Her Milletin Devlet Kurma Hakkı Var mıdır?
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanı Barzani, zaman zaman dillendirdiği bağımsız Kürt devleti hayalini Türkiye’de de gündeme getirdi. Türkiye, Suriye politikası yanında, Irak ve İran ile ilişkilerinde sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Havalar ısındıkça Irak’ın kuzeyinde, Barzani’nin sorumlu olduğu Kandil bölgesi merkezli terör saldırıları artmaya başladı. Kandil’e müdahale ve baskılara karşı terör örgütü Suriye’yi de yedeğine almış gibi.
En üst düzey seviyelerde kabul edilen Barzani ise terör karşıtı beyanlarıyla Türkiye’de bazı çevreleri hafiften okşadı. Sanki kendi yönetimi altındaki bölgenin terör örgütü için bir üs, eğitim ve idare merkezi olduğunu daha önce bilmiyormuş gibi. Ve arkasından bağlı olduğu Bağdat yönetimini tehdit ederek beklentilerinin karşılanmasını, aksi takdirde bağımsızlığını ilan edeceği tehdidini savurdu. Çünkü ona göre “her milletin devlet kurma hakkı vardır.”
Büyük Ortadoğu Projesi ile Arap Baharı’ndaki gelişmelerde adı ön plana çıkmamakla beraber Irak ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin önemli bir yeri vardır. Barzani ailesinin yakın tarihteki siyasi faaliyetleri, diğer Kürtlerle çatışmaları ve isyanlarına karşın dokunulmazlığının anlamı önemlidir. Bu ailenin aslen Yahudi veya İsrail’in kontrolünde olduğuna dair arşiv belgeleri yahut ilgili mahfillerden kazara sızan bilgilerin pek önemi yoktur. Ancak Mesut Barzani’nin bir devlet başkanından daha fazla başta ABD olmak üzere birçok devlet nezdinde mazhar olduğu müsamaha ve itibar ile verilen destek herşeyi anlatmaktadır. Kendisine göre adım adım ve güvenli bir şekilde, kendi ailesi yönetiminde bağımsız Kürt devletine yaklaşılmaktadır.
“Her milletin devlet kurma hakkı” ilk bakışta kulağa hoş gelen, en azından karşı çıkılması zor olan söylem. Bununla beraber haktan bahsedebilmek için onu garanti eden hukuka müracaat etmek gerek. Uluslararası Hukukta ise böyle bir kural kesinlikle yoktur. Barzani’nin sık sık gündeme getirdiği “halka başvurmak” da Uluslararası Hukuk’ta tali bir yöntemdir. Devlet kurmak üzere toprak elde etmenin asli yolları fetih, işgal, devir, terk ve katılmadır. Günümüzde güç kullanarak ülke kazanmak artık hukuki olmayıp lakin daha önce fetihle de kazanılmış olsa mevcut ülkelerin sınırları tanınmış, mevcut statüko esas alınmıştır. Belirli bir toprak üzerinde yukarıdaki esaslardan birine dayalı egemenlik olmadığı halde oradaki halka başvurularak gelecekteki egemenlik konusunda karar verilebilir. Yani Irak’ın kuzeyi ile ilgili Irak Devleti ve Türkiye’nin sözleşmelerden kaynaklanan hak sahipliği sözkonusu olmadığı takdirde orada yaşayan halkın görüşüne başvurulabilir, referandum yapılabilir. Ancak diğer hukuki temeller ortada iken sadece referanduma dayanılarak bağımsızlık ilan edilemez.
Millet olma, ayrı bir dili veya dini yahut mezhebi olma gibi sebeplerle bir halkın bağımsızlık hakkını Uluslararası Hukuk tanımaz. Aksi takdirde bugün 200’e yaklaşan devlet sayısı her milletin kendi devletini kurması durumunda 6000 civarında olacaktır. Balkanlaşma olarak adlandırılan bu süreç ilerledikçe mesela Irak’ın kuzeyinde Barzani’nin yönettiği bölgeden aynı mantık çizgisi sonucu ayrı bir Türkmen devleti, Sünni Arap devleti.. gibi mikro devletler çıkacaktır ki bu süreç bitmeyecek çatışmalar demektir. Bazı devletlerin Barzani’yi ısrarla bağımsızlık yolunda pohpohlamaları, aslında bölgedeki çatışmaların devamı arzusuna dayanmaktadır. Böylece petrol ve gaza müdahale için daha fazla gerekçeye sahip olacaklardır.
Sorunun temelinde milletin ne olduğu da bulunmaktadır. Modern çağlara kadar devletin sahibi aile yani hanedandı. Birçok Türk devleti, kurucu aile ile var olmuştur. Büyük hükümdar Selahattin Eyyubi’nin hükümranlık sahası Kürt devleti olmayıp, Türkler, Araplar ve diğer kavimleri de yöneten hanedanlıktı. Çağdaş ulus devletler aslında bir etnik grup adı taşıdığı halde bütün halkın devletidir. Bugün Türkiye’de gayr-i Türk unsurların da yönetimin her kademesinde görev alma hakları olup birçok örnekleri vardır.
Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürtlerin Barzani ve Talabani ailesi ile büyük problemleri vardır. 2007 sonbaharında bu bölgedeki nüfusun yaklaşık yüzde 70’şini teşkil eden 63 Kürt aşireti Türkiye’ye katılmak için müracaat etti. Barzani bunlara büyük baskı yaptı. Türkiye’nin bu aşiretlere “sizi ülkemize kattık” demeleri mümkün değildi. Ancak iç ve dış tahrikçilerin oyununa karşı Türkiye hasreti çeken bu Kürtlerin talep ve teşebbüsleri medya ve siyasi arenada adeta geçiştirildi. Irak Kürtlerinin büyük çoğunluğu için Barzani önderliğinde bir bağımsızlık arzulanan bir gelişme değildir. Öte yandan Bağdat yönetimi açısında böyle bir teşebbüsün karşılığı ağır olacaktır.
İlk bakışta bizler açısından bu insanların bağımsız devlet kurmaları makul karşılanabilir. Böyle bir gelişmenin Suriye, İran ve Güneydoğu aşamaları ayrı bir konudur. Kesin olan bir şey var ki düvel-i muazzama destekli Kürt liderlerin bağımsızlık istikametinde atacakları adımlar, en fazla Kürt kanının dökülmesine sebep olacaktır. En fazlu mağdur olan yine her fırsatta kullaılıp kenara fırlatılan bu Kürtler olacaktır. Tıpkı daha önce defalarca yaşandığı gibi
Prof.Dr. Alaeddin yalçınkaya
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
Bir yanıt yazın