Yukarıda başlığını verdiğim Avrupa Birliği Kapısında Türkiye kitabını yayınladığımız 10 yıl oldu. Bu süre içinde Avrupa Birliği 15 üyeden 27 üyeye ulaşmıştır. Hırvatistan’ın 1 Temmuz 2013 tarihinde AB’ye katılımıyla üye sayısı 28’e çıkacaktır. Sırada Sırbistan dahil Balkan ülkeleri ve İzlanda vardır.
Türkiye’nin AB’ye ortak üyelik için yaptığı başvurunun (31.07.1959) üzerinden 53, 14 Nisan 1987 tarihinde o dönemki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik başvurusu üzerinden 25, gümrük birliğinin gerçekleşmesinin (31.12.1995) üzerinden 16, adaylık statüsü kazanmasının (12.12.1999) üzerinden 13, müzakerelerin başlamasının (3 Ekim 2005) üzerinden de 7 yıl geçmiştir.
Bu kapsamda CHP Milletvekili Umut Oran’ın Güney Kıbrıs ile 1 Temmuz’dan sonra Hükümetin 6 ay boyunca AB ile ilişkileri dondurma kararını eleştirmesinin hiçbir anlamı yoktur.
53 yıldır AB ile ilişkiler çok iyi mi gitmektedir? Oran, 23, 24 ve 19’ncu başlıklarının açılmasının dondurma sebebiyle gecikeceğini açıklamıştı.
Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanlarının 17 Aralık 2004 Zirvesi’nde aldığı karar doğrultusunda Türkiye 3 Ekim 2005 tarihinde AB’ye katılım müzakerelerine başlamıştır. Bu karar alınırken, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerinin yeterli ölçüde karşıladığını belirten tavsiye kararı dikkate alınmış ve Türkiye’nin AB üyelik sürecinde son aşamaya girilmiştir.
Tarama Süreci 20 Ekim 2005 tarihinde başlamış ve 13 Ekim 2006’da sorunsuz biçimde tamamlanmış, belirlenen takvime bağlı kalınmıştır.
11 Aralık 2006 tarihli AB Genel İşler Konseyi’nde Dışişleri Bakanları 8 başlıkta müzakerelerin başlatılmamasını öneren 29 Kasım 2006 tarihli Komisyon Tavsiyesini kabul etmiştir.
Böylece Komisyon Türkiye’nin Ek Protokol’e ilişkin taahhütlerini yerine getirdiğini doğrulayana kadar, Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik kısıtlamalarını ilgilendiren politika alanlarını kapsayan 8 başlığın açılmayacağı ve geçici olarak kapatılmayacağı kararlaştırılmıştır.
Bu başlıklar şunlardır: Malların Serbest Dolaşımı, Yerleşim Hakkı ve Hizmet Sunma Serbestisi, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Balıkçılık, Ulaştırma Politikası, Gümrük Birliği, Dış İlişkiler.
Fransa’da tam üyelik öngördüğü gerekçesiyle 5 müzakere başlığının açılmasını engellemektedir. Kıbrıs sorunu ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin engellemeleri sebebiyle süreç bugün donmuş durumdadır.
AB Dışişleri Bakanları ile Türk Dışişleri Bakanının bir araya geldiği Hükümetlerarası Konferans’ta müzakere sürecine ilişkin siyasi kararlar alınmakta, müzakerelerin resmen açılmasına ilişkin bildirimin yapılması, müzakerelerin hangi müktesebat başlıklarında başlayacağının açıklanması, müzakerelerin sonuçlandığının ilan edilmesi ile ilgili konular görüşülmektedir.
Fiili müzakereler AB üye devletlerinin Brüksel’deki Daimi Temsilcileri ve Türkiye’nin Baş Müzakerecisi başkanlığındaki Müzakere Heyeti arasında yapılmaktadır.
AB ile müzakerelerde bugüne kadar 13 başlık müzakereye açılmış, bunlardan sadece Bilim ve Araştırma başlığı geçici olarak kapatılmıştır. Müzakereye açılan başlıklar şunlardır: Bilim ve Araştırma, İşletme ve Sanayi Politikası, İstatistik, Mali Kontrol, Trans-Avrupa Ağları, Tüketicinin ve Sağlığın Korunması, Fikri Mülkiyet Hukuku, Şirketler Hukuku, Bilgi Toplumu ve Medya, Sermayenin Serbest Dolaşımı, Vergilendirme, Çevre, Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası.
1999-2005 yıllarında kamu oyunun yaklaşık yüzde 80’i tam üyeliğe destek verirken, bu oran son yıllarda yüzde 50’ler düzeyine gerilemiştir.
Ankara Üniversitesi, Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (ATAUM) 2010 yılında yaptığı ankete göre, Türk halkının yüzde 32,8′,i AB üyeliğinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini düşünmekte, yüzde 83,9’u, AB’nin Türkiye’ye karşı güvenilir ve samimi davranmadığına inanmaktadır.
Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğine karşı olan kesimlerin yaptıkları kimi açıklamalar, Türk halkının AB’ye yönelik tepkisinde büyük rol oynamıştır.
Türkiye Avrupa Birliği arasındaki siyasi ilişkiler istenilen ölçüde gelişmez ve müzakere sürecinde istenilen ilerleme sağlanamazken, ekonomik ilişkiler hızla ilerlemekte ve ekonomik bütünleşme de facto olarak gerçekleşmektedir.
16 Mart tarihinde ajansların verdiği habere göre Türkiye geçen yıl Japonya’yı geride bırakarak Avrupa Birliği’nin 6’ncı büyük ticaret ortağı olmuştur. Türkiye, AB’nin yedinci en büyük ticari ortağı, AB ise Türkiye’nin en büyük ticari ortağıdır. Türkiye’nin toplam ticaretinin yarısı AB ile gerçekleşmekte ve Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımların yaklaşık yüzde 80’i AB’den gelmektedir.
AB’nin geçen yıl en büyük ticaret ortağı 444,8 milyar Euro ile ABD’dir. Bu ülkeye 260,6 milyar Euro’luk ihracat gerçekleştiren AB karşılığında 184,2 milyar Euro’luk ithalat yapmış ve ABD ile olan ticaretinden 76,3 milyar Euro’luk fazla vermiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti 428,3 milyar Euro’luk ticaret hacmiyle ikinci sırayı alırken AB’nin bu ülkeye ihracatı 136,2 milyar Euro’ya çıkmıştır. Çin’den 292,1 milyar Euro’luk ithalat gerçekleştiren AB’nin bu ülkeye karşı verdiği dış ticaret açığı 155,9 milyar Euro’ya düşmüştür.
AB’nin üçüncü büyük ticaret ortağı 306,8 milyar Euro ile Rusya olurken ihracatı 108,4 milyar, bu ülkeden ithalatı 198,4 milyar Euro’ya çıkmış ve Rusya’ya karşı 89,9 milyar Euro dış ticaret açığı vermiştir.
AB’nin Türkiye’nin önünde sıralanan diğer büyük ticaret ortakları 212,9 milyar Euro ile İsviçre ve 140,1 milyar Euro ile Norveç’tir. Sıralamada Türkiye’yi 116,5 milyar Euro ile Japonya, 79,7 milyar Euro ile Hindistan, 73,5 milyar Euro ile Brezilya ve 68,6 milyar Euro ile Güney Kore izlemiştir.
AB istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine göre geçen yıl Türkiye AB pazarına ihracatını bir önceki yıla göre yüzde 12 artışla 47,6 milyar Euro’ya çıkarmıştır. Buna karşılık ithalatı yüzde 19 artışla 72,7 milyar Euro’ya ulaşmış ve AB ile ticaret hacmini geçen yıl yüzde 16 artırarak 120,3 milyar Euro’ya yükseltmiştir.
Türkiye, bir önceki yıl 103,6 milyar Euro’luk ticaret hacmiyle AB’nin dış ticaret ortakları arasında 7’nci sırada bulunuyordu. Türkiye geçen yıl AB’nin en çok ihracat yaptığı 5’nci ve en çok ithalat yaptığı 7’nci ülkesi idi.
Türk ve AB ekonomilerinin giderek bütünleştiği AB’nin 12 Ekim 2011 tarihli Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu’nda da şu ifadelerle yer almıştır:
“AB’nin Türkiye’nin toplam ticareti içindeki payı 2009 yılında yüzde 42,6 seviyesinde iken, 2010 yılında yüzde 41,7’ye gerilemiştir… AB ülkeleri kaynaklı doğrudan yabancı sermaye girişleri -gayrimenkul ve diğer yatırımlar hariç- 4,356 milyar Euro’dan 4,723 milyar Euro’ya çıkmıştır…Sonuç olarak, AB ile ticari ve ekonomik bütünleşme yüksek seviyelerde seyretmeye devam etmiştir.”
Mali yardım konusunda, Türkiye’ye, 2011 yılında Katılım Öncesi Mali Yardım Aracından (IPA) yaklaşık 781,9 milyon Euro tahsis edilmiştir. 2011-2013 Çok Yıllı Endikatif Planlama Belgesi taslağı, Haziran 2011’de Komisyon tarafından kabul edilmiştir.
AB’nin desteği, yargıdaki ve kolluk hizmetlerindeki siyasi reformlarla doğrudan ilgili kurumlara, öncelikli alanlarda AB müktesebatının kabul edilmesi ve uygulanmasına ve ekonomik, sosyal ve kırsal kalkınmaya odaklanmıştır. 2011 yılında, uygulama aşamasına geçilmiş ve fonların kullanımı artmaya başlamıştır.
Türkiye, aşağıdaki AB programlarına ve ajanslarına aktif olarak katılmaktadır: Yedinci Araştırma Çerçeve Programı, Gümrük 2013 Programı, Fiscalis 2013 Programı, Avrupa Çevre Ajansı, Rekabet Edebilirlik ve Yenilikçilik Çerçeve Programı (Girişimcilik ve Yenilikçilik Programı ile Bilgi ve İletişim Teknolojileri Politikası Destek Programı da dahil), Progress Programı, Kültür 2007 Programı, Hayat Boyu Öğrenme ve Gençlik Eylem Programı.
IPA fonları, bu programların çoğunda katılım maliyetlerinin bir kısmını karşılamak amacıyla kullanılmaktadır.
Türkiye AB ilişkilerinin gelişmesinin önündeki en büyük engel Kıbrıs’tır. Bir zamanlar eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın ifade ettiği gibi AB üyeliğinin yolu Diyarbakır’dan geçmemektedir.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, 16 Aralık 1999 tarihinde Başbakan Yardımcısı olarak gittiği Diyarbakır’da “Avrupa Birliği’ne üyeliğimize giden yolun Diyarbakır’dan geçtiğine inanıyorum” demişti.
Kıbrıs , Türkiye AB ilişkilerinin gelişmesinin önünde bir engel olmamalı ve Almanya, Fransa ve Avusturya da Güney Kıbrıs’ın arkasına sığınarak Türkiye’ye karşı çifte standart uygulamaktan vazgeçmelidir.
AB Türkiye’ye üyelik için tarih vermelidir. Müzakereler somut bir katılım tarihi verilmeksizin ucu açık bir şekilde yürütülmemelidir. Eğer siz AB üyesi olamayacaksanız, o zaman neyi müzakere ettiğiniz sorusu gündeme gelir.
Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı olan 2023’ün Türkiye’ye üyelik tarihi olarak belirlenmesi düşüncesindeyim. Çünkü AB’de 2014-2020 bütçe döneminde, Türkiye’nin üyeliğini dikkate alan bir bütçe planlaması yapılmamış, açıkçası Avrupalılar Türkiye’yi 2014-2020 arasında üye olarak görmemişlerdir.
AB’nin iki lokomotif ülkesi Almanya ve Fransa Türkiye AB sürecinin iç politika malzemesi yapmamalıdırlar. Avrupa Komisyonu’ndan bir bürokrat ABHaber’e Türkiye-AB ilişkilerinin bazı AB üyesi ülkelerde iç politika malzemesi yapılmasının kötü örnek olduğunu belirtmiştir:
“Ya bu kararı almayacaksınız .Veya aldıysanız kendi kararınızı tartışmaya açmayacaksınız. Türkiye ile müzakerelerin başlatılması kararının altına imza atıp hayır ben görüşümü şimdi değiştirdim deyip seçim meydanlarında AB-Türkiye müzakere sürecine karşı çıkmak ne kadar doğru.”
Devlet Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış pek çok AB vatandaşının Türkiye’ye karşı saldırgan ve olumsuz tavrından, Türkiye’ye karşı reddedici tutumla iç politikada puan toplamak isteyen siyasetçileri sorumlu tutmaktadır.
ABHaber’e göre (14.04.2012) Deutsche Welle, Türkiye’nin tam üyelik başvurusuna bulunduğu tarihten bu yana 25 yıl geçtiğini, bu zamanda mutsuzluğun ön plana çıktığını belirterek Yeşiller Partisinin AP Milletvekili Reinhard Bütikofer’un ”AB bir Hıristiyan Kulubü ise Türkiye dışarda demektir” görüşünü dile getirmiştir.
AP Milletvekili Alman CDU’lu Elmar Brok ise, “Bence AB mevcut haliyle Türkiye gibi büyük bir ülkeyi kaldıramaz. Bu, AB’nin fazla genişlemesi anlamına gelir.” Görüşündedir.
Kıbrıs’ta, Rumların AB dönem başkanı olacağı 1 Temmuz’a kadar bir çözüm bulunmaması durumunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) adı, Annan Planı’nda olduğu şekliyle Kıbrıs Türk Devleti olarak değiştirilebilecek, daha sonra dünyadan Kıbrıs Türk Devleti olarak tanınma istenebilecektir.
KKTC, İslam Konferansı Örgütü’nde 2004 yılında alınan bir kararla, Kıbrıs Türk Devleti adı ile temsil edilmeye başlamıştır.
2004 yılında yapılan halk oylamasında Rumlar tarafından yüzde 75 ‘hayır’ oyuna karşılık Kıbrıslı Türkler tarafından yüzde 65 ‘evet’le kabul edilen Annan Planı’nda, kurulacak yeni devletin yapısını Kıbrıs Türk Devleti ile Kıbrıs Rum Devleti’nin oluşturması öngörülmüştür.
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, ziyaret ettiği Malta’da Türkiye’nin AB’ye entegrasyon sürecinin yüzde 60’ını tamamladığını, siyasi engeller olmazsa 2-3 yıl içinde kolayca üye olabileceğini vurgulamıştır ama bu bir hayaldir.
Tıpkı eski Başbakan Tansu Çiller’in 7 Mayıs 1995 tarihli Hürriyet Gazetesi’ne verdiği “En geç 1998’de Avrupa Birliği’ne üyeyiz” demecindeki gibi. ( S. Rıdvan Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, Beta Basım, 9. Baskı, 2007, s. 693.)
Malta ziyareti sırasında Times of Malta gazetesi ile bir mülakat yapan Egemen Bağış, “Müzakere sürecinde siyasi blokaj olmasa iki üç yıl içinde kolayca üye olabilirdik” demişti.
AB’nin Kıbrıs konusunda Türkiye’ye yaptığı baskılar ve Türkiye’ye karşı uyguladığı BOBON kriterleri (BO: Bizden Olanlar, BON: Bizden OlmayaNlar) sebebiyle Türk kamuoyunda AB’ye verilen destek giderek düşmektedir.
Bu destek olmadan Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir hükümet AB’ye üyelik konusunda istekli olmayacak, bu durumda Türkiye ile Batı dünyası arasındaki ilişkiler zayıflayacak ve Türkiye’de bir eksen kayması olacaktır.
ABD kökenli Time Dergisi’nin, 18 Nisan’da yayınlanan sayısında 2012 yılının en etkili 100 ismi arasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da bulunmaktadır.
NBC News’un Kahire muhabiri Ayman Mohyeldin Davutoğlu ve Babacan’dan Yeni-Osmanlılar (Neo -Ottomans) olarak söz etmektedir.
Yazıları posta kutunda oku