Kıbrıs konusunda Türk tarafı, müzakerelerin geleceğini kendi lehine çevirebilmek için elindeki artıları koz olarak masaya koymak çabasında.
Türkiye’nin ekonomik başarısı, bölgesel politik etkinliği, güçlü ordusu, istense de istenmese de kendisinin dinlenmesine ve isteklerinin dikkate alınmasına yol açıyor. Hele de karşısında, Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafı gibi ekonomileri dibe vurmuş iki tane batak ülke olunca, Kıbrıs konusunda son 44 yıldır süregelmekte olan kemikleşmiş bir takım kuralları kırması da daha kolay olacak gibi gözüküyor.
Rum Yönetimi’nin nasıl bir batak içinde olduğunu, 1 Haziran Cuma günü devlet tahvillerini kısa vadeli olarak satışa çıkarması ve 30 günlük tahvillerine yüzde 4,5 oranında faiz ödemeyi taahhüt ederek 200 milyon Euro daha borçlanması, net bir şekilde gözler önüne sermekte.
Param olsa bu koşullarda Kıbrıs Rum Devlet tahvillerini hiç düşünmeden alırdım. Dünyadaki en eli açık, en hovarda bankadan bile daha yüksek faiz veriyor. Bir dönemin ünlü Bankeri Kastelli bile bu denli yüksek faiz vermemişti.
Tam tabirle batmış Kıbrıs Rum Yönetimi.
Batıştan kurtulmak için yüksek faizle borçlanmaya yönelmiş ama uzun vadede bu borçlanma Rum Yönetiminin ipini çekecek. Doğalgaz ve petrol de kurtaramayacak kendisini.
Bir müddet sonra bu bataktan kurtulmak için bir takım taşınmazlarını satmaya başlarsa veya İsrail, Fransa, Rusya gibi ülkelere uzun vadeli ve üzerindeki egemenliğini de devretmek üzere büyük boyutlarda toprak parçası kiralarsa hiç şaşmamak gerekir.
Bu kiralamanın adını ne isterseniz koyabilirsiniz.
Her tür masum isim, bu kiralamayı kerhen örtmek ve asıl amacı saklamak için kullanılabilir.
Mesela Kıbrıs adasının adını aldığı iddia edilen Servi (Cypress) ağaçlarının tekrardan yetiştirilmesi ve Kıbrıs adasına kazandırılması için Ruslara deniz kenarında 6 kilometrekare bir arazinin 99 buçuk seneliğine kiralanması şeklinde olabilir. Ya da İsrail hükümetine aynen Hong Kong’un Çin hükümeti tarafından ,doğal gazı sıvılaştırma tesisini kurmaları için, -İngiltere’ye 99 yıllığına kiralandığı gibi- masumane bir amaçla yüklü paralar karşılığı devredilebilir.
Hatırlatalım; Çin 19’uncu yüzyılın sonlarında aynen Kıbrıs Rum tarafı gibi batmıştı ve eğer Hong Kong’u İngilizlere kiralamasaydı, İngilizler silah zoru ile bu bölgeyi istila edip alabilirlerdi. İngilizler de, Çinlilerle uzun vadeli ve yıpratıcı bir çatışmaya girmemek için kiralama yöntemini tercih ederek Hong Kong’u istediği gibi, huzur içinde yönetti.
Türkiye ve Kıbrıs Türkleri bu durumun/koşulların lehlerine döndüğünün farkında.
Bu nedenle de kopmuş olan müzakerelerin devamı için bir takım koşulları masaya koyacakları kesin. BM Genel Sekreteri Türkiye’nin kara kaşına, kara gözüne İstanbul’a gelmedi.
Görüşülen konuların arasında Kıbrıs konusu, Suriye’den daha önde.
Genel Sekreter Ban, Kıbrıs Türk ve Rum liderler arasında görüşmelerin devam etmesinin Kıbrıs sorununun çözümüne büyük katkısı olacağını dile getirirken, Türk tarafı da “Çok Taraflı Toplantı, Hakem ve Zaman Takviminin” masaya oturulmadan üzerinde mutabakata varılmasını şart koşuyor.
Daha da önemlisi, bu takvim sonunda Rumlar her zamanki gibi sudan bir sebeple masadan kalkarsa, Kıbrıs Türk tarafının statüsünün ne olacağının daha masadan oturulmadan önce belirlenmesini talep ediyor.
Bölgedeki politik, ekonomik ve devletsel dengeler dikkate alındığında bu koşullar ya kabul edilecek, ya kabul edilecek görünümünde.
1 Temmuz sonrasındaki gelişmeler, geçmişe kıyasla çok farklı olacak.
Ata ATUN
4 Haziran 2012
Bir yanıt yazın