Yeni bir işyeri açan üç ortak işyerleri için bir radyo almaya gidiyorlar. Beğendikleri radyo otuz lira, onar lira verip, komşuları olan dükkan sahibine radyoyu göndermesini söylüyorlar. Dükkan sahibi tam radyoyu yollayacak iken bir mesaj geliyor ve radyonun fiyatı 25 liraya düşüyor. Çırağına radyoyu ve indirime giren beş lirayı vererek, alıcılara yolluyor. Çırak parayı ve radyoyu götürürken; beş lirayı, üç kişiye nasıl paylaştıracağını düşünüyor. Aklına gelen cazip çözüme göre, iki lirayı cebine atıp, geriye kalan üç lirayı ve radyoyu alıcılara bırakıyor. Alıcılar radyoyu çalarken, iade edilen birer lirayı alıyorlar. Böylece her birinden 9’ar lira çıkmış oluyor. Üç kişi 9’ar lira verdiklerine göre toplam ödemeleri (3 x 9 =27) 27 lira oluyor, 2 lira da çırakta kaldığına göre verilen para 29 lira. Peki… geri kalan 1 lira ne oldu ?
NET HATA NOKSANI
Radyocuda bu kadar hata olmuş çok mu ? Bizim Merkez Bankasının durumu da aynı.
Ödemeler dengesinde ve Bütçe’de; nereden geldiği ve nereye gittiği bilinmeyen para miktarına “net hata noksanı” deniyor. İnanılır gibi değil ama devletin bütçesinde önemli miktarlarda paranın girişi ve çıkışı saptanıyor ama bu paranın nereden geldiği ve tam olarak nereye gittiği bilinmiyor ve bu rakamlar ay be ay resmen açıklanıyor.
Kaynağı belirsiz olan ve nereden gelip nereye gittiği bilinmeyen para miktarı 2011 yılında 12 milyar dolar. Merkez Bankası’nın açıkladığı ödemeler dengesi verilerine göre 2012 yılı Mart ayında “net hata noksanı” 2 milyar 230 milyon dolar iken yılın ilk çeyreğinde bu gizemli para girişi 3 milyar 841 milyon dolara ulaşmış.
Yani durum şöyle :
Diyelim ki bir ailede kadının maaşı 1.000 lira, erkeğin maaşı 2.000 lira, aylık gelirleri 3.000 lira. Pek bir sıkıntıları da yok. Bu aile her ay toplam gelirlerini ve toplam giderlerini yazıyorlar, bakıyorlar ki aylık giderleri muntazaman 5.000 lira.
Peki, bu durumda, bu fazladan 2.000 lira nereden geldi, nereye gitti, bakmazlar mı ? Koca, karısına soracaktır “Yaaa, sen bir işler mi karıştırıyorsun” veya kadın kocasına soracaktır “Sen, bir işler mi çeviriyorsun?”
Yukarıdaki radyo alış verişinde hesabı verilemeyen 1 lira, ama burada milyarlarca dolar söz konusu ve fazladan harcanan paranın faturası çıkarıldığı zaman “seyredin siz gümbürtüyü”.
RUJ VE ENFLASYON
Dudak ruju ile enflasyonun ne ilgisi var demeyin. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) enflasyon hesabı için fiyat listesinde yer alan mallar arasında; ruj, oje, ciklet, sütyen, kilot, hamam ücreti, karides, havyar yer alıyor.
Ama; ekmek, peynir, zeytin, çay, şeker, et, süt, yumurta, yağ, pastırma, sucuk, makarna , tüp gaz, elektirik, telefon, su yer almıyor. Böyle olunca da enflasyon tek hanelerde kalıyor ve düşük gibi görünüyor.
Ama bilmek gerekir ki “enflasyon kader değildir”.
Ve hatırlamak gerekir ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında, Atatürk zamanında, 1923 ile 1938 arasındaki 15 yıllık zamanda, enflasyon % -35 olmuş, yani fiyatlar yükselmek bir yana % 35 düşüş yaşanmıştır. Ve bir Türk Lirası, bir Amerikan dolarından daha değerli olmuştur.
Şimdilerde ise; uluslararası bir ekonomi kuruluşunun açıklamalarına göre, Türkiye her 100 dolarlık ihracatına karşılık, 140 dolarlık ithalat yapmaktadır. Yani uluslararası yaptığımız ticarette, kazandığımız her 100 dolara karşı 140 dolar vermekteyiz. Buna “can mı dayanır” ve nereye kadar devam eder?
Şimdi… radyocuda kaybolan 1 lira gibi, bütçede gizlenen milyar dolar gibi, “cebimizde buharlaşan paranın kokusu” meydana çıkıyor mu ?
6-0
Maç skoru gibi değil mi, 6-0.
Ama söz konusu olan maç değil, Türk lirasından 6 tane 0 atılarak “6-0” a ulaşılması.
Kabul etmek gerekir ki; bu kadar sıfırın atılması, hesap yapılmasını kolaylaştırdığı gibi paranın simgesel itibarının sağlanmasında da rolü olmuştur. Ama “0” atılması paranın değerini yükseltmemiş, değeri ve gücü aynı kalmıştır. Yani eskiden bir mal almaya giderken üzerinde altı tane sıfır olan paradan kaç tane götürüyorsak, şimdi de aynı malı almak için, aynı sayıda para götürmekteyiz.
Yani “sıfıra sıfır, elde var bir” ama “1 liraya ne oldu ?”
Av.A.Erdem Akyüz
Bir yanıt yazın