TBMM Genel Kurulunda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, toplumda kendisiyle hemfikir olmayan öylesi bir hesapla yüzde 50 nitelikliyi temsil eden milletvekillerinin yoğun protestosu altında partisinin meclis çoğunluğu ve yargıdaki etkinliğinden istifade, temelini din örgüsüyle dokuduğu Ortadoğu politikasını konuşuyor.
“Türkiye olarak bundan sonra Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz” ya da,”Zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa,yeni bir Ortadoğu iddiası da var”diyor.
İleri de gidiyor,”Kim ne derse desin,bu düzenin öncüsü de, sözcüsü de Türkiye olacaktır”deyince,vatandaşın da “Hangi düzen? Neyin sözcüsü olunacak?”sorularını sorgulaması gerekiyor…
*
Atatürk Devriminden yükselen Türkiye Cumhuriyeti evren bilgisi karşısında sonsuz,yaratıcı ve bilge Tanrı tasavvurunda insanın yetkinliğini ve enginliğini savunuyor.
Bu savunu çağdaşlıktır -nitekim bugün,bilgi ve iletişimin dünya çapındaki ağı insanı yerelinden alıyor,küreselleştiriyor ve entellektüel sermayesini alabildiğine özgür,bütün üretim faktörlerinin önüne geçiriyor.
Hükümetler girdisi-çıktısı bilgi olan ve her an değişen dünyada daha çok bilgi üretmek ve kullandırmak üzere şeffaf,verimli ve hep daha kaliteyi hedefliyor.
*
İnsanın yetkinliğinden yükselen küreselleşme bir noktadan itibaren doğal olarak kendi varlığını daha ilerilere götürmeyi teminen kimilerini de güdüyor.
Bilgi ve iletişimin dünya çapında bilgi ağından geriye düşen Türkiye ve İslam ülkelerinin payına İslamın alternatif olması hayali düşürülmüş ya da düşmüştür,o hayali yeniden yorumlamak bedbahtlığı güdülenme nedeni oluyor.
Bireysel ve toplumsal hafızayı zayıflatan duygular,arzu ve ihtiraslardan hareketle bireyler hissen,fikren,fiilen zarar görmelerine yönelik yalan,tezvir,aldatma ve sansasyon içeren bilgi,haber,polemik,sahte hayatlar,oyunlarla bombardımana tabi tutuluyor ve zayıflatılıyor.
Birey tümü evrenle sınırlı adı ve vasfı konulmuşa tüme-varımcı yöntemlerle yöneltiliyor ve eğitiliyor-bu suretle,algısı,düşünmesi,uygulaması ve sorumluluğu daraltılırken önyargıya ya da adı evren olan put’a köle olunuyor,özgürlük tükeniyor…
*
Türkiye ve İslam ülkelerinde AKP iktidarıyla yükümlenilen İslamın alternatif olması hayali,İslam ülkelerinde geri kalmanın biricik nedeninin İslam’ın kutsal kitabının ilkelerinden uzaklaşılması olduğuna dair inanıştan geliyor.
Osmanlı’da Sultan Abdülhamid’in pan-islamist resmi ideolojisi tüm islam coğrafyasında gizliden gizliye eğitim ve sağlık alanlarından genişleyerek sivil toplumdan giderek kamusal ya da özel yönetimlere genişliyor.
İnsanlar İslama,Allah’ın birliğine inanmaya ve Allah’ın hükmünden başka hüküm tanımamaya çağrılıyor-ki,müslüman olmanın sırrı bu illiyeti kurmaya dayandırılıyor…
*
O iş süre-dursun Osmanlı Mebusan Meclisinin İtilaf devletlerince kapatılması ardından bağımsızlık yolunda 23 Nisan 1920’de ulusal egemenliği savunan yeni bir devletin ilanı için TBMM’nin açılması ardından,Büyük Atatürk’ün dünyaya nesnel bakışı güncelleştiren,bilim ve aklı tek rehber yapan Cumhuriyet Devrimleri;
İslamın alternatif olması hayalindeki pan islamistlerin giderek büyüttükleri rövanşist duygularıyla -işte, karşı-karşıyadır.
*
Bunlar,Türkiye Cumhuriyetinin İslamı en fazla eda eden Kur’an,Sünnet ve Şeriat yolunda tasavvufu ve tarikatleri yasakladığına inanıyor.
İngiliz İslam birliğini parçalamak için Osmanlı İslam devletini ve Hilafeti yıkmış yerine Türkiye Cumhuriyetini desteklemiştir, diyorlar.
Ehl-i Sünnet müslümanlığının hak yol olduğuna,bunun dışındaki-mesela,Atatürkçü ilahiyatçıların bâtıl olduklarına ve onların ehl-i sünnet imamları,uleması,fukahası ve evliyasına dair düşüncelerini kafirlik sayıyorlar.
Tarikatleri kapatanları İslamı ve Ümmetinin yıkıcısı kabul ediyorlar,tarikat büyüklerinin İslam büyüğü olduklarına ve tebliğ göreviyle Allah,Kuran ve Sünnet’le insanlığı iman ve ahlak ile zenginleştirdiklerine inanılmasını istiyorlar.
O nedenle 23 Nisan 1920’den itibaren Atatürk devrimlerinden gelişen Türkiye’nin yakın tarihinin,İstiklâl Mahkemeleri,CHP’nin tek parti iktidarında yaptığı bütün değişikliklerin,
camilerin,mescidlerin,medreselerin,tekkelerin yıkılmasının yargılanması,müslümanın önünü kesmek için yapıldığına inanılan Dil devrimi ve tüm devrimlerin çöpe atılması ve zulme uğrayan mağdurların haklarının iadesi talebindedirler.
Üstelik tarihsel ve sosyolojik olarak Türkiye kaynaklı ve temsil ettikleri anlayış nedeniyle evrensel oldukları savında siyasetlerini bu temelden yükseltiyorlar…
*
Bu yüzden bilgi ve iletişimin dünya çapındaki ağının lideri ABD Siyonizmi, Büyük Orta Doğu ve Medeniyetler İttifakı Projeleri doğrultusunda İslami hilafetin temsilcisi Osmanlı’nın ardından oluşan devlet yapılanmalarında -işbu, islam vizyonunun siyaset ve sosyo-kültürel yapıların biricik belirleyeni olmaları için devrededir.
Köhne yargıları ve iktidar olmak hırslarından yakaladığı cemaatler,siyasal uzantı ve türevleriyle Ortadoğu’da Arap Baharı ile islamcı burjuvazi ve sermaye birikimi oluşturma ve bunları küresel ekonomiye entegre etme,hem de İslamın dünyada mal ve hizmetin ya da sermayenin önündeki -mesela, islami cihad gibi itikadî kimi engelinin ortadan kaldırılması amaçlanıyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun,”Zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa,yeni bir Ortadoğu iddiası da var” ifadesi bu anlama geliyor…
*
Ne ki,Türkiye kaynaklı oldukları iddiasıyla Emevi yanlışına düşüyorlar.
Emevi Devleti,İslam devleti olmaktan ziyade bir Arap devletiydi-o nedenle,Müslüman Araplar ile Arap olmayan Müslümanları birbirinden ayırır,Arap olmayan Müslümanlara Mevalı derler ve siyasetleri “Ben sünniyim,sen Şii” ayrımcılığına dayanırdı -o yüzden de,bu siyaset yıkılmalarının en önemli etkeni olmuştu!
*
Ahmet Davutoğlu’nun”Türkiye olarak bundan sonra Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz.Kim ne derse desin,bu düzenin öncüsü de, sözcüsü de Türkiye olacaktır” ifadesiyle götürdüğü dış politika iddiasını da sonuçları itibariyle bu çerçevede görmek gerekiyor.
Davutoğlu’nun yönetiminde Türk Dış politikasının İslam ülkeleriyle ilgisinin mensup oldukları mezheplere göre şekillendiği görülüyor.
AKP iktidarıyla İslamın alternatif olması hayalinde pan islamist yeni Osmanlıcıların mezhep taassubuna dayalı dış politikasıyla Şii İslam ülkelerine düşmanca tavrı ve bu tavra Irak,Suriye,İran’ın karşılıkları giderek birbirine düşman komşu ülkeler coğrafyası oluşturuyor.
İslam ülkelerinde hem içerde hem komşularla mezhepler esasında düşmanlık peydahlanıyor,ayrışılıyor ve bütünüyle ABD Siyonizminin güdümüne giriliyor.
O kadar da değil!Türkiye’de bu yanlış politikayı çok rahat kullanabilir Kürt hareketi özerklik iddiasında pekişirken,Türk Alevileri mezhepsel ayrışmadan haklı olarak rahatsızlık duyuyor,topluca mütedeyyin ve lâik Türk halkı dehşete düşüyor.
*
Ey Bayım,bak! Senin dinin için Mustafa Kemal,”Bir dinin tabii olması için akla,fenne,ilme ve mantığa uygun olması lazımdır”diyor!
29.4.2012
Bir yanıt yazın