AVRUPANIN EKONOMİK VE SİYASİ KRİZİNİN YENİ YÜZÜ

                                                                                                Prof. Dr. Oya Akgönenç - OYA AKGONENC2

                                                                                                Prof. Dr. Oya Akgönenç

Türkiye, jeo-stratejik konumu dolayısı ile  Avrupa ile yakından ilişkisi olan bir devlettir.  Yüzyıllar boyunca da bu böyle olmuştur. Bu sebeplerle,  Avrupada meydana gelecek olan değişim ve yeni oluşumları, çok yakından ve dikkatle takip etmesi gerekir.

Fransa seçimleri ve lider değişikliği, Türkiye-AB ilişkileri açısından önemlidir. Bu, sunni sebeplerle, kasıtlı olarak kapanmış olan müzakere kapılarının tekrar açılması demektir. Lakin, Sarkozy ile geçirilen deneyim, Türkiye’nin daha gerçekçi bir pazarlık pozisyonu benimsemesi ve kendi çıkarlarını daha iyi korumasının gerektiğini de açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Yunan seçimleri ise karışık hisler ve tepkiler yaratmıştır. Bir taraftan, kriz dolayısı ile Yunan halkının çektiği zorluklara sempati duymak ve Yunanlıların kendi  kimliklerini korumak için verdikleri mücadeleyi takdir etmek gerekir. Diğer taraftan, Almanya’nın gittikçe artan otoriter tavır ve eğiliminin nereye kadar devam edeceği de dikkatle izlenmelidir. Sonuçları, büyük merak konusudur.

Diğer taraftan, Yunanistanın davranışlarında ki iki menfi gelişim asla göz ardı edilmemelidir. Hatta protesto edilmelidir. Bu gelişimler:

(a) Yunanistanda, hızla yükselişe geçen ırkçı partiler ve onların Türk ve Müslümanlara karşı takındıkları fevkalade çirkin  ve menfi tutumdur. Bugruplar hiç utanmadan, Türkleri “pis domuzlar”, ve daha kötü sıfatlarla adlandırmaktadırlar. Tabii, bu onların kendi yapı ve seviyelerinin gerçek yüzünü göstermektedir. Türk Egeli işadamlarının Yunan adalarına giderek yardımda bulunmadan önce olayları inceleyip, dikkatle düşünmeleri gerekmektedir.

(b)diğer bir husus da, kendi yalnış ve hileli uygulamaları sonucu heba olan mali kaynaklarının ve yine kendi lüks yaşam ve az çalışma huyları sonucunda kaybettikleri servetlerinin kabahatini, Türklere yükleme girişimleridir. Yani, kendilerinde pek bir kabahat yoktur. Yürüttükleri mantık şöyle işlemektedir:

Mesela, “Türklerden sürekli tehdit görmeseydik, bu kadar askeri yatırıma para harcamazdık” gibi iddialar, veya son günlerin yeni suçlaması: “Türkler, kaçak sığınmacıların önünü kesmiş olsalardı, bizim onları yakalamak ve barındırmak ve ülkelerine göndermek gibi masraflarımız olmazdı. Bu masrafları, AB mutlaka  Türkiye’ye ödetmeli ve her geçen gün için de ceza almalıdır. Belki, o zaman bu akımlar önlenir. Türkiye bunu bize zarar vermek için kasıtlı olarak yapmaktadır”. ( burada galiba acımanın da ötesinde bir şey yapmak gerekir)

Diğer taraftan , Kıbrıs Rum Kesiminin ısrarla, yeni petrol ve doğal gaz arama ihaleleri açması ve yeni yeni şirketlere petrol arama yetkisi vermesi, derinleşen bir problem yaratmayı hedeflemektedir. Rum kesimi, bunu sadece kendi sularında yapsa mesele yok ama tüm adanın etrafında hak iddia etmesi olayın püf noktasını teşkil etmektedir.

Kısacası, Yunanlılara ve Rumlar yine aynı oyunu oynamaktadırlar. Çeşitli devletleri bir bahane ile devreye sokarak onlara kendi işlerini gördürmek ve olaya adeta “enternasyonal bir problem” havası ve süsü vermek gayesi gütmektedirler. Bunun en bariz örneği de 17 Mayıs günü yaşanmıştır.  Bir İsrail uçağı hem KKTC ve hem de Türkiye hava sahasını ihlal ederek uçuş yapmıştır. Malum, İsrail hem Yunanistan ve hem de Kıbrıs Rum kesimi ile çeşitli güvenlik ve ekonomik işbirliği anlaşmaları imzalamıştır. Kendi ordusunu kullanarak “güvenlik ağı” yaratma sözü vermiştir. İlk denemesini,  bir kaç ay önce Mersin üstünden alçak uçuşla yapılmış. Şimdi olay bir kere daha KKTC üstünde tekrarlanmıştır. Bu davranış ve bağlantılar asla dikkatlerden kaçmamalıdır.

Almanya ise AB içinde ki kuvvetini ve liderliğini fazlasıyla hissettirmekte ve oyunu kuralına göre oynamayanı hizaya getirmek için gereken baskıları yapmaktadır. Merkel’in tutumu son derece katı ve kuralcıdır. Yunanlıların nasıl dayanabilecekleri merak konusudur. Sırada Italya olup, durumu çok konuşulmamakla beraber hayli sarsıntılı bir hal almıştır. Aynen Ispanya ve Portekiz gibi. Ya, bunlar Almanyanın baskısı altında hizaya girecekler veya tek, tek çökerek, Avro bölgesinden ayrılacaklardır. Avrupa Birliği kesin olarak değişmektedir. AB daha şimdiden iki kademeli, iki halkalı hale gelmiştir. Sonradan kabul edilen devletler üçüncü  halkayı oluşturmaktadır. Aday olup, sıra bekleyenlere de( Türkiye gibi) sabır dilemek gerekir. Durumları pek parlak görünmemektedir.  Boşuna AB kutlama günleri yapıp, sürekli tavizler verip, kendimizi  ALDATMAYA çalışmayalım. Gerçek ve milli politikalara dönme zamanı çoktan gelmiştir.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir