AZERBAYCAN HALK CUMHURİYETİNİN İRAN’DAKİ ELÇİSİ ADİL HAN ZİYATHANLI (I bolum)

SÜPHAN TALIPLI
AZERBAYCAN BİLİMLER AKADEMİSİ ŞARKİYAT ENSTİTİSÜ,
BAKU SLVAYAN UNIVESITESI DİPLOMASİ VE DIŞ POLİTİKA BÖLÜMÜ
[email protected]

Onlar kendi değerli kanlarıyla genç cumhuriyetin kutsal tarihinin ilk sayfalarını yazarak gelecek kuşaklar için yadigar bıraktılar.
(Adil Han Ziyathanlı)

Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin yönetimi zaman itibariyle büyük bir dönemi kapsamasa da, 20. yüzyıl Azerbaycan tarihinde özel yer tutuyor. Dönemin isteği ve milli yararımız uğruna oluşturulan cumhuriyet milli servetlerimiz üzerinde yüce yönetim hukuku elde etmekle halkımızın uluslararası alemde tanınması yolunda da önemli adımlar attı. 20.y.y’ın ilk yılarından Çarizmin zülüm yükünü kendi omuzlarında taşımak zorunda kalmış bir halk, 1918 yılının 28 Mayısında milli bağımsızlığını ilan etti. Bağımsız iç ve dış politika yürütmek imkanı elde etmiş oldu. Mehmet Emin Resulzade ve onun yandaşları kısa bir zamanda yurdumuzun bağımsız bir ülke gibi dış dünyada tanınması hiç de kolay yolla olmuyordu, önlerine çok zor engeller çıkıyordu. Bu engellerin oluşmasında sömürgeci devletlerle birlikte halkımıza düşman olmuş Ermeni Taşnakları da az önem taşımadılar.

İstiklal Beyannamesindeki bağımsız ve komşu devletlerle karşılıklı dost ilişkilerin kurulması zarureti ilkeleri Azerbaycan’ın güney komşusu olan İran’la da normal ilişkilerin kurulmasını istiyordu.
Yusuf Vezir Çemenzeminli ‘Dış Politikamız’ adlı eserinde şöyle yazıyor: ‘Rusla İran arasında Azerbaycan devleti oluşturuldu. Rus korkusuna karşı Kafkasya orduları göğüslerini siper ederek durdular ve duracaklar. İran da özgür nefes almaya başladı. Bundan sonra bu iki ve komşu Müslüman devletlerin arasında dostluk ortaya çıkmaktadır. İran’la aramızda belirsiz ve tartışılacak bir konu yok. İki komşu devletin kalkınması bir tek dostlukla olabilir. İran bizi desteklerse ve bizi bağımsız olarak tanırsa, kendisi için kuzey fırtınasına karşı bir siper kazanır’.( Çemenzeminli, 1993: 34-35)
Y.V.Çemenzeminli ‘Bağımsızlığımızı İstiyorsak…’ eserinde şöyle yazıyor: ‘Devletimizin Azerbaycan adını alması yanlış anlaşılmalara neden oldu. Oysa. Tebriz eyaletinin, yani İran Azerbaycan’ının İran’ın olup olmamasına ait hiçbir sorun yok. İran’ın haklarını çiğnemek düşüncesinde değiliz, olmamışız ve olmayacağız. Bizim gelişme ve huzurumuzu sağlayan komşularımız ile arkadaşlığımız olacaktır’. (Çemenzeminli, 1994: 56)
Bu dönemle ilgili T.Swietoçhowski de şöyle yazıyor: ‘Tahran, Azerbaycan Cumhuriyetinin Tebriz’i İran’dan ayırıma için Osmanlıların aracı olduğunu hissediyordu. Bu kuşku Osmanlıların 1918 yıllının haziran ayı boyunca bu vilayeti yeniden işgal etmesiyle daha da kuvvetlenmişti. Sonuçta Azerbaycan hükümeti yanında İran’ın heyecanını yatıştırmak için, dış politikasında Kafkasya Azerbaycancı terimini kullandı’. (Swietochowski, 1988:. 245)

İran’ın resmi diplomatik temsilcileri ‘Azerbaycan’ adına karşı çıkmakla birlikte, İran’ın kuzeyinde bağımsız devletlerin, özellikle de Müslüman devletlerin kurulmasını İran’ın çıkarlarına uygun hesap ediyorlardı.
Belirtelim ki, Kaçar İran devletinin bazı başka devletler gibi uzun süre Azerbaycan Halk Cumhuriyetini tanımak istememesi, ona karşı toprak isteklerinde bulunmasında ve buna Paris Konferansında çaba göstermesi, bir tek müttefikler tarafından Azerbaycan’ın resmen tanınmasından sonra İran’ın Azerbaycan Halk Cumhuriyetini tanıması olgusu, Müsavat hükümetinin kurtuluş yolunu İran’la birlikte görmesi, ülkemizin ‘Özerk Cumhuriyet’ adlandırılması ve diğer konulara İran İslam Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığının Belgeler ve Diplomatik Tarihi Merkezinin yayımladığı ‘Heyet-e Fovgalade- ye Ğefğaziyye’ belgeler toplusunda tam ve açık şekilde verilmiştir. (‘Heyet-e Fovgalade-ye Ğefğaziyye’. Esnad-e mozakerat ve garardadha-yi heyet-e ezamiyy-ye İran be Ğefğaz teht-e serporesti Seyyid Ziyaeddin Tebatebai 1337-1338 (1919-1920). Merkez-e esnad ve tarih-e diplomasi. Be kuşeş Rza Azeri Şehrzayi, Tehran 1378(340 s).)
Paris Barış Konferansına sunduğu memorandumda İran, denile bilir ki, tüm eski Azerbaycan hanlıkları topraklarına iddia ileri sürdü. Fakat zaman ilerleyince İran Azerbaycan Halk Cumhuriyetine karşı toprak iddialarının boşuna olduğunu anladı ve politik gerçekliklerle hesaplaşmak zorunda kaldı.

İran’la AHC arasında ilk diplomatik ilişkiler 1919 yılının ilkbaharında İsmail Han Ziyathanlı’nın* başkanlığında Tahran’a Olağanüstü Misyonun gönderilmesiyle kuruldu. Bu misyon İran hükümetiyle bazı önemli konular üzerinde ilkin görüşmeler yapmış, Azerbaycan Cumhuriyetinin Tahran’da diplomatik temsilciliğin (büyükelçiliğinin), Tebriz’de, İran’ın sınır ve merkezi yerlerinde konsoloslukların açılması konularını görüşmüştü. (Nesipzade, 1993:190)

1338 Yılının Rebiüssani ayının sonları (1919 yılının ocak ayının sonu) Fetheli Han Hoyski hükümeti ilan etti ki, bundan önce adı geçen Adil Hanın kardeşi İsmail Han Ziyathanov’un başkanlığıyla halkın duygularını bildirmek için Tahran’a bir gurup gönderme kararını vermiş. Bununla da o, karşılıklı anlaşma için bir adım atmış bulunuyordu. İsmail Han Ziyathanov aynı yılda, yani 1919 yılının nisan ortalarında Enzeli yoluyla İran’a girdi. Yarı resmi ‘İran’ gazetesi ‘Misafir Bizden’ başlıklı yazıda ‘Kafkasya İslam Milletinin’ temsilcisinin İran’a gelişinden memnunluğunu belirterek (eski dönemlerden Kafkasya ile İran sıkı ilişkide olmuş) yazıyor ki, ‘… bu saygın misafir özellikle bizden, yani karşıdandır ki, İran’da 100 yıldan fazla hükümranlık yapmış, sözün gerçek anlamında İran devletinin ve milletinin temsilcisidir. Bay İsmail Han Ziyathanov soyundandır ve Çar Rusya’sının işgalinden önce Gence’yi yönetmişler’. Dış İşleri Bakanlığı resmileri ile İsmail Han arasında çeşitli alanlarda, özellikle İran vatandaşlarının uğradıkları zararı karşılamak, posta ve ticari alanlardaki sorunların çözümü görüşmelerden başka Doğu Kafkasya Hanlıklarının Azerbaycan olarak adlandırması önemli konulardan birisiydi. (Beyat, 1380: 107-108.)

Bu arada Tahran’da İsmail Han Ziyathanov ve İran Dış İşleri Bakanlığı arasında yapılan görüşmeler, Bakü ortamından uzak olduğu için nispi başarıyla sonuçlandı. Görüşülen konular hakkında bazı anlaşmalar yapıldı ve 4 Haziran 1919 yılında İsmail Han Ziyathanov’la Rus İdaresi başkanı Mötesemil Seltene’nin imzasıyla 14 maddeden oluşan anlaşma projesi imzalandı. Bu anlaşmada Cumhuriyetin (Azerbaycan Halk Cumhuriyetini kastediliyor – S.T.) tanınması konusu veya iki devlet arasında ortak sınırlar konusu görüşülecekti. Daha kesin söylersek, önemli konu iki devlet arasında ticari ilişkilerle ilgili varolan sorunların acilen ortadan kaldırılması ve iki devlet vatandaşlarının geçici olarak hukukunun savunulması konusu görüşüldü.
Fakat, bununla bile işin sonucu onaylanıp kabul aşamasına ulaştığında o da kaldırıldı. Öyle görülüyor ki, Bakü hükümeti bu anlaşmanın dengelenmesi konusundan habersiz olmuş, çünkü Şaban ayının ortalarında Azerbaycan Dış İşleri Bakanlığı İsmail Hanın dönüş zamanını öğrendiğinde belitmiş ki, onun yola çıktığı güne ait bilgisi yok. Bu yüzden de, sonraki aşamalarda Bakü’de bu anlaşmaya ait konu açıldığında (ileride karşılaşacağımız gibi – S.T.) bu konu sonuçsuz kaldı. (Beyat, 1380: 113-114.)

AHC’nin ünlü diplomatik adamlarından olan Adil Han Ziyathanlı hakkında biraz daha geniş bilgi vermeği daha uygun buluyorum.
Azerbaycan’ın 20.y.yıla yetiştirdiği siyaset adamlarından biri de Rus işgaline karşı kahramancasına mücadelede, savaş meydanında öldürülmüş Gence hanı Cavad Hanın torunu, döneminin ünlü aydını, devlet adamı ve diplomatı Adil Han Ziyathanlı’dır. Cavat Han oğlu Hüseyinkulu Hanla birlikte Gence kalesinin duvarları üzerinde öldürüldüğü 1804 yılından 1918 yılına kadar geçen 114 yıl süresinde Rusya Azerbaycan’ı kendi, öz tarihi köklerinden koparmak, onu silah gücüne kurulan imparatorluğun içerisinde eritmek için az iş görmemiştir. Fakat tatlı sözlerin, korkunun ve top tüfeğin tüm çabalarına rağmen, bağımsızlık ruhu hep yaşamış, tarihsel ortam oluşan gibi Azerbaycan halkı kendi sözünü söylemiş.
Adil Han Ziyathanlı 1870-1871’li yıllarda Gence şehrinde doğmuş. İlk eğitimini
Özel hocalardan almış, sonra ise Gence medresesinde okumuş, Moskova Üniversitesi hukuk fakültesini başarıyla bitirmiştir. O, Rus, Fransız, İngiliz ve Fars dillerini mükemmel öğrenmiş. Geniş sosyal ve siyasal çalışmalar yapan Adil Han Ziyathanlı ‘Kafkasya Müslümanları Şurasının’ yedi üyesinden biriydi.

O, kendi hayatıyla ilgili şöyle yazıyor: ‘Kafkasya’da, Gence şehrinde doğdum. İki ağabeyim vardı. Biz üç kardeş babamızın tavsiyelerine uyarak bilim öğrenmeye başladık. Babam her zaman söylerdi: ‘Evlatlarım! Bu dünyada üç şey – dünya malı, ün, şöhret, makam ve hükümet, diğerleri fani. Devamlı mutluluk yoktur. Bu dünyada insana geçici mutluluk vermeye kadir ola bilen varsa, o da saygı, terbiye, bilim ve emektir. Günün birinde olabilir ki, sizin tüm maddi servetiniz elinizden çıksın. Fakat sizin gerçek servetiniz siz varoldukça duracak ve hayatın en zor anlarında size yardım edecek’’.

D.B.Seyidzade ‘Rusya Devlet Dumasında (parlamentosunda) Azerbaycan Milletvekilleri’ kitabının 19, 20.y.yıl süresinde Azerbaycan burjuvası ve onun ideolojisine ait 1.bölümünde şöyle yazıyor: Projenin şıklarının analizi onu belirtiyor ki, tekliflerle birlikte, projeyi hazırlayanların fikrince, – burada ayaların yatıştırılması dışında hem de demokratik fikirler de vardır. A.Ziyathanov Dumada görüşmeler sırasında belirtiyor ki, ‘Müslüman temsilciler projeyi yaparken önlerine siyasal düşüncelerini gerçekleştirme amacı koymamış, tam tersi, bizim derin inancımıza eyalette çıkan dalgaların yatıştırılmasına varacak şıklar yazmamışlar. Bir tek bundan sonra 17 Ekim manifestosu ve herhangi özgürlük hakkında konuşabiliriz. Ne kadar ki, bu kanlı olaylar Damokles kılıcı gibi başımızın üzerinden asılmış hiçbir özgürlük arzulayamayız. Özgürlük Müslümanlara hava gibi gerek’. (Seyidzade, 1991: 24)
Hüseyin Baykara 1905 yılında birinci Rus inkılabının Azerbaycan’a etkisi hakkında şöyle yazıyor: ‘1905 yılının bahar ve yaz aylarında Bakü’de başlatılan milli harekat, Azerbaycan‘ın diğer şehirlerine de yayıldı. Çar yönetiminin yaptığı kısıtlamalara rağmen Gence belediyesine seçimler zamanı 55 temsilci seçilmişti. Bu seçkiler Çar idaresi tarafından onaylanmasa da Türk uyruklu 55 temsilcinin katılımıyla belediyenin toplantısı devam ettiriliyordu’. (Baykara, 1992:110-111)

Gence civarındaki Hacıkent’te yapılan toplantıda Alimerdan Bey Topçubaşov Kafkasya Müslümanları ile Azerbaycan Türklerinin siyasal, toplumsal, belediye, il meclisi, köy yönetimlerinin oluşturulması zaruriliğini açıkladı. Toplantıda karara alındı ki, Gence ilinde ve vilayet merkezinde oluşturulması tasarlanan bağımsız yerli yönetimler hakkında halkı bilgilendirmek için toplantılar yapılsın. Toplantıların yapılması Adil Han Ziyathanlı, Alekber Bey Refibeyov, Alekber Bey Hasmemmedov ve Cihangir Hoyskiy’e söylenildi. Bunun dışında A.Topçubaşov, A.Ziyathanlı ve A.Hasmemmedov’dan oluşan üç kişilik heyet kuruldu. Onlara Gence Belediyesine yapılan seçimleri onaylamak, Müslümanların yerli idarelere seçimindeki yasal kısıtlamalar hakkındaki yasa değiştirilmeyince kadar yeni seçimlerin durdurulması için Rus idarelerinde çalışan yetkili kişilerin önünde girişim yapılması söyleniliyor.

Lenin’in ve onun elemanlarının Azerbaycan’ı işgal etmek, Bakü petrolünü yeniden ele geçirmek hakkında planlar yaptığı bir zamanda Adil han Ziyathanlı Azerbaycan’ın Rus halkına, sömürgecilik hastalığına yakalanmayan Rus halkına genelleme yaparak yazıyordu: ‘Maalesef ki, biz Azerbaycan Türkleri üzerinde asillik ve insani simaları eksik olmayan ve Lev Tolstoy’lar ve diğerlerini yetiştiren gerçek Rus milletini içerimizde görmemişiz ve o millet ki, bağımsız Azerbaycan devletiyle zamanında uluslar arası onunla ticari, ekonomi ve diğer alanlarda ilişkiler onarılacaktır’.

Adil Han Ziyathanlı 1918 yılında devlet idarelerinde ve okullarımızda kendi ana dilimizin kullanılmamasına itiraz belirtisi olarak yazıyordu: ‘Mahalli mahkeme idarelerimizde öz ana dilimiz kullanılmıyordu. Oradaki yargıçlar dilimizi bilmiyorlardı ve bilmek bile istemiyorlardı ve kendi hukukçularımızdan da mahkemelerimizde yargıç tayin etmiyorlardı… Türk dilimiz tüm okullarımızdan kapı dışı edilmişti. Resmiyete uymak hayaliyle Türk yavrularına ancak haftada bir kez ders okumak izni veriliyordu ki, bu ders de ancak öğrencilerin yorgun ve hevessiz zamana bırakılmıştı. İnsana karşı bundan fazla da ihanet ve zulüm olur mu ki, milletin ana dilinde eğitim almasını engellesinler. Bir milletin birinci ve yüce nimeti ve onuru onun dilidir. Onu dilinden yoksun bırakmak onu öldürmek demek’.

Dünya savaş tarihinde kendine özgün yer alan ve her zaman Müslümanların ve Türklerin yardımına yetişen Osmanlı Ordusunun (hazırda bu işi Türkiye Cumhuriyetinin askeri onurla yapıyor – S.T.) Bakü’ye gelişiyle ilgili belirtiyor ki, Devleti Aliye–yi Osmaniye ricamızı kabul edip hemen bir ordu kuvvetini Azerbaycan’a gönderdi ve bu ordu haziran ayı başlarında, 1918 yılında Azerbaycan’a girdi. Kısa bir zaman süresinde Osmanlı Türkleri ve Azerbaycan Türkleri birleşip süren kargaşayı yatıştırmakla ülkemizi de Bolşevik ve Ermenilerden kurtardı. Türk kumandanlığı önce Gence şehrini kendilerine idari merkez yapma kararını verdi. O Gence’yi Bolşevikler onun işgaline sonsuz bir hevesle hazırlanıyorlardı. Fakat Gence’liler bütün güçleriyle orduyu korudular ve savundular. Gence şehrinin sıkı durması hem de Şemkir çarpışmasında Bolşevikleri önlemekle Türk ordusunun işini ve askeri harekatını bir o kadar kolaylaştırmış… Türkler Bakü’nün alınmasıyla uğraşırken, Andronik zaman kollayıp Karabağ’da Müslümanlara istediği işkenceyi yaptı. Kuşatılmış Karabağ Müslümanlarının durunu o kadar kötüleşmişti ki, hatta o zavallılara tatlı su içmek bile haram olmuştu. Bu nedenden Müslümanlar tuzlu su içer olmuşlar. Türkler Bakü’yü aldıktan sonra bütün dikkatini Karabağ’a yöneltip orayı kuşatmadan kurtardılar. Türkler Karabağ ve Zengezur illerini daha erken kurtarırlardı, fakat müttefik ordunun buraya gelmesi Türklere Karabağ ilinin tümüyle kurtarma fırsatı vermedi.
Bakü’ye girmiş ordu kumandanı, general Thomson Andronik’e şu içerikte bir telgraf çekti: ‘Verilen bilgilere göre, Ermeniler Karabağ’da Müslümanlara karşı işkenceler yapıyorlar. Ben müttefik ordunun temsilcisi gibi belirtiyorum ki, Ermenilere söyleyiniz ki, oturdukları yerlerde oturup disiplinsizlik yapmasınlar. Eğer benim bu hükmümü yapmayıp yine de karışıklık çıkarılsa, o zaman bütün sorumluluğu siz taşıyacaksınız. Rica ediyorum bu telgraf size ulaştığında cevabını bildiriniz’.

A.Ziyathanlı Ermenilerin 1918 yılında Bakü’de yaptıkları mart olaylarıyla ilgili şöyle yazıyor: ‘Bakü’de on bin Azerbaycan başkentinin yardımsız halkının kanı açıldı. Maalesef ki, bu kanlı trajedide başıbozuk Rus askerleri nedense birden bire çevrilip Bolşevik oldular. O zaman demokrasinin büyük ilkelerini kendilerine slogan yapan cenapları nerede idi ki, başkentimizin sokakları işçi cesetleriyle dolmuştu. Aşikardır ki, Ermeni ordusu Bolşevik adını ve bayrağını kullanarak, milli düşmanlık üzerinden Müslümanlara kurşun sıkmıştı… Mart olaylarının yıldönümüyle ilgili martın 18(31)’de bütün millet matem tutarak şehit olan baba, ana, kardeşlerinin ve henüz diriyken çivilemiş küçücük bebeklerin ruhuna fatiha okudular’.

Uluslararası ortamdaki karışıklık ve çelişki Azerbaycan Halk Cumhuriyeti hükümetinden çok atik dış politika kullanmasını istiyordu. Onun dış politikasının önemli yönlerini Azerbaycan’ın bağımsızlığını korumak ve geliştirmek oluşturuyordu. Bu amaçla o, devlet yapısında Dış İşleri Bakanlığının kurulmasına ve onun işinin mükemmelleştirilmesine önem veriyordu.

A.Ziyathanlı bir süre AHC’nın Dış İşleri Bakanının yerine çalışmış. 14 Nisan 1919 yılında Nesip Bey Yusifbeyli AHC’nın dördüncü hükümetinde Mehemmet Yusif Ceferov’a Dış İşleri bakanı, Adil Han Ziyathanlı’ya ise onun yardımcısı görevi verilmişti. Adil Han Ziyathanlı bu görevde 1919 yılının ağustos ayına kadar çalışmış.
Önkafkasya cumhuriyetleri arasında özellikle de Azerbaycan’la Ermenistan arasında en zor sorun toprak ve sınır konusuydu. İngiliz generali Denikin’le Azerbaycan’ın Kuban’dakı temsilcisi Rüstembeyov’un görüşünü organize etti. Görüşmeye katılan Briggs Denikin’e ve Rüstembeyov aracılığıyla AHC hükümetine teklif yapıyor ki, diplomatik temsilcilikler açsınlar. General Denikin yanıt veriyor ki, ‘Azerbaycan’la diplomatik temsilcilik alış verişine karşı çıkmıyor’. Denikin’in ‘Ben Sizin halkın ve hükümetinin Rusya’yaya yaklaşımını bilmek istiyorum’ sözlerine yanıt olarak C.Rüstembeyov : ‘…Biz Rusya ile ilişkileri kesmiyoruz ve eğer Rusya’nın her hangi yetkili, herkes tarafından tanıdık demokratik halk kurumu olursa, umarım, benim halkım oraya gider, oraya katılır ve kendi kaderini belirlemek hukukunu beyan eder…’. (Köçerli. , 2002: 270-271)

 

Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin yönetimi zaman itibariyle büyük bir dönemi kapsamasa da, 20. yüzyıl Azerbaycan tarihinde özel yer tutuyor. Dönemin isteği ve milli yararımız uğruna oluşturulan cumhuriyet milli servetlerimiz üzerinde yüce yönetim hukuku elde etmekle halkımızın uluslararası alemde tanınması yolunda da önemli adımlar attı. 20.y.y’ın ilk yılarından Çarizmin zülüm yükünü kendi omuzlarında taşımak zorunda kalmış bir halk, 1918 yılının 28 Mayısında milli bağımsızlığını ilan etti. Bağımsız iç ve dış politika yürütmek imkanı elde etmiş oldu. Mehmet Emin Resulzade ve onun yandaşları kısa bir zamanda yurdumuzun bağımsız bir ülke gibi dış dünyada tanınması hiç de kolay yolla olmuyordu, önlerine çok zor engeller çıkıyordu. Bu engellerin oluşmasında sömürgeci devletlerle birlikte halkımıza düşman olmuş Ermeni Taşnakları da az önem taşımadılar. - az.7

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir