17 Haziran 2012, 13:53
Merdan Yanardağmerdan.
yanardag@yurtgazetesi.com.tr
On yılı aşkın süredir ABD’de yaşayan, Federal Polis (FBI) ve Merkezi İstihbarat Örgütü (CIA) tarafından korunan Fethullah Gülen, Başbakan Erdoğan’ın açık çağrısına karşın Türkiye’ye dönmeyeceğini açıkladı.
Gülen’i ve bu hareketi yakından tanımayanlar “daha neyi bekliyor” diye sormadan edemedi.
Gülen’in neden dönmeyeceğini açıkladığı konuşmadan, açıkça Türkiye’ye gelmekten korktuğu anlaşılıyor.
Biz bu korkuya Yurt Gazetesi’nin dünkü başyazısında işaret ettik.
Derin bir korku bu.
Suç işleyenlerin, insanlara iftira atanların, hile ve sahtekârlıkla rejimi değiştirmeye kalkışanların ve insanların hayatlarını karartanların iliklerinde duyduğu bir korku…
Dar ideolojik amaçlarına uluşmak için, kendi ülkesine ve halkına karşı yabancı istihbarat örgütleri ve başka devletlerle işbirliği yapanların, sinsice iş çevirenlerin, ve insanları aldatanların ruhuna işleyen bir korku…
Bir öfke patlaması ve hesap sorma dalgasının başlaması halinde, ezilmekten ve bütün kazanımlarını yitirmekten endişe edenlerin kâbusu olan bir korku…
Gülen işte bu korku nedeniyle Türkiye’ye dönmüyor.
***
Şimdi Cemaatin tarihsel ve siyasal önemi ve anlamı üzerinde biraz duralım.
Gülen örgütlenmesinin ulaştığı güç, derinlik ve yaygınlık son 4 yılda olayların gelişim seyri değerlendirildiğinde açıkça görülecektir.
Cemaatin Emniyet ve Adliye’deki yapılanmasının eşgüdüm içinde çalışması sonucu, ortaya örtülü bir darbe yapmayı ve devleti ele geçirerek rejimi değiştirmeyi (Ergenekon/Balyoz soruşturmaları) hedefleyecek güce ulaşan bir “suç örgütü” çıkmıştır.
Hanefi Avcı bu örgütün varlığını açıkça yazmış, bir anlamda ihbar etmiştir.
Cemaatin Emniyet ve Adliye yapılanmasının koordinasyonuyla yürütülen Ergenekon soruşturmalarına uzanan yolun en önemli kilometre taşları, Hrant Dink ve Danıştay cinayetleridir.
Bu iki cinayet söz konusu soruşturmalar için gerekli politik ve psikolojik iklimi oluşturmuştur.
Ve bu iki cinayette de Cemaatin izi vardır.
Bazı gazeteciler işte bu izlere işaret ettikleri için gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır.
Polis istihbaratının biriktirdiği özel bilgi ve belgelere dayalı dosyalar, teknik takip verileri, telefon ve ortam dinlemeleri, sahte belge ve kanıt üretimi, gizli tanıklık kurumu, medyanın etkin siyasal ablukasında Gülen Cemaatinin rolü en az AKP kadar belirleyicidir.
Polis, adliye ve hapishane üçgenine dayalı açık bir siyasal şiddet kullanılmış ve faşizan bir rejim yaratılmıştır.
***
ABD’nin, dünyanın kalbi olarak bilinen ve yeryüzünün en zengin enerji havzalarının bulunduğu Merkezi Avrasya’yı denetim altına almak için geliştirdiği Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) en önemli boyutunu, hiç kuşkusuz “Ilımlı İslam” stratejisi oluşturuyordu.
lımlı İslam, Batılı değerlerle uyumlu, siyasal olarak ABD’nin ve İsrail’in ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, sınırların yeniden çizildiği ve rejimlerin bu amaca uygun olarak değiştirilmesinin öngörüldüğü BOP’un taşıyıcı kurumu ve kavramıdır.
Bu kavramın politik arka planı irdelendiğinde, bizi hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde getirip Fethullah Gülen örgütlenmesinin kapısına koyar.
Bölgede “Ilımlı İslam” projesinin en önemli aktörlerinden biri Fethullah Gülen ve onun kurduğu yaygın örgütlenmedir.
ABD’nin 21.
Yüzyıl’da yürüttüğü imparatorluk projesinin köşe taşlarından birini oluşturan bu stratejik planlamanın rafa kaldırıldığı yönündeki değerlendirmeler gerçeği yansıtmıyor.
Fas’tan Çin Seddi’ne kadar uzanan ve genel olarak Müslüman toplumların yaşadığı geniş coğrafyada iktidarları değiştirerek, Batılı değerler ve emperyalizmle uyumlu rejimler kurmak anlamına gelen BOP, “Arap Baharı” ile ikinci dalgasını gerçekleştiriyor.
Belki de BOP hiçbir zaman tam olarak başarıya ulaşamayacak.
Üstelik bu olasılığın daha yüksek olduğunu da söyleyebiliriz.
Ancak, ABD emperyalizmi hegemonik konumunu koruduğu ve AB desteklediği sürece bu proje her fırsatta değişik siyasal kavramlar, stratejik kodlar ve farklı isimleriyle yeniden ve yeniden gündeme getirilecektir.
İşte BOP ve Ilımlı İslam siyaseti, İslam coğrafyasında ABD hegemonyasına yerel bir siyasal onay üretmek için geliştirilen bir projedir.
***
Fethullah Gülen, “Dünya denilen geminin kaptanı” olarak nitelendirdiği bu otorite ve iradeyi (ABD’yi) hedeflerine ulaşmak için desteklemek ve işbirliği yapmak gerektiğini vaz eden bir siyasal İslamcıdır.
Gülen, ABD’nin “Ilımlı İslam” projesinin teolojik arka planını oluşturmak için gönüllü olan bir cemaat lideridir.
Dahası, “Limana selametle varmak için kaptanla kavga edilmez” diyerek Washington’la işbirliğinin teorisini yapan sinsi siyasetçidir.
Kendisini, evrene yön veren yüce kişi ve kalbinden geçeni Allah’ın yerine getirdiği kutlu insan anlamına gelen “Kutbu’l-Aktab” ilan eden Fethullah Gülen, hedeflerine ulaşmak için başta ABD ve İsrail olmak üzere Batı ile uzlaşmak gerektiğini görmüştür.
İzleyicileri tarafından aynı zamanda “müçtehid” de ilan edilen, mevcut kuralları değiştirme ve yeni kurallar koyma yetkisine sahip bir âlim olarak da nitelendirilen Fethullah Gülen, ABD’nin radikal İslamcılara karşı geliştirmeye çalıştığı “Ilımlı İslam” projesinin, kendi hedeflerine ulaşmak için önemli bir fırsat sunduğunu kavramıştır.
Dolayısıyla F.Gülen, Hırıstiyan ve Yahudi kültürüyle uyumlu, emperyalizmle işbirliğine açık ve Batı’yla çatışmayacak bir İslam anlayışının geliştirilmesine aday olmuştur.
Bu durum, Ilımlı İslam projesinin hayata geçirildiği bir model ülke yaratılması demekti.
Bu model ülke Türkiye oldu.
Bir ABD projesi olarak doğan AKP nasıl Ortadoğu’daki yeni düzenin siyasal öncülüğünü yürütmeye çalışıyorsa, Cemaat de bu düzenin teolojik zeminini hazırlıyor.
Zaten bu nedenle AKP-Cemaat koalisyonu iktidara taşındı ve orada tutuluyor.
Cemaatin anlamı budur.
Ve Gülen suç işlediğini, dahası illegal bir suç örgütü yönettiğini bildiği için gelmekten korkuyor.
Bir yanıt yazın