Cemaatin Gözyaşları Niçin Akıyor ?
İlker Belek
Erdoğan’ın teklifinin AKP-Cemaat koalisyonunda gerilen ipi yumuşatmaya yönelik olduğu kesindir.
Bu gerginlik meselesi, altında objektif gerekçeler bulunsa bile, biraz fazla uzamıştır ve önümüzdeki konjonktür gerginliği ortadan kaldırmaya yetmeyecekse bile, yeni bir düzlemde tesisini gerekli kılmaktadır.
Söz konusu objektif gerekçelerin içinde kanımca Kürt meselesi yoktur: Bir zamanlar var idiyse de şu anda söz konusu edilecek kadar önemli boyutta değildir. İslami cephenin Kürt sorunundaki stratejisi Kürt hareketini içeriden bölmek ve boyun eğdirmektir. Bu süreçte havuç da sopa da yer alacaktır.
AKP ile Cemaat arasındaki asıl gerilim noktası, Arap coğrafyasının yeniden düzenlendiği şu dönemde AKP ile İsrail arasındaki ilişkiler konusu ile Esad rejiminin devrilmesinde Türkiye’nin ne şekil ve derecede rol üstleneceği açmazıdır.
Ben her iki sorunda da Cemaatin AKP’ye göre daha “dışarıdan” ve Amerikancı bir politik hattının olduğunu düşünüyorum. Cemaat AKP’nin İsrail ile yaşanan sürtüşmeyi bir tarafa bırakmasını ve Suriye konusunda daha aktif bir rol üstlenmesini istemektedir.
Ancak iki aktör arasındaki bu farklılıkların ortadan kaldırılmaz nitelikli olmadığı da kesindir.
Erdoğan’ın Gülen’i daveti de, bu olanak ile birlikte, yaklaşmakta olan Türkiye başkanlık seçimleriyle (ki yeni konjonktür dediğim de budur) ilişkilidir. Anayasa Mahkemesi’nin konuyla ilgili kararı hem AKP’nin hem de Cemaatin elini rahatlatmıştır.
Erdoğan başkanlığa oturabilmek için, Gül’ün gönüllü olarak adaylıktan vazgeçmesini sağlamak, İslami tabanı konsolide etmek, Kürt sorununda en azından düzen içi aktörlerle birlikte daha geniş bir zeminde diyaloğa açılmak ve Ergenekon davalarında yumuşak inişe geçerek askerle arasını ısıtmak gereğini hissetmektedir.
Dolayısıyla Erdoğan’ın Gülen’i daveti başkanlığı için gereken makamdan icazet almak olarak okunmalıdır.
Gülen bu niyeti tam olarak okumuş ve bunu da “yapmaları gerekeni yaptılar, bunu zaten daha önceden Cumhurbaşkanı da yapmıştı” anlamında bir açıklamayla ortaya koymuştur.
Şüphesiz sorunlar birden çözülmez ve Türkiye sürekli sorun üreten bir ülkedir, ancak Gülen’in söylediklerini Erdoğan’ın başkanlığını (en azından şimdilik) onaylaması biçiminde algılamak uygun olur. Bu onay, önümüzdeki dönemde değişik konularda yaşanacak gerilimleri ortadan kaldıracak değildir.
Ve tabi ki, bütün bunların ötesinde, Erdoğan, Gül’den “daha iyi” bir başkan olur. Herkesin bildiğini Gülen’in bilmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla O da yapması gerekeni yapmıştır.
Gülen’in bu muhabbet dolu teklifi hıçkırıklarla geri çevirmesine gelince: Bunu da iki esas gerekçeye bağlayabiliriz.
1- İslami hareketin Amerika’nın içinde derinlemesine çalışacak, doğrudan ilişkiler geliştirecek bir ofise ihtiyacı vardır.
2- İslami hareket Türkiye’de tekleşirken ve dolayısıyla bütün sorunların sorumluluğunu da üstlenecek bir pozisyona kaçınılmaz biçimde yerleşirken; halen itilen, kakılan, ikinci sınıf görülen bir pozisyonda horlandığı ve seçkinlere karşı seçilmişlerin temsilcisi olduğu oyununu oynamak zorundadır. Arabeskin tabanı güçlüdür.
Gülen’in gözyaşları, milleti, ezerken, ezilen konumda bulunulduğuna inandırmak içindir.
ileCemaatin Gözyaşları Niçin Akıyor ? – İlker Belek | soL Haber Portalı.
Bir yanıt yazın