Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL, USGAM Başkanı
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz günlerde TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada hükümetin Suriye politikasını anlatırken, “Yeni Türkiye”nin “Yeni Ortadoğu” politikası üzerinden bitmek bilmeyen yeni tartışmalarından birine daha imza attı.
Türkiye’nin bundan sonra da Ortadoğu’da değişim dalgasının öncüsü olacağını ve bunu yöneteceğini açıklayan Davutoğlu’nun, “Zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa, yeni bir Ortadoğu iddiası da var. Büyük güçlerin peşinden sürüklenme, başkalarının gündeminin dublörü olma devrini kapattık.” sözleri bu bağlamda bütün meseleyi özetlemekteydi.
“Yeni Ortadoğu’da zulümler, diktalar değil, halkın iradesi, adaletin sesi hakim olacak. Yeni Ortadoğu ile birlikte Türkiye’nin etrafında yeni bir barış kuşağı, istikrar ve refah kuşağı olacak.” ifadeleri ile de bu politikanın bir anlamda gerekçesini ortaya koymaya çalışan Davutoğlu, aslında zaman zaman karşılaştığımız yaman çelişkilerinden ve tutarsızlıklarından birini daha ortaya koymaktaydı.
***
Bu kapsamda, burada en fazla tartışma yaratan ifadelerden birisi de, hiç kuşkusuz “Yeni Ortadoğu” oldu…
“Yeni” ile başlayan bir çok şeye artık “şüphe” ve “endişe” ile yaklaşılan bir dönemde Davutoğlu’nun tepki alan bu sözleri ve fazlasıyla izaha-tartışmaya açık “Yeni Ortadoğu” tanımı, açıkçası gündemi yakından takip edenler açısından sürpriz değildi.
Bakan Davutoğlu aslında sadece malumu ilan etmekteydi. Nitekim, “Bu Ortadoğu’nun sahibi, öncüsü, hizmetkarı olmaya devam edeceğiz” sözleriyle bölgede var olan güç mücadelesini ve yeni Türkiye’nin buradaki hedefini bir kez daha ortaya koymaktaydı…
***
Hiç kuşkusuz, buradaki “Ortadoğu’nun sahibi” ifadesi, dost-düşman bir çok kimsenin dikkatinden kaçmadı.
Böylesine hassas bir geçiş sürecinde, Davutoğlu’nun yaptığı bu konuşma, kaçınılmaz olarak akıllara “Kimin Ortadoğusu” ve “Nasıl bir Ortadoğu” sorularını da getirdi.
Açıkçası, kafalarındaki bu türden soruların oluşmasına engel olamayan “acizler”, aslında pek de haksız sayılmazlardı. Özellikle de Bakan’ın Aralık 2010 tarihinde The Washington Post gazetesinde yayınlanan değerlendirmesini okuyanlar açısından…
***
Bu noktada, “balık hafızamızı” kısaca da olsa tazelemek gerekirse…
Davutoğlu söz konusu haberde, Osmanlı’nın sahip olduğu toprakları Balkanlar ve Ortadoğu ile sınırlamakta ve buna Orta Asya’yı (muhtemelen Kafkasya’yı da içine katarak bu coğrafyayı söylemiştir ya da artık Orta Asya denildiğinde Kafkasya’yı da içinde kabul etmemiz gerekiyor) da dahil ederek, “Yeni Osmanlı”nın varlık gerekçesini; “Britanya eski sömürgeleriyle bağlantılarını commonwealth üzerinden devam ettiriyor, Türkiye liderliğini niçin eski Osmanlı toprakları üzerinden inşa etmesin” şeklinde o bildik “neşe saçan gülüşü” ile ortaya koymaktaydı.
***
“Neşe saçan gülüşü ile” ifadesi bana ait değil, dolayısıyla bunu ben söylemiyorum. Söyleyen kişi, bu gülüş karşısında fazlasıyla mest olan ve “How WikiLeaks cables capture 21st-century Turkey” başlıklı yazısına bu ifadeleriyle başlayan gazeteci-yazar Jackson Diehl’in ta kendisidir.
Merak edenler ilgili habere bakabilirler…
İşin magazin tarafı bir tarafa, aslında Davutoğlu burada da bir kez daha “farkında olmayarak” gaf üstüne gaf yapmaktaydı.
***
Türkiye’yi, Osmanlı üzerinden adeta “yeni bir sömürgeci güç adayı, talibi” gibi ortaya koyan ve bunu yeni sömürgecilik politikasının etkin bir enstrümanı olan “commonwealth” ile özdeşleştiren Sayın Bakan, kullanılan kavramdaki bu sakatlık kadar, “zamanlama” ve seçilen “mekan” açısından da etrafa bol bol sembolik mesajlar ve malzemeler vermekteydi.
“Yeni Osmanlıcılığı” ısrarla reddeden Davutoğlu, buradaki ifadeleri ile bu iddiayı güçlendirmenin ötesinde, bunu bir Amerikan projesi olarak takdim edenlerin de ekmeğine yağ sürmekteydi. Özellikle de Graham E. Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” ve “İslamsız Dünya” çalışmaları ile Philip H. Gordon’un “Türkiye’yi Kazanmak” kitaplarındaki yaklaşımları göz önünde bulunduranlar açısından.
“Stratejik Derinlik” projesinin mimarı olarak “tarihe geçen” ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin en fazla koş(uş)turan Dışişleri Bakanı unvanına sahip olan Davutoğlu’nun bu kapsamda 100. yurt dışı gezisini Londra’ya gerçekleştirmesini ve bu ziyaretlerde de “stratejik derinliklerimiz”in azınlıkta kalmasını bu arada göz ardı etmemek gerekiyor.
***
Şimdi bu kısa hatırlatmalardan sonra gelelim biz “acizlere”… Siyaset, strateji ve araçlar ahenksizliğinde “Yeni Türkiye” bu “Yeni Ortadoğu”nun liderliğini hangi parayla, bilgi birikimiyle ve ortaklarla (ki dünyanın süper gücünün bile küresel-bölgesel ortaklara ihtiyacını ilan ettiği bir ortamda Türkiye herhalde bunu tek başına gerçekleştirecek değildir) yapacak?
Eğer biz bu imkanlara fazlasıyla sahip isek, o zaman Sayın Bakan’ın “Ekonomik kalkınmamızı, demokratikleşmemizi bu yeni Ortadoğu ile birlikte geliştireceğiz.” ifadesi ne anlama gelmektedir? Sormazlar mı o zaman adama, “Hani siz ‘ileri demokrasiniz’ ile bölge için bir ‘Model Ülke’ idiniz ve bölgedeki yangınları söndürecek itfaiye erleriydiniz, nedir bu yangınlar?” diye…
Yoksa Türkiye yeni bir “Kervan yolda düzelir” durumu ile mi karşı karşıya? Eğer öyle ise, o zaman vah halimize…