nin yönünü doğrulttuğu Arap’lar Irak,Ürdün,Suudi Arabistan,Bahreyn,Umman,Mısır,Yemen,Libya,Cibuti,Komor,Somali gibi ülkelerdir.
Büyük Atatürk’ün,”Uygarlık yolunda başarılı olmak yenileşmeye bağlıdır.Uygarlığın buluşları, teknik harikaları, dünyayı değişmeden değişmeye uğrattığı bir dönemde yüzyıllık köhne düşüncelerle, mazi-severlikle varlığı koruyup, sürdürmek olasılığı yoktur” ifadesi – sanki,bu ülkeleri tanımlıyor.
Nitekim parsa toplamak peşinde emperyalizm beherinin bireysel ve toplumsal hafızasını behimi duygular,arzu ve ihtiraslarla cilalamış,yalan,tezvir,aldatma ve sansasyonla adeta bombardımana tutarak güçsüzleştirmiş,zihinleri dağıtmış ve sosyal yapılarını malül etmiştir,görüyorsunuz…
*
Şimdilerde ABD emperyalizmi yeniden Arap ülkelerinde ve Suriye’de de ayaklanmalar üzerinden parsa toplamaya çalışıyor -aynı elde,İsrail’in güvenliğini de teminat altına almayı hedefliyor.
ÖnceTürkiye’de sonra Arap ülkelerinde İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin toplumsal istikrarı sağlamadığına, otoriter yönetimlerin varlıklarını sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettiğine ve Batı’ya dayanmak zorunda kalındığına hükmedilmiştir!
İslamcı Hareketlere, halkların ağır sorunlarını çözebilmelerini teminen yasal siyaset yolu açılmış,siyaset ve toplumsal sorumlulukların genişletilmesiyle istikrarın ve barışın
-dolayısıyla,İsrail’in de güvenliğinin sağlanacağı bir strateji yürütülüyor.
*
Türkiye’de bir itiraz yaşanmıyor -fakat, Suriye’de Beşşar El Esad,”Suriye lâik olan tek Müslüman Arap devletidir. Lâik ülkede mezheple uğraşılmaz.Suriye’yi karıştırmak için olayı mezhep boyutuna indiriyorlar.Her adımı atarım ama din eksenli şeriat partilerine izin vermem. Laikliğe zarar verecek örgütlenmeye izin vermem”diyor ve ülkesine uygulanmak istenen modele direniyor.
Ne ki Emperyalizm ve o’na ilişiklenmiş bireysel ve toplumsal hafızasını oluşturan itikadi konularda akla yer vermeyen AKP iktidarıyla Türkiye’nin desteğinde aynı vas’fı taşıyan ve ağırlık olarak Vehhabi ve Müslüman Kardeşler örgütlerinden oluşan silahlı muhalif güçler Suriye rejimiyle asla siyasal diyalog kurmuyor…
*
Bu sayede Suriye sorunu Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşmasının uluslararası boyutta ihlaliyle yeniden silahlanmanın öngörüldüğü çok ciddi bir krize yükseltiliyor.
ABD bugünden yarına bu hayati krizin çözüm sigortasını oluşturmayı teminen Rusya ve Çin’in BM’de veto etme gücünün önüne geçecek bir yöntem geliştirmeyi hedefliyor.
Tek çözüm Bill Clinton’ın BM Güvenlik Konseyini dinlemeksizin 1999’da Kosova’da NATO müdahalesini başlatması örneğinin yeniden geliştirilmesidir -ki, o nedenle Türkiye ile yakın çalışılıyor!
İşte, Suriye’nin karasularını ihlâl eden,Türkiye’nin keşif görevlisi bir RF-4E tipi Phantom Jet’ini füze ile düşürmesi bu fırsatı veriyor.
*
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik,”Uçağımız Suriye hava sahasının dışında,uluslararası alana çıktığında vurulmuştur.Suriye’nin ‘Türk uçağı olduğunu vurduktan sonra anladık’ sözü de yalandır” derken ‘uçağımızın Suriye hava sahasında ne işi vardı?’ diye eleştirenlere tepki gösteriyor,”Suriye BAAS rejimi,kendisini Türkiye’deki yandaşları kadar savunamamaktadır”diyor!
Eleştiriler Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun,Türk uçağının düşürülmesi safahatını anlatırken pass geçtiği bir husustan ivme kazanıyor ve geleceği vatandaşların dikkatlerine sunuyor.
*
Küresel istikrarı ve ekonomik refahı yükseltmeyi amaçlayan küresel ekonominin dengesi temelde ekonomik paylaşım ve siyasi gücün korunması üzerine kuruludur.
Çift ya da çok taraflı Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi,Stratejik Silahların İndirimi Anlaşmaları ve bunları temel alan, birbirini bütünleyen bir çok askeri anlaşma da küresel askeri dengeyi oluşturuyor.
*
Saldırı ve savunma sistemleri satışlarındaki anlaşmalarda sistemlerin kullanımı ve denetimi gizli anlaşmalarla belirleniyor.
Türkiye-Suriye arasında 1998’de yapılan Adana Mutabakatı,iki ülkenin saldırı ve savunma sistemlerinin birbirlerini tanıma elektroniklerine ve yazılımlarına imkân tanıyor.
Bu,koordinatları önceden belirlenmiş güzergâhta seyreden iki ülke uçaklarının da tüm saldırı ve savunma birimlerde karşılıklı teşhis edildiği anlamındadır.
Fakat Türkiye’nin İsrail ile çeşitli askeri anlaşmaları -ki, 2 temel’e;ilki üçüncü ülkeler ile yapılan anlaşma hükümlerini engelliyor,ikincisi hükümlerinden hareketle sistemlerin istenildiği zaman güncelleştirilmesine dayanıyor.
Bilhassa Hava Savunma Sistemlerinin füzelere ve savaş uçaklarına duyarlılıklarını oluşturan birbirlerini tanıma elektronikleri-yazılımları belirli periyodlarda yeniden tanımlama yapmaya yönelik ayarlanıyor.
*
Üstelik İsrail yaptığı ikili anlaşmalarla Ortadoğu’da ABD ve Rusya kökenli saldırı ve savunma sistemlerinde dost-düşman tanıma yazılımların ana bileşeninde bulunuyor.
Mesela,Suriye’nin saldırı ya da savunma sistemlerinin yazılımlarını Fransa yapmaktadır -fakat, İsrail;ABD- Rusya aralarındaki askeri anlaşmaların gizli hükümleriyle-sonuçta,
sağlanan uyumluluk ve teknolojik bütünlük sayesinde bölgesel silahlanma balansını oluşturuyor…
*
Yani Suriye doğru söylüyor, Hava Savunma Sistemi-daha sonra açıklandığı üzere, hava sahası üzerinde teşhis edemediği bir uçak tesbit etmiştir.
Aslında Hatay’da NATO üssü konumunda Kisecik Radar İstasyonu ile bağlantılı olarak alçak ve yüksek irtifada elektronik muhabere tatbikatı yapmakta olan birTürk jeti!
Füzenin fırlatıldıktan sonra Türk uçağını tanıması ve kendini imha etmesi gerekiyor.
Ne ki füze İsrail’in güncelleştirdiği sistem yazılımlı ABD yapımı Türk uçağını tanımayınca,…uçak düşüyor…
Türkiye Dışişleri Bakanlığı Suriye’yi saldırganlıkla suçlayıp NATO Konseyinin toplanmasını istiyor ve BM Genel Sekreterliği olay ile ilgili bilgilendiriliyor…
Emperyalizmin işine geldiği vakitte NATO -artık,hazırdır,Türkiye o vakte kadar karşılık verme hakkını saklı tutarak hep teyakkuzda ve Suriye’de hep gerginlik üretmek görevindedir!
*
Ne uğrunda gerginlik üretileceği sorusunun yanıtında ağırlıklı olarak ekonomi bulunuyor.
Türk ekonomisinde dış ticaret açığındaki makasın daralması ekonominin yavaşladığını gösteriyor ve kâr transferleriyle döviz ihtiyacının tehdit oluşturduğu kötü bir tablo ile karşı-karşıya bulunuluyor.
*
2011’den itibaren Türkiye’nin ithalat-ihracaatı arasındaki makas;yüzde 75’i ara mallardan oluşan ithalatın daralması ve sanayide kapasite kullanım oranının düşmesinden oluşuyor yani ekonomi yavaşlıyor.
Ekonomi yavaşladıkça ara mal ithalatında artış hızı düşüyor ve ihracaat karşısında oransal geriye düşme kaydediliyor.
Halbuki Türkiye’nin istikrarı, ekonomik büyümesi,istihdamı ithalata bağlıdır -bu, ithalat için dövizin bulunması halinde Türk ekonomisinin büyümesi anlamına geliyor.
Fakat ihracaatın artmasına rağmen toplam ihracaatın milli gelir içindeki oranı yükselmeyince,Türk vatandaşları büyümeden nasiplenmiyor.
Döviz ihtiyacı Türkiye’yi tehdit ediyor…
*
Bu noktada Ödemeler Bilançosunda her ay nereden geldiği belli olmayan dövizlerin sırrı anlaşılıyor.
Mesela, Suudi Arabistan Kralı’nın İstanbul’da Sevda Tepesi’ndeki arazisine imar izni verilerek kılıf uydurulan 10 milyar dolar tutarındaki yardımının hikayesi bu gerçeğe dayanıyor.
AKP iktidarı,ABD emperyalizminin parsayı toplamak ve İsrail’in güvencesini de sağlamak üzere, bir zaman sonra ABD/NATO’nun yolunu açabilmek için,Suriye ile mütemadiyen gerilim yaratma zorunluluğuna sıkıştırılmıştır.
Bu Başkan Obama’nın, BM Güvenlik Konseyini by-passa alarak,Türkiye vasıtasıyla NATO’ya müdahalede bulunmanın yolunu açan, güncelleştirilmiş Bill Clinton modelidir.
Bu sayede AKP iktidarı Suudi Arabistan,Katar gibi ülkelerden sağlanan döviz ile iktidarda kalıyor…
İyi ama karşılığı pek ağırdır;din,ulus, bağımsızlık,millet,vatan,vatandaşlar…
26.6.2012
Yazıları posta kutunda oku