Sanki acemi bir yönetmenin aksiyon filmini izliyoruz;yol kontrolü yapan Jandarma Kahramanmaraş/Göksun’da bir otomobili durdurmak istiyor.
Otomobildekiler “Dur” ihtarına uymuyor,bir jandarma aracına çarpıyor ve araçtaki bir uzman çavuşu yaralıyor.
Sonra arkalarında hem jandarma hem de polisle 98 km.lik takipte ne sağdan, ne soldan,ne önden,ne havadan müdahaleye uğramaksızın, yolları kesilmeksizin Kayseri/Pınarbaşı İlçe Emniyet Müdürlüğü önüne geliniyor.
Otomobilin yakıtı mı bitiyor yoksa Emniyet Müdürlüğü önünde polis otomobilden mi şüpheleniyor- burası bilinmiyor,teröristlerden biri araçtan inip polislere el bombası atarken aynı anda diğeri de araçtaki patlayıcıları infilâk ettiriyor…
*
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve fikirdaşları bir ağızdan,” Ölenlere Allah’tan rahmet,kalanlara sabır”diliyor,daha kıdemlileri,
TBMM Başkanı Cemil Çiçek,”Terör,maalesef yalnızca birkaç kişinin bir araya gelerek ortaya koyduğu bir eylem değildir.Uluslararası boyutu,destekçileri olan,dış politikanın enstrümanı olarak kullanılan bir yöntemdir”diyor.
Başbakan Erdoğan ise”Terör her zamanki gibi fiillerine devam ediyor.Başta bölücü terör örgütünün kendisi ve siyasi uzantısı durumunda olan siyasi partinin,bu tavırlar karşısında durumu çok çok önemli.Onun için bizler çok daha kararlı bir şekilde bundan sonraki süreçte bu mücadelemizi bölücü terör örgütü ile aynı şekilde devam ettireceğiz” ifadesiyle “Terör örgütüyle mücadele,siyasi uzantısıyla müzakere”konseptinde kararlılık bildiriyor!
*
ABD farklı coğrafyalardaki sorunlara kimi zaman askeri,kimi zaman insan odaklı siyasal ve ekonomik yeniden yapılanma yöntemleriyle müdahale ederken,küresel piyasaların gereksinimi barışçıl ve istikrarlı dünyayı hedeflemektedir!
Mesela Büyük Ortadoğu’ya da örnek olmak üzere Türkiye’de,rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan Kürtçülük ve İslamcılığın siyasal sistem dışına itilmiş olmalarının toplumsal istikrarı sağlamadığı,otoriter yönetimlerin varlıklarını sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettiği ve Batı’ya dayanmak zorunda kaldığından hareketleniyor.
Kürtçülük ve İslamcılığa yasal siyaset yolu açılıyor ve halkın ağır yoksulluk,yolsuzluk ve asayiş sorunlarıyla hemhal olmaları -bu suretle,yasal siyasal ve toplumsal sorumlukların genişletilmesiyle istikrarın oluşacağı stratejisi yürütülüyor.
*
Bu stratejinin ürünü İslamcı AKP iktidarı,TBMM’de BDP’nin temsil ettiği Kürtçülüğü de meşrulaştırmalıdır.
O nedenle 2008-2011’de “Barış ve Kardeşlik Projesi”çerçevesinde belli aralıklarla İmralı’da Abdullah Öcalan ile,Kandil’de örgütle, devamında uluslararası bir kurumun ev sahipliğinde Oslo’da ikili müzakereler yapılıyor.
Fakat 12 Haziran 2011 seçimlerine yaklaşıldığında Abdullah Öcalan,Kürtlerin kapitalist modernite sürecinde yok olmamalarını teminen Fethullah Gülen’den BDP’nin siyasal ve ekonomik payını isteyince işin rengi değişiyor!
*
Neden Fethullah Gülen? Çünkü arkasında ABD desteğiyle Gülen ve cemaati ile Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’si birlikte TBMM’i aşarak parlamenter demokrasiyi,Bakanlık sistemini aşarak kamu yönetimi örgütlenmesini by-pass etmiş,kamu gücü ve kamu yetkileri kullanan özerk kurumlarla halkın iradesini ekonomik işleyişten uzaklaştırmıştır.
Polis okulları ve akademilerden Emniyet ve İstihbarat’ta örgütlenmeyle giderek yargı,askeri ve sivil bürokrasi,yerel idareler,medya,üniversiteler ve CHP’nin de denetim altına alınmasıyla ekonomik,siyasal ve toplumsal tüm sistem kontrole alınmış ve ileri demokrasi vaadiyle totaliter,islamcı bir kanun devleti oluşturulmuştur.
*
Öcalan,Gülen’e teklifini,”Ya 12 Haziran’dan sonra büyük anlaşma olur ya da topyekün büyük bir savaş olabilir,kıyamet kopar”düzleminde yapıyor!
Temmuz 2011’de,”Demokratik Özerk Kürdistan” konseptinde Kürt toplumunun
gölge devletinin kurulması yönünde
sivil itaatsizlik eylemleri başlatılıyor.
Böylece Kürtçülüğün iyice beliren konfederalist siyaseti ve toplumcu ekonomi felsefesi ile cemaatin dini tüm İslam toplumunda toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak kabul edişi ve bu kurguyu liberalizme ilişiklemesi uzlaşılamaz bir çelişki oluşturuyor.
O nedenle Kürtçülüğün
konfederalist siyaseti ve -elbette,bu siyasetin yürütülmesini teminen gelir kaynaklarına dair taleplerde uzlaşı olmuyor.
AKP’nin Kürtlerin tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarının tamamlanmayacağı düşüncesiyle
BDP nezdinde başlatılan fakat KCK-Ergenekon tanımlamasıyla da manipüle edilen siyasal ve örgütsel tasfiye,Abdullah Öcalan’a tecrit uygulamasıyla ideolojik tasfiye ile bütünleştiriliyor…
*
Nitekim Haziran 2011 seçimleri ardından AKP, “Güvenlikçi Yaklaşım”ya da”Terörle mücadele,siyasetle müzakere” stratejisini yeni bir yol haritası olarak sunuyor.
Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı,İmralı ve Kandil’in devre dışı kalacağı,siyaset dışı kanala itibar edilmeyeceği, tek muhatabın seçilmişler ve halk olacağı,Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı,Kürt kimliği düzenlemesi olmayacağı,yerel yönetimlerin güçleneceği,uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı, İmralı’da Öcalan’la ve Kandil ile ilgisinin kesilmesi halinde BDP ile siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyuruluyor.
Kürtçülük,”aş ve iş” gereksinimi için İslamcılığın kardeşlik fikri,dayanışma hissi gibi eğilimlerle -devlet kuruluşlarının,sivil toplum kuruluşları,dini ve mesleki birliklerin,esnaflar,üreticiler,ticaret erbabı,sanayiciler ve sermaye sahiplerinin birlikte ürettikleri ekonomi-politik değerlere çağırılıyor!
Bu vizyona direnen Kürtçülük ise askeri,polisiye,hukuki,ekonomik,kültürel,dini tahrik ve baskılarla siyasal,örgütsel ve ideolojik tasfiyeye götürmek isteniyor.
Bir yanda da –mesela,Kemal Burkay gibileriyle “Benim Kürdüm” oluşturulmaya çalışılıyor ve “Benim Kürdüme” de dili ve geleneklerinin özgürlüğü karşılığında islamcı Türkiye’nin refahından faydalanmaları teklifi geliştiriliyor.
*
O esnada BDP, İmralı’da Öcalan’ın ve Kandil’in devre dışı bırakılması taleplerine aldırış dahi etmemektedir.
Çatısı altında bulunduğu TBMM’nin gücünü kullanıyor ve Türkiye’nin önceki anayasalarının tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla hazırlandığını,bunun haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak bugüne gelen bir isyan hareketi olduğunu giderek uluslararası tüm etkin platformlarda seslendiriyor.
Arkasındaki PKK’lı silahlı Kürtçüler de kendilerine yapılan her operasyona misilleme yaparcasına terör uyguluyor,terör uyguluyor,terör uyguluyor…
*
Kürtçülük ABD’nin İran’ın nükleer programını bahane ederek Füze Savunma Sistemleriyle dünyanın her metrekaresini kuşatmaya kalkıştığı,karşılığında Rusya’nın tarihsel hegemon siyasetini yeniden gündeme getirdiği, İran’ın da savunma refleksinde bulunduğu şu sırada bölgesel dengelerin yeniden oluşturulmasında da büyük önem kazanıyor.
Kürtlerin Rusya ve İran’ın siyasetleri doğrultusunda asimetrik savaş atmosferinde,bulundukları İran,Irak,Suriye ve Türkiye’de terörden başka enstrümanı bulunmuyor…
*
Yazık ki,AKP iktidarının zihni yüzyıllık köhne düşüncelerle İslamcılık ve İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı hoşluğu ile bomboştur.
Üstelik ilişiklenilen ABD ile birlikte İslam coğrafyasında farklı ülkeler,kültürler,diller, mezheplerde hem kaynaklara el konulması ve hem de istikrar ve güvenliğinin sağlanmasında din esaslı parselasyon politikalarının yamağıdır – o yüzden,”komşularıyla sırf sorun”lu Türkiye, nefes almakta dahi zorlanıyor.
Ne terörle mücadele ne de Kürt sorununu müzakere etme ehliyetinde olması düşünülemez bile-çünkü terör bu kafanın türevidir.
27.5.2012
Bir yanıt yazın