İsrail hükümetinin, Kıbrıs Rum Yönetiminden Doğalgaz Sıvılaştırma Tesisi adı altında açıkça üs istediği konusu ile ilgili yazdığım yazıya oldukça çok yorum aldım.
Elbette ki herkesin görüşü kendisine.
Tüm yorumları dikkatle okudum ve değerlendirdim.
Bazılarından bilgiler aldım ve ipuçları edindim, olaya ve geleceğe yönelik.
Bazılarını da doğrudan çöpe attım. Özellikle yazılanları değil de yazara sövmeyi ve yazarı aşağılamayı marifet sayanlardan gelenleri… Onlara tavsiyem, konuyu çok iyi bildiklerine inanıyorlarsa, ellerine kalemi alıp yazılarını yazsın ve bir gazeteye veya internet sitesine göndersinler. O vakit göreceklerdir; Sürekli okunabilir yazı yazmak ne demektir, kaç kişi okumaktadır ve yazıların arkasını getirebilmek için ne gibi, ne boyutta bilgiye sahip olmak gerekmektedir…
Yazı yazmak için bilgi dağarcığınızın ağzına kadar dolu olması gerekiyor.
Dağarcığınız dolu değilse veya kulaktan duyduklarınızla yazarcılık oynuyorsanız, üç beş yazıdan sonra tıkanır, okunabilir hiçbir şey üretemezsiniz.
İşleyeceğiniz konuyu en ince ayrıntısına kadar bilmenin yanı sıra, başkalarının yazdıklarını anlayabilmek için “oyunun kuralını” da bilmeniz şart.
***
İsrail’in Kıbrıs adasından toprak istemesi 19. Asrın son yarısına kadar gidiyor. Yeni bir olay değil yani. Osmanlı Padişahı Abdülhamid’in Yahudilerin Kıbrıs adasını satın almak isteklerine “Kanla, şehit pahasına aldım, aynı pahaya satarım” yanıtı üzerine çatışmaya girmeyi göze alamadıkları için vazgeçmişler ama İngilizler adayı kiralayınca da bu sefer hemen İngilizlerin kapısını çalmışlardır.
Kolonizasyon için ilk girişim 1883 yılında Baf’ın Orides mevkiinde başlamış, Limasol’da toprakları alınarak içinde Sinagog’u ve Yahudi okulu da olan bir kasaba kurulmuş, 1897’de de Margo çiftliği hayata geçirilmiştir. Tüm bu yerleşimler Londra Ahawat Zion kuruluşu ve Yahudi Koloni Kurmak Kurumu tarafından organize ve finanse edilmiştir.
Filistin topraklarında 1948’de ilan ettikleri İsrail devletinin, gelecekte bir gün kaybedecekleri bir savaş nedeni ile haritadan silineceğini bilen Yahudi Devleti kendilerine her zaman, adına “vatan” diyecekleri yedek bir yer arayışı içinde olmuşlardır. 1969-74 yılları arasında Başbakanlık yapan Golda Meir’in bu konuda çok çarpıcı bir açıklaması vardır.
Bu toprak parçası Arap halklarının yaşadığı topraklarda ve Türkiye’de olamayacağından, Kıbrıs adası olarak belirlenmiştir, daha o günlerde.
2012 yılında girişim yapmak için ortam uygun hale gelmiş ve hedef gerçekleştirilmek üzere sahneye konmuştur.
Rum tarafı ile doğalgaz araması ve çıkarması adı altında çok derin bir yakınlaşma sağlanmış, Rumların ezeli düşmanı Türkiye’ye karşı her tür işbirliği anlaşması imzalanmış ve yürürlüğe konmuştur, Makiavelli’nin “Hedefe giden her yol mubahtır” kuralı uyarınca.
Rum tarafı ve anavatanı Yunanistan, ekonomik olarak iyice batağa saplanmış durumdadır. Tam zamanıdır ve bunlara paranın ucunu gösterip her tür tavizi koparmak mümkündür artık. Yıllardır beklenen an gelmiştir.
Oyun kuralına göre oynanmalıdır!
Konuyu ortaya atarsın, tepkileri ölçersin ve herkesin hazmetmesini beklersin.
Tepkiler azalınca konuyu tekrar biraz daha farklı bir versiyonda gene ortaya atarsın.
Bu sefer tepkiler azalmışsa ve büyük aktörlerden itirazlar gelmiyorsa, görüşmeleri resmi olarak başlatırsın.
Şimdi, birinci adım atılmış ve konu basına sızdırılmıştır.
İsrail’in toprak talebi yüzde yüz gerçektir ve konuşulmuştur. Ağzını tutamayan bir bürokrat bunu aylar sonra basına sızdırmıştır. Gerekirse bu bürokrat cezalandırılır.
Şimdi başta Türkiye olmak üzere BM Güvenlik Konseyi üyelerinin, Kıbrıslı Türk ve Rumların gösterecekleri tepki beklenecektir, perde arkasında da tüm BM GK üyeleri yoklanıp bilgilendirilecektir.
Gerekirse AB içinde kulis yapılacak ve Rum tarafına biraz daha havuç verilerek “Evet” demeleri sağlanacaktır.
İsrail uçaklarının Kıbrıs Türk hava sahasını ihlali ise bir tesadüf değildir. Bir ülkenin hava savunma gücünü ölçmenin en kolay yolu yanlışlıkla hava sahasına girmektir.
Ata ATUN
23 Mayıs 2012
Bir yanıt yazın