FELSEFE DEYİNCE
Berlin’de felsefe deyince hemen akla Dr. Ufuk Yaltıraklı gelir. Nürnberg’de de felsefe akşamlarına başladı. Bütün Almanya’ya, Avrupa’ya yayılması, örnek olmasını beklemek bu yazının amacıdır.
Son XXXII. akşamı basının gözünden kaçtı. Konu reform ve din savaşları başlık olan bölümde işlenen Michel de Montaigne idi. Yaşadığı yıllar 1533-1592 olunca ilk akla gelen din savaşları İspanya ve Fransa’dır. Bugünde hâlâ mezhep kavgaları tekrar hortlayınca orta çağa gitmeye ihtiyaç duyuluyor. Tarihten ders çıkaramayan insan, toplumlar konuyu hep güncel tutuyor. Montaigne’nin geride bıraktığı yazdığı eserler diğer filozoflara örnek olacak şekilde önem kazanıyor. Friedrich Nietzsche yazdıklarını överken, onu tanımadığı halde aynı kürede yaşamış olduğu için kendisini mutlu sayıyor. En tanınmış denemesi Les Essais hayvanlarla ilgili bölümden örnek veren moderatör Çınla Vardar girişi canlı tuttu. Hayvan sevgisinden bahsederken bazı insanların hizmet eden insanlara iyi davranmadığını hayvan sevgisi ile karşılaştırıyor.
O anda Türk oldukları için insanları öldüren Nazi’lerin intihar etmeden önce çok sevdikleri köpeklerini komşularına emanet ettikleri aklıma geldi. Hayvan severin iyi insan olduğunu ispat etmiyor. Montaigne zengin, tüccar babasının istediği gibi memur olmadı. Hukuk tahsilini bitirdiğinde daha 24 yaşındaydı. Parlamento üyesi olduğunda Bordo’da meslektaşının kızı ile evlendi. Altı çocuğundan bir tek kızı Leonore yetişkin çağına gelebildi. Bu nedenle olsa gerek evlat acısı ona sık sık ölüm ve yaşam üzerine düşünceler üretmesini sağladı. Acısını eserlere dönüştürdü. Ömrün kısa veya uzun olması değil, önemli olan nasıl yaşadığı, yaşamının yoğunluğu önemlidir. İnsanlığa hiçbir şey bırakmadan uzun yıllar yaşayan insanlar silik bir şekilde kaybolur gider. Büyük İskender sadece 33 yıl yaşamıştı.
Edebiyatta ününü sağlayan deneme Les Essays eserine Paris’te krala verip Roma’ya Papa’yı ziyarete gider. Yolda kendisine Bordo Şehrine Belediye Başkanı seçildi haberi gelince gezisini yarıda bırakır. İkinci defa seçildiğinde bulaşıcı hastalık vebadan dolayı babasının adını taşıyan sarayına, kalesine geri çekilir.
İnzivaya çekilme, yazıda yoğunlaşmayı arzu eder. En çok sevdiği arkadaşı ölünce buna daha fazla ihtiyaç duyar. Arkadaşı Etienne de la Boetie tüm kitaplığını, arşivini ona bırakır. Ufuk Bey bu arkadaş sevgisini Mevlana’nın Şems’e duyduğu sevgiye benzetir.
Daha sonraki yıllarda, bilhassa attan düşerek başı yaralanınca uzun süre bilinçsiz yaşar. Uyanık hale geçince iç dünyasını kendini dinlemenin üzerine düşünceler üretir.
Cicero’nun filozofi yapmak ölmeyi öğrenmektir, cümlesini yazdığı bir esere başlık olarak alır. Ölen sevdiği insanı kaybedenin acı ve ıstıraba dayanması kolay değildir. Sokrates’i örnek alarak, huzur ve barış içinde yaşayan bir insan öldükten sonra da bu niteliklerini geride bırakır. Ölmeyi öğrenen bir insan ölmeden önce yaşamayı öğrenmek zorundadır. Ölüm her an, her yerde gelebilir. Buna zihnen hazır olmak korkulardan kurtarır, yaşarken negatif duygulardan korur ve hür yaşanır. Hayattan şikâyet etmenin bir anlamı yoktur. Zira her an insan bu dünyayı terk etmede hürdür. Ölüm güzel olabilir, kendin isteyince. Hayatımız başkalarının isteğine bağlı, ama ölüm kendi arzumuzla gerçekleşebilir. Burada intiharı düşünen biri akla geliyor, ya da intiharı olumlu görmek.
Politikacı olarak tutucu, geleneklere bağlıdır. Dinde Dr. Martin Luther gibi reform taraftarı değildi. İyi bir Hristiyan olma yerine, iyi bir Katolik olarak krala sadık kaldı.
Montaigne kendisinden önce gelip geçen filozofların düşüncelerine hayatında çok önem vermiştir. Kendi düşüncelerine onları ana hat olarak almıştır. Bu nedenle öğretici özelliği ön plâna çıkıyor. Eğitmen ve öğretmen olacakların onun öğretim metotlarını daha derinliğine işleyip öğrenmelidir.
Her öğrenci başka öğrenir, dinleyerek okuyarak veya görerek. Ama herkes öğrendiğini egzersiz yaparak aklında tutabilir. Sıfır üç yaş arası çocuklar büyükleri taklit ederek öğrenir. Altı yaşına kadar çevre çocuklar için bir ayna gibidir. Söylenenden ziyade çocuklar gördüklerini uygularlar. Yuvada mendil verilmiyorsa, çocuk evde de elini giysilerine silmeye devam eder.
Ufuk Bey, katılımcılara biz ne kadar biziz, ne kadar taklit ederek yaşıyoruz, birilerine benzemeye çalışıyor muyuz, kendimizi dinlememizi ödev olarak verdi.
Ben de kendimi dinledim, yazdıklarım okuduğum, yaşadığım, dinlediğim ve gördüğüm resimlerin birikimidir.
Adnan Binyazar’ın kültür tanımı çok hoşuma gitmişti. Çok çeşitli kültürler vardır, ama bir insan bu çeşitli kültürleri özümler ve içinde bir kültür oluşturur, diyor. Yani insanın kültürü tektir, kendisine aittir. Felsefe akşamı öncesi bu felsefe sohbetlerini hiç kaçırmayan Ayfer Hanım’a hep geçmiş zamanda yaşayan filozofları konu olarak almasa Ufuk Bey, şu anda, çağımızda yaşayan değerli filozoflar var, demiştim. Sanki fısıltımızı duymuş gibi Dr. Richard David Precht’ten bahsetti. Precht’in kitapları üniversite duvarlarının dışına çıktı. Felsefe halka ulaştı, eserleri çok satanlar listesine girdi. Öyleyse felsefe akademisyenler sınıfından dışarı çıkmalıdır. Yaşamımıza girmedikten sonra bir anlamı yok. Televizyon yayını sohbetlerinde adını görünce hiç kaçırmamaya çalışıyorum.
Ben kimim evet ise, kaç tane? (Wer bin ich und wenn ja, wie viele?) kitabı çok ilgi gördü, yankı uyandırdı.
Evet, Ufuk Bey, katılımcılarınız felsefe akşamları konuları bir kitapta toplamanızı, başucu kitabı istiyorlar. Bana iletme aracılığı düşüyor.
Sevgili okurlarım, öğrencilerimin sorularına göre anlayıp anlamadıklarına karar verirdim. Precht’in çok satanlar listesine giren başlığını soru olarak vermek istiyorum.
Ben kimim evet ise, kaç tane?
İçimizde bir tek ben yok, onları tanımaya çalışırsak kendimize ve başkalarına daha faydalı olabiliriz.
Adaleti temsil eden teraziyi Michel de Montaigne bir maden para üzerine çizdirmişti. Her iki kefesine de lehte, aleyhte sembolleri koydu. Acele hükümlerden koruyor, her insanda iyi ve kötü nitelikler vardır.
İçinize güzel felsefe seyahatleri dileğiyle,
Hoşça kalın!
İlter Gözkaya – Holzhey
Emekli Öğretmen
Kaynak:
Horst Poller, Die Philosophen und ihre Kerngedanken,
Sayfa: 186-190, Olzog Verlag, München
ISBN 978-3-7892-8271-3
Kitap tavsiyesi:
Richard David Precht, Wer bin ich wenn ja, wie viele?
Goldmann Verlag, München, 43. baskı
ISBN 978-3-442-31143-9