Türkiye hükümeti ve KKTC çözümden yana olsa da Rumların ileriye doğru herhangi bir adım atmaya isteksiz olmaları nedeni ile Kıbrıs müzakerelerinin bu tempo ve içerikte devam edemeyeceği herkesin malumu.
Kıbrıs Rum tarafı bu müzakere aşamasında ilerleme gerekliliğini hissetmiyor. Bu görüş 2006 Talat-Papadopulos anlaşmasında sağlama alındı. O gün bu gündür “müzakereler sürdüğü kadar sürsün” anlayışı ve mantığı yürürlükte.
“Status quo” yani bugünkü durum artık Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye tarafından kabul edilebilir bir durum değildir.
Adanın güneyinde BM ve Uluslararası camia tarafından tanınan bir Kıbrıs Rum devleti, kuzeyinde de tanınmamış ve üzerine insanlık dışı ambargoların ve izolasyonların konduğu bir Kıbrıs Türk halkı. Bunun adı “Status Quo”.
Rumlar bu siyasi durum bozulmadan müzakerelerin devamını istiyor. Hedefleri de eninde sonunda adanın kuzeyine el koymak ve Kıbrıslı Türkleri de tanınan devletlerinin içine azınlık olarak almak.
Yani biz Kıbrıslı Türkler hem devletimiz olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kaybedeceğiz, hem topraklarımız üzerindeki egemenliğimizi Rumlara devredeceğiz hem de Rum egemenliği altında azınlık olarak hiçbir hakka sahip olmadan yaşamayı kabul edeceğiz.
Rumlar hayal görmekte.
Buna ne Cumhurbaşkanı Eroğlu evet der, ne de anavatandaki Erdoğan hükümeti, ne de Kıbrıs Türk halkı ile anavatan Türkiye halkı.
Bu nedenle Kıbrıs Türk tarafı Kıbrıs sorununda mevcut Status Quo’nun sonsuza dek sürmesine karşıdır.
İllaki bu statü değişecektir.
Müzakereler bugünkü şekliyle Status Quo’nun sonsuza dek sürmesine katkıda bulunmakta ve iki tarafın çeşitli alanlardaki işbirliğine engel olmaktadır.
Bunun en güzel örneği Rumların doğu Akdeniz’de aradıkları doğalgaz konusunda yaşandı.
Kıbrıs Türk tarafı, tamamen iyi niyetli bir şekilde, ortak bir devlete zemin oluşturmak amacı ile, adada yaşayan iki halk arasında bir işbirliğini hedefleyen bir öneride bulundu ve Kıbrıs Rum tarafına hidrokarbon konusunda işbirliği yapılmasını teklif etti.
Ayrıca iki toplumlu bir komite kurulması ve kazançların anlaşmaya varılacak oran zemininde dağıtılması önerildi. Kıbrıs Rum tarafı bu teklife, patron benim edası ile konunun Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümünden sonra federal hükümetin işi olduğu yanıtını vererek ipe un sermeyi tercih etti.
Yani ‘patron biziz. Biz ne dersek o olur’a getirdiler işi.
Mevcut Status Quo ile bir 44 sene daha sürecek olan müzakereler sona erene kadar tüm geliri ben idare edeceğim demek istedi Rumlar verdikleri yanıtla.
Mevcut süreç ve müzakere koşulları artık iki tarafın işbirliği yapmaması ve Status Quo’nun devamı için gerekçe oluşturmakta ki, Rumlar buna dünden razı.
Zaten Rum halkı da adada ortak bir devlet kurulması fikrini halen, aradan 44 yıl geçmiş olmasına rağmen pek te hazmetmiş değil.
Anavatanları Yunanistan’la birlikte iflas etmiş ve siyasi bir kaos’un içine yuvarlanmış olmalarına rağmen hala daha hayalleri, adanın tümüne kayıtsız şartsız ve mutlak bir biçimde sahip olmak.
Kıbrıs’ta son 44 yıldır sürmekte olan müzakerelerin hakça ve adadaki 2 halka aynı koşulları ve yaşam hakkını verecek bir anlaşmayla sonuçlanamayacağı artık açık ve net olarak ortaya çıkmıştır.
KKTC’nin İslam İşbirliği Teşkilatı üye devletleri ve Türkiye’nin dost olduğu ülkelerle daha üst düzeyde ilişkiler içerisinde olmasının ve 1983 yılından beri BM Güvenlik Konseyinin aldığı insanlığı yüz karası kararla ambargolar ve izolasyonlar altında ezilmesinin sonlandırılması aşamasına gelinmiştir.
Anavatan Türkiye’nin kanatları altında, bölgemizdeki politik, ekonomik ve askeri gücünün katkıları ile artık bu izolasyon ve ambargolar kırılmalı, Kıbrıs Türkeri de dünyadaki BM’ye üye diğer 193 ülke gibi özgür, bağımsız ve dünya ile her tür bağı olan bir devlet haline dönüştürülmelidir.
O vakit adaya barış kendiliğinden gelecektir.
Ata ATUN
ata.atun@atun.com
15 Mayıs 2012