Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Moody’s,Fitch ve Standard&Poor’s verdikleri notlarla yatırımcılara satın alacakları yatırımın güvenilirliğini değerlendiriyor.
Kredi notunu kurumun performansı,ait olduğu sektörün temel ekonomik ve finansal özellikleri,ekonomik konjonktüre duyarlılık,teknolojik gelişmeler,talep değişmeleri,kanuni düzenlemeler,yönetim kalitesi gibi unsurlar belirliyor.
Şirketler ve ülkeler bu kuruluşların verdiği notlara göre belirlenen vade,miktar ve şartlarda borç alıyor ya da veriyor,yüksek kredi notu düşük faiz,düşük kredi notu yüksek faiz ödenmesine yol açıyor,olumsuz görüş ya da söylentiler piyasaları alt-üst edebiliyor.
Ne ki bu kuruluşlar şirketleri ve ülkeleri değerlendirirken kendileri hiç bir denetime tabi değildir -son zamanda, bazı ülkelerin yüksek kredi notu olmasına rağmen dünya çapında şirketlerinin iflas etmesi verdikleri notların güvenliliğini tartışmaya açmış bulunuyor.
ABD ve Fransa bu yargıyı kesinleştirmek için çalışmalarını sürdürüyor…
* Kredi derecelendirme kuruluşlarının güvenilirliğinin tartışıldığı bu sırada Başbakan Erdoğan’da,S&P’nin Türkiye kredi notu görünümünü pozitiften durağana çevirmesine itiraz yükseltiyor.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının ideolojik,siyasi yaklaşım içinde olduklarını,”Bir ülkede ekonomik durum ne ise istihdamıyla,ihracaatıyla bunların değerlendirilmesini adil yaparak derece vermeleri gerekir.Bunu farklı şekilde uygulamaya koyarsa işte o zaman adaletsizlik başlar,özellikle gelişmekte olan ülkeleri ciddi manada vurabilirler”diyor ve “S&P ile her yıl yaptığımız anlaşmayı gerekirse gözden geçirir ve tek taraflı olarak iptal ederiz” ifadesiyle ulusal bir kredi derecelendirme kuruluşu tesis etmenin sinyalini veriyor.
*
Bir çok uzman Türkiye’nin kendi derecelendirme kuruluşunu kurma düşüncesini Moody’s,Fitch ve S&P’ye rağmen pratik değerde bulmuyor.
Uluslararası niteliklerde geçerli bir derecelendirme kuruluşu kurmanın maliyeti,organizasyonu,kabul görmesi ve işletmesi hayli güçtür ama küresel piyasalarda yeni dengelerin oluştuğu şu sıra -mesela, Arap İslam ülkelerindeki gelişmelerin de görülmesi gerekiyor.
Başbakan Erdoğan’ın ABD ya da Fransa’nın eleştirileri dışında bu gelişmeleri gözeterek bir derecelendirme kuruluşu hedeflediği anlaşılıyor.*
İslam ülkeleri devamlı büyüyen zenginlikleriyle ticaret,finans,hizmet ve turizm sektörlerinde -şu gün, 1.9 trilyon dolarlık projeler yürütmektedir.
Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen İslam ülkelerini,İslam Konferansı Örgütü dini esaslar,dini bir çekirdek etrafında toplanmış ümmet anlayışında devletler konfederasyonu olarak temsil ediyor.
İslam Kalkınma Bankası ise İslam şeriatı doğrultusunda ekonomik,mali ve bankacılık faaliyetleriyle ümmetin ya da üye ülkelerin münferit ya da birlikte ekonomik kalkınmalarına ve sosyal gelişmelerine katkıda bulunuyor.
*
İslamda “mudaraba” denilen mal sahibinin sağlayacağı getirinin bir bölümü karşılığında ticaret yapması için malının bir kısmını kesip işçiye vermesi,işçinin de sağladığı getirinin bir bölümünü kesip mal sahibine vermesi,
“Muşaraka” denilen sermayedarın ve işçinin bir işi gerçekleştirmek üzere birlikte emek ve sermayelerini koymalarıyla girdikleri ortaklık şekli – ikisi birden, temel ekonomik ilişkilerde faizin haram olması noktasından hareket eden İslami ekonomik ilişkilerin esasını oluşturuyor.
Küresel piyasaların islam dünyasının devasa zenginliklerine iştihası -işte,bu nedenle İslam ülkelerini yeni bir dengeye zorluyor.
*
Büyük Ortadoğu’da İsrail’i kuşatan ve petrolün de sahibi zengin Arap-İslam ülkelerinde rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan farklı etnik,mezhepsel veya ideolojik grupların siyasal sistem dışına itilmiş olmalarının toplumsal istikrarı sağlamadığı -üstelik,Arap ülkelerindeki otoriter yönetimlerin varlıklarını sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettikleri ve Batı’ya dayanmak zorunda kaldıkları da farkedilmiştir.
O nedenle Arap ülkelerinde halkların ağır yoksulluk,yolsuzluk ve asayiş sorunlarıyla hemhal olmaları için rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan örgütlere yasal siyaset yolu açılmıştır.
Küresel neoliberal piyasalar Arap ülkelerinde yasal siyaset ve toplumsal sorumlulukların genişletilmesiyle rekabette istikrarın oluşacağını öngörüyor ve rekabetin ortak dilini de protestan-ılımlı islam olarak belirlemiş bulunuyor.
*
Bu noktada Türkiye Atatürk ile birlikte emperyalizme karşı kazanılan bağımsızlık ruhunu model olarak Arap-İslam ülkelerine sunması ve İslam dininin yeni bir Emevileştirme tehditi gibi yeniden şirazesinin bozulması ya da ılımlılaştırılmasına isyan etmesi gerekirken,
Neoliberal piyasaların yönlendirdiği Erdoğan ile Türkiye,demokratikleşerek güya yeniden halkların özgürleştiği ve İslam kimliğine kavuştuğu savıyla Arap İslam ülkelerinde Ümmetin Birliğini sağlamaya yöneliyor!
*
Büyük çapta islami piyasaların desteğiyle hızla büyüyen Türk finans sektöründe İstanbul,ümmetin finansal kaynaklarına yön verme gücüne sahip bir finans merkezi olma yolunda ilerliyor.
Suudi Arabistan,Libya,Bahreyn,Tunus,Kazakistan,Sudan,Suriye,Kırgızistan,Mısır,Gabon,Afganistan,Mozambik,Cibuti,Somali,Lübnan,Pakistan,Mali,Endonezya,Nijerya,Cezayir ve diğerlerinin İslam ümmeti sermayesi, islami ekonomik esaslarından yıkandıktan sonra küresel ekonominin sahibi Batı’ya entegre edilmesi hedefleniyor.
İstanbul’un finans merkezi olma vizyonunun oluşturulmasında ulaşım alt yapısı,piyasa yapıcılığı,mevzuat,teşvikler,İstanbul’un marka değerinin yaratılması adımları atılırken,
İslam ülkelerinin ve şirketlerinin performansını,ait olduğu sektörün temel ekonomik ve finansal özelliklerini,ekonomik konjonktüre duyarlılıları,teknolojik gelişmeleri,talep değişmeleri,kanuni düzenlemeleri,yönetim kalitelerini belirleyecek “İslami Kredi Değerlendirme Kuruluşu” na da ihtiyaç bulunuyor.
*
Bir süre sonra Türkiye’de bir yanda İslam hukukuna göre alışverişte vade farkı ve kâr haddi,para ve faiz,faizsiz kredileşme sistemi,risk sermayesi,özel finans kurumları ve para vakıfları,zekat müessesesi, islam felsefesi ve şeriatının belirlediği işçi-işveren münasebetleriyle giderek islami finansal derecelenme kurumu ile İslami Kalkınma Bankasına taban oluşturulacağı açıkça görülüyor.
Bir yanda da Bati’nın Dünya Bankası,IMF,derecelendirme ve finans kurumlarıyla kesintisiz sermaye sirkülasyonu…