Aşk! Uğruna sayısız sözlerin yazıldığı, şarkıların söylendiği, şiirlerin okunduğu, o ayaklarınızı yerden kesen muhteşem duygu! Aşıksanız her baktığınız yerdedir o kişi. Sonu düşünmeden yüreğinizin sesini dinler ve onun peşinden gidersiniz. Gözünüz hiçbir şey görmez…
Röportaj: Esra SAVAŞ
esra.savas@posta.com.tr
Nedeni, niçini, nasılı sorgulamazsınız. Yanınızdayken bile özlersiniz aşkınızı. Bazen umutsuzluktan umut yaratırsınız aşıkken… Bazen de sesini duymanız ya da bir telefon mesajı bile en kuvvetli ağrı kesicilerin dindiremediği acıyı yok eder. Ama her aşk da hep mutlu bitmez. Kavuşamamak, karşılık görememek ya da ayrılmak insanı altüst eder.
Başlarken nedeni yoksa sonda da neden ayrıldık denmemeli belki de… Sadece o an yaşanmalı doya doya. Ama bunu kalbe anlatmak her zaman kolay değil! İşte 65 yıl önce yaşanan, filmlere taş çıkartacak cinsten hikayemizin özü büyük bir aşka dayanıyor. Büyükadalılar’a adada yaşanan aşkları sorduğumda bana en acısından bahsettiler. Ben de soluğu bu aşkın yakın şahidi Saliha Hanım’ın evinde aldım. Yüzünden gülümsemesi eksik olmamasıyla tanınan Saliha Hanım, ablasının aşkını kimi zaman gözyaşları içinde ve derin bir özlemle anlattı.
Hikayemizin kahramanları; hayallerindeki aşkı bulan Nimet Hanım, büyük aşkı Baki Bey, dönemin yakışıklılığı ve çapkınlığı ile ünlü İngilizce öğretmeni Tayfur Bey. Ve Kemal Derviş’in nikahını da kıymış olan, Büyükadalılar’ın ‘Meleğimiz’ dedikleri nikah memuresi Saliha Hanım. Bu öyle bir hikaye ki; Nimet Hanım’ın acısını yaşarken gözleriniz dolacak. Tayfur Bey’in pişmanlıkları sonrası verdiği karar ‘eden bulur’ sözü doğruymuş dedirtecek. Saliha Hanım’ın ise hayata tutunuşunu okurken yüreğiniz umutla dolacak… İşte size filmlere konu olacak bir aşk ve dört hayat hikayesi!
Saliha Hanım adaya ne zaman geldiniz?
Söylemem. Yaşım ortaya çıkar. Babam Kayseri’den 8 yaşındayken gelmiş. Bir asırdan fazla adalıyız diyeyim. Sen hesapla.
Babanız ne iş yapıyordu?
Babamın adada iki tane lokantası, on tane faytonu, bir de kahvehanesi vardı. Biz altı kardeştik. Mazbut bir hayat sürerdik. O zamanlar adada sadece bir polis cipi ve bir itfaiye arabası vardı.
Burada yaşamaktan memnun musunuz?
Burada hangi kapıyı tutsan Bizans’ın izi var. Şimdi ada çok kalabalık. Eskiden böyle değildi. Ama belediyenin hizmetinden çok memnunum. Yeni başkanın bakışı çok sert. Ağır havası var. Yüreği fevkalade insan sevgisiyle dolu. “Oğlum biraz gül. Çok daha iyi olur” diyorum.
Nikah memurluğu yapmışsınız…
Babam öldükten sonra çalışmak mecburiyetinde kaldım. Nikah memuru oldum. Dört adanın nikah memuruydum. Sonra Kadıköy’de de nikah memurluğu yaptım. Öğleye kadar adalarda, öğleden sonra Kadıköy’de nikah kıyıyordum. Hayatımda ada dışına çok az çıktım. İki oğlum var. Bir kez küçük oğlum için Fransa’ya gittim. Bir de Ankara’ya çıktım.
Sizin için adalılar ‘çok yardımseverdir’ diyor…
Babam çok yardımseverdi. Lokantasının birinde fakirlere yemek yedirir para almazdı. Ben o babanın kızıyım. Adada çok fakire yardım ettim. Fakirleri gözeten bir insanım. Çok vericiyim. Evlenmek isteyip de gelinlik yapamayanlara gelinlik veriyorum. Avustralya’da bir tren kazasında ölen kızın kayınvalidesi gelinlik getirdi. Şimdi bir tane daha gelinliğe ihtiyaç var. Bunlarla mutlu oluyorum.
Yüzünüz hep gülüyor. Herkes size gelir derdini anlatırmış. Sizin hiç mi sıkıntınız yok?
Hayata hep pozitif bakan, çok gülen bir insanım. Çok hoşgörülüyüm. Hayatta her şey olabilir diye düşünürüm. İnsanın başına her şey gelebilir. Bana her zaman “Saliha seninle yarım saat konuşsak içimiz açılıyor” derler. Hasta olurum, yemek pişiremem eşim der ki “Nasıl yapacağız?”. Oğlum İstanbul’dan telefon eder “Anne lütfen lokantaya telefon aç uğraşma” der. Ben ise “Şimdi bana yemek gelir” derim. Kapım çalınır bir komşu yemek getirir. Komşularım kapımın hep açık olmasını ister. Allah’tan isteyeceksin. Ben karamsar bir insan olmadım, olamam. Sahip olduğum neyse onunla mutlu olurum. Koşullara bağlı mutluluk gerçek mutluluk değildir. Geçen gün büyük oğlum geldi. Ayaklarım kötü, yürüyemiyorum. Ağrım var. Beni böyle görmesin diye çok gayret sarfettim. Niçin onu üzeyim?
“Ölüme götüren büyük aşk…”
Sizi en çok ne üzdü?
Hayatta beni en çok seneler önce yaşadığımız ablamın olayı üzdü.
Neydi yaşadığınız?
Benim ablam büyük bir aşk yaşadı ve sonu ölümle neticelendi. Ablam çok iyi bir insandı. O da çok yardımseverdi. Sesi çok güzeldi. Evde şarkı söylerdi. Aşk hikayesi arayıp duruyorsun, al sana adanın en acıklı aşk hikayesi! Bunu kimseye anlatmam aslında. Anlatırken çok üzülüyorum. Ama sana anlatacağım.
Kaç yaşındaydı öldüğünde?
Ablam Nimet intihar ettiğinde 17 yaşındaydı. Sene 1946. Seçim vardı. Geç saatlere kadar çalışacaklardı o gün.
Aşkı için mi intihar etti?
Ablam belediyede muhasebeciyken orada memur olarak çalışan bir çocuğu seviyordu. Adı Baki idi çocuğun. Baki, hem orada çalışıyor hem de balıkçılık yapıyordu. Ablam şöyle bir hayat istiyordu: Elektriği olmasın gaz lambası yaksın, fakir olsun bir odası olsun; ama mutlaka sevdiği ile olsun. Böyle bir aşktı istediği. “Sevdiğim adamın sevgisi yeter” diyordu. Baki de ablamın hayallerine çok uygundu. Fakirdi. O da ablama ilgi duyuyordu. Fakat o arada Baki, belediyeye gelen bir hanıma tutuldu. Ve ablamı bıraktı. O kadınla evlendi. Ablam da o sırada İbrahim Necmi Dilmen diye bir milletvekilinin oğlu ile tanıştı. Adı Tayfur’du. Heybeliada’daki bir okulda İngilizce öğretmeniydi Tayfur. Çok çapkındı. Çok da yakışıklı. Bir sürü kadınla birlikte olmuş. Çok uçarı bir çocuktu. Ama kadınlara çektirdiği acılardan çok pişmandı. Onu bunu hamile bırakmış. Böyle bir adamdı. Ablamla Tayfur arkadaş oldular ve bütün yaşadıklarını, pişmanlıklarını birbirleriyle paylaşmaya başladılar. Kimsenin haberi yok tabii bu ikisi ölümü göze almış, artık yaşamak istemediklerine karar vermişler! Ablamın derdi kendisini bırakıp giden aşkı. Onu unutamıyor… Tayfur da yaptıklarından pişman, o dönemin ahlaki değerleri farklı, vicdan azabından kıvranıyor…
Ablanız nasıl bir kızdı? Karamsar mıydı?
Dalgalı saçlı, uzun kirpikli, çok ağırbaşlı bir kızdı. Karamsar değildi. Ama Baki’ye çok aşık olmuştu. Karasevda diyelim…
Sonra?
Aralarında anlaşıyorlar ve ölüm planı yapıyorlar. “En iyisi kekin içine zehir koyalım” diyorlar… “Çamlara gidelim. Aşıklar Yolu’nda o keki yiyelim ve orada ölelim. Madem sen de ölmek istiyorsun ben de ölmek istiyorum; bunu birlikte yapalım.” Belediyede temizlik işlerinde çalışan Fatoş adlı bir kız vardı. Ondan köpek zehiri alıyorlar. Ablam yaptığı kekin içine koyuyor. Çamlara gidiyorlar. Birlikte keki yiyorlar. Ablam hemen orada ölüyor. Tayfur hemen ölmüyor. O sırada polisler geliyor. Tayfur, polislere “Bizim aramızda aşk yoktu. Bu kızın hiçbir günahı yok. Biz anlaşarak bunu yaptık” diyor ve o da ölüyor. Onlar kader birliği yaptılar. Ablam bize bıraktığı mektubunda her şeyi anlatmıştı. Biz de bütün bunları o mektuptan öğrendik.
Aile mezarları tesadüfen yan yana
Bu dram adada nasıl karşılandı?
Nimet Ablamı adalılar çok severdi. Ablamın cenazesi olduğunda bir Rum madam, “Onun toprağını öpmek istiyorum; o çok iyi bir kızdı” diye feryad ediyordu. Bütün ada ayağa kalkmıştı. Ve büyük bir tesadüf yaşandı. Bizim mezarla Tayfur’un ailesi İbrahim Necmi Dilmen’lerin mezarları yan yanaymış meğerse. Tesadüfe bakın! Tayfur’un ablası o gün, “Keşke birbirlerine aşık olsalardı ve evlenselerdi” dedi.
Baki’ye ne oldu?
Ablam öldükten sonra Baki o kadından ayrıldı. Olan ablama oldu. Hayata ne küsüyorsun erkek mi yok! Ama çok sevmiş işte…
( 14.08.2011 tarihli Pazar Postası’ndan alınmıştır. )
Bir yanıt yazın