1976 yılının 20 Haziran günü, Kıbrıslı Türklerin Mutlu Barış Harekatından sonra ilan ettikleri Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilk Meclisini oluşturmak için yapılan Milletvekilliği seçimlerinden beridir dış siyasetle fiilen iç içeyim. Bazen oyuncu olarak, bazen düşünür, bazen stratejist, bazen de moderatör.
Çok iyi derecede yabancı dil bilmem nedeni ile yirmili yaşların ortalarında girdiğim Mecliste ilk aldığım görev, en genç milletvekili olarak Meclis Divanı Sekreterliği, diğeri de Dış İlişkiler Komisyonu üyeliği oldu.
Meclis Divanı Sekreterliğini zamanı gelince devrettim ama bir daha Dış İlişkilerden, Dış Politikadan ve Dış Siyasetten kopmam mümkün olmadı.
Allah Rahmet Eylesin, büyük politikacı ve efsanevi lider Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ile uzun yıllar çalışabilme olanağı bulmuş olmam benim en büyük şansım ve kazancım oldu. Kıbrıs Türk varoluş tarihini yerel tabirle “sular seller” gibi biliyorum. En ince noktalarını da rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanından öğrenmiştim. Kitapların yazmadığı, perdenin arkasında yaşananları ve kapalı kapıların arkasında konuşulanları…
Zaten bunları bilince olayların özünü bu detaylar berrak bir şekilde ortaya çıkarıyor, neler olup bittiğini, kimlerin ne olduğu ve nasıl düşündüğünü, halka ve basına neden farklı konuşulduğunu çok daha iyi anlıyorsunuz.
21 Aralık 1963 yılında Rumların Türklere silahlı saldırısından sonra fiilen Rumlardan ayrıldık ve kendi bölgemizde yaşamaya başladık ama Rum siyasetini takip etmeye devam ettik.
Dolayısıyla Rumları ve Yunanlıları çok iyi biliyor, çok yakından tanıyorum. Rum Yönetimi Başkanı Hristofyas başta olmak üzere bazı siyasilerle de aram çok iyi. Sebebi; Kıbrıs Rum ve Türk Siyasi Partilerinin aylık toplantılarında neredeyse dört buçuk yıl hep yan yana oturmamız. O yüzden isteseniz de istemeseniz de, fikirlerini paylaşsanız da paylaşmasanız da arkadaş oluyor ve samimi bir şekilde konuları tartışıyorsunuz. Böylece düşünce tarzını en ince noktasına kadar anlamak fırsatını buluyorsunuz o kişilerin.
Eski Rum Cumhurbaşkanı Glafkos Klerides’de iyi tanıdığım politikacılardan bir tanesidir.
1 Temmuz 1878 tarihinde Kıbrıs adasının İngilizlere kiralanması ile 15-22 Ocak 1950 tarihleri arasında Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin Enosis (adanın Yunanistan’la birleşmesi) konusunda düzenlediği plebisit, benim açımdan Kıbrıs Türk tarihi ve Kıbrıs Rum tarihi ile ilgili en önemli dönüm noktalarıdır. Bu tarihlerden sonra Kıbrıs konusunda yaşanmış gelişmeleri gerçekten neredeyse gün be gün biliyorum.
1878 yılından beri Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarının politik etkisi altında kalmış olan Avrupa, Anglo-Sakson dünyası ve BM, ilk defa bu yıl Kıbrıs konusunda Türklerin de düşünce ve isteklerini ciddi bir şekilde dikkate aldı veya da dikkate almak zorunda kaldı.
Gerçekten de BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’in dünkü açıklaması beni şok etti. Özellikle “Çok Taraflı Toplantı” ve müzakerelerin geleceği konusunda söyledikleri…
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin dik duruşu, Sayın Başbakan Erdoğan’ın ve çalışma arkadaşlarının belirlediği dış politika stratejisi, Cumhurbaşkanımız Eroğlu’nun müzakerelerde gösterdiği başarı ve çözüm yönünde yarattığı olumlu imaj, Avrupa’nın, Anglo-Sakson dünyasının ve BM’nin yılların kemikleşmiş olgularını değiştirmeyi başardı.
Bu güne değin Rumların her isteğini kabul eden BM, bana göre ilk kez Rumların tüm muhalefetine ve isteksizliğine rağmen Kıbrıs sorununda “Çok Taraflı bir Toplantı” çağrılması konusunun BM için masada bulunduğunu, prosedürün ve gündemin bir parçası olduğunu, gerçekleştirmek için de uygun zamanın beklendiğini resmi dilde söyledi.
Bu da Türk tarafının aylar öncesinden dile getirdiği “ya çok taraflı toplantı çağrısı yapılır veya müzakereler kopar” görüşünün BM tarafından benimsendiğini ortaya koymaktadır. Aksi takdirde geçmişte yaşandığı gibi kulak ardı edilir, Rumlar ne istediyse o yapılırdı.
Dün Downer’ın müzakerelerin, Şubat 2013’de yapılacak Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra da devam edeceğine işaret etmesi ise bir başka çok önemli gelişme. Bunun da koşullarını Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı çoktan masaya koymuş durumda.
Türkiye’nin ekonomik, politik ve askeri gücü ile bölgedeki lider konumu, Kıbrıs konusundaki gelişmeleri temelinden değiştirmeye başladı.
Dış politikada Türklerin bu denli etkin ve söz sahibi olmalarını ilk defa görüyorum, ilk defa yaşıyorum. Dolayısıyla “Türkiye’m” ile gurur duyuyorum.
Ata ATUN
18 Mayıs 2012
Bir yanıt yazın