Bugün TBMM’nin açılışının kutlanmasına vesile olan 23 Nisan Millî Bayramı ile 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasının kutlandığı Hâkimiyet-i Milliye Bayramının,1935’te birleştirilmesiyle oluşturulan Hakimiyet-i Milliye Bayramı ve 1927’de Himaye-i Etfal Cemiyetinin ilan ettiği Çocuk Bayramının kendiliğinden birleşmesiyle oluşan 23 Nisan Millî Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı ya da 12 Eylül 1980 darbesiyle adı konan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıdır.
*
Bu muhteşem bayramı kutlamaya hazırlanırken Başbakan Erdoğan Katar’da BM 13.Ticaret ve Kalkınma Konferansında konuşuyor.
“Bugün Suriye’nin kentlerinde,sokaklarında katledilen masum yavrular,Suriyelilerin olduğu kadar yüreğinde merhamet taşıyan her insanın çocuğudur ve sorundur”derken- doğrusu,beni inandıramıyor…
*
Bakınız-mesela,Başbakan Erdoğan Katar’da düzenlenen konferans öncesi İstanbul’da bölgesel sorunları,Kürtleri ve terörle mücadeleyi Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ve Irak’lı Sünni Lider Tarık el Haşimi ile görüşüyor-lütfen,dilediği ile görüşür,demeyiniz! Irak Ortadoğu değişim sürecinde Sünni-Şii-Kürt mücadelesinde bölünmeye giden yolun başında bulunuyor!
Ortadoğu gelişmelerden ve Irak’tan bahis açabilmek için önce genel tablonun çizilmesi gerekiyor…
*
Ekonomik ve siyasi etki gücü tartışılan ABD’ye karşı Rusya ve Çin’in dolara dayalı ekonomi sisteminin yerine geçecek bir ekonomi sistemiyle küresel güç olmak hedefi,
zengin kaynaklarıyla Arap-İslam coğrafyasını rekabet arenasına çevirmiştir.
Bu arenada ABD İran’ı nükleer teknolojisinden vazgeçirmek için BM ekonomik ve siyasi yaptırımlarından daha etkilisini,yaptırımların ancak bölge ülkeleri ve komşular işbirliğiyle etkili olacağı öngörüsünü de yürütüyor.
Bölge ülkelerinin siyasi rejimlerine müdahale yolu açılmıştır,yıllarca yasaklı islamcı sivil toplum örgütleri ülkelerinin rejimlerini orduları,polis güçleri desteğiyle islami liberalizme dönüştürürken- bugün göründüğü kadarıyla,ülkeler etnik ve mezhepsel temelde çözülüyor ve istikrarsızlığa sevkediliyor.
Bu suretle islamcı hareketlerin yönetiminde küçültülen ülkeler hem ekonomi,kalkınma ve teknoloji ihtiyaçları sorumluluklarıyla tam kontrole alınıyor hem de demokratikleşmeyle standartların yükselmesi,ekonomilerin kalkınmasıyla küresel piyasaların gelişmesine entegre ediliyorlar.
Demokratikleşmenin İran’a yansımasıyla rejim değişikliği umulmuştur -hiç değilse,İran’ın tecrit edilmesi planı işliyor…
Öte yanda da İran’ın nükleer programı bahanesiyle Avrupa-Atlantik bölgesinde Avrupa’ya,Türkiye’ye,Körfez’de Arap ülkelerine, Kuzey Kore’nin olası füze saldırılarına karşı da Asya-Pasifik’te Füze Kalkanı Savunma Sistemleri konuşlandırılıyor, Rusya ve Çin toprakları kuşatılırken,ABD hem teknolojik bilgi ve sermayesinde alabildiğine tekelleşmenin hem de küresel kaynakların egemeni kalmak isteğini sürüklüyor.
ABD’nin bölgede en önde gelen partnerinin pan islamist Türkiye olduğunu söylerlerse de-siz,inanmayınız!
*
Arap-İslam ülkelerini etnik ve mezhepsel temelde çözmeye devam etmek ve onları istikrarsızlığa sevketmek projesi ABD işgalinin tetiklediği dinamiklerle bugün Irak’ta da sürdürülüyor.
ABD’nin oluşturduğu yapıda etnik-mezhepsel ayrımlara yapılan vurgu federal yapının en zayıf yanıdır,giderek Irak’ın tek bir kimlik etrafında bütünleşmesini zorluyor.
Osmanlı’dan beri ülkenin yönetiminde olan ve ABD işgali sırasında El Kaide etkisiyle radikalleşen Sünni azınlık ile işgal sırasında kazanımlarını korumanın peşinde gerekirse ülkenin üçe bölünmesini dahi kabul eden Şii ve Kürt grupları giderek ayrışıyor.
Irak’ı bir arada tutan iç dinamikler bir-bir tükenirken her bir grup Irak’ın geleceğini dış dinamiklerde arıyor!
*
Türkiye Irak’ı birlikte tutan unsurların dağılmasıyla oluşacak istikrarsızlık unsurları,çevreye yayılabilir çatışma riski ve Kürtlerin konumuyla yakından ilgilidir.
Önce olası bağımsız Kürt devletinin milliyetçi ve ayrılıkçı etkilerinin Türkiye Kürtlerine sirayet etmesiyle asimetrik tehdit karşısındadır.
Çünkü Irak merkezi hükümetinin Kürt bölgesinin tartışmalı bölgeleri,Petrol Yasası ve Kerkük gibi giderek ağırlaşan sorunlarını çözeceğine-üstelik,Irak’ın toprak bütünlüğüne ve geleceğine tükettiği inancıyla bağımsız devlet gibi davranan Mesud Barzani liderliğinde Kürt yönetimi,Türkiye ile düştüğü herhangi bir ihtilafta sorumluluğu merkezi Irak’a yıkıyor bir yandan da çeşitli ülkeleri arkasına alarak diplomatik gücünü arttıran bir politika takip ediyor.
Bu asimetrik tehdite rağmen Türk dış politikası ne merkezi Irak ne de diğer ülkeler nezdinde diplomatik bir kazanım sağlamış değildir.
İşte Mesud Barzani son ABD ziyaretinde Başkan Obama’ya,Kürtlerin bağımsızlığını ilan etme sürecini başlatacağını söyleyebiliyor!
Toplumun her kesimini kapsayan insan haklarını ön planda tutan demokratik bir Kürt Anayasası hazırlanacağı,bağımsızlık için sandığa gidileceği ve sandıktan büyük olasılıkla çıkan kararla Kürdistan’a bağlı Kerkük ve Musul’un Arap,Türkmen ve Kürtlerin eşit temsilinde federal bir yapıya kavuşturulacağını konuşuyor…
Ya da Irak,Kürt Yönetimi,Türkiye,ABD arasında kurulan terörle mücadele mekanizmasında bir arpa boyu yol alınmamıştır.
Ya da PKK bir taraftan bölgedeki güç boşluğunu diğer taraftan ABD’nin Kürt müttefiklerini karşısına almamasını kullanıyor,Kuzey Irak’ı toparlanma ve Türkiye’ye operasyonlar yapma yeri olarak kullanıyor…
*
Başbakan Erdoğan’la görüşmesinde Mesud Barzani bir kere daha PKK’ya silah çağının geride kaldığı,silah ve savaşta ısrar ederse sonucuna katlanacağını,PKK’nın Kuzey Irak’ta hüküm süremeyeceğini teyid ediyor!
Bu Erdoğan’ın, bu güne dek cemaatin Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği islami sermayenin Türkiye kontaklarına bağlılılığından hareketle yakın geleceğin bağımsız Kürt Devletini selamlaması ve müştereken terörle mücadelede muhtemel başarısını kutladığı anlamına mı geliyor?
Ya da asimetrik tehditin sürmesi ve coğrafyanın tüm ülkelerinde ayrışmaların sürmesine rağmen Türkiye’nin bu tehdit ve ayrışma tehlikesinden muaf tutulması gibi bir anlamsızlığa mı işaret ediyor?
*
Başbakan Erdoğan Irak’ta müslümanları mezhepleri çerçevesinde karşı karşıya getirmek faaliyetlerinin içinde kimi örgütlerin Şii ve Sünni Müslümanları çatıştırmak için çeşitli kentlerde ortak yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi ile de görüşüyor.
Türkiye’nin bağımsız bir Kürt devleti riski almasından sonra Tarık El Haşimi’ye verdiği destekle Irak’ın bekasına aykırı Sünni/Şii çatışmasını körüklemesinin de bir anlamı bulunmuyor.
Ne yani? Erdoğan’ın hem Kürt Lider Barzani hem Sünni Lider El Haşimi ile ortaklığının Irak hükümetinde koalisyon ortakları arasında bir kriz tetiklemek,Şii Başbakan Maliki’yi devirmek-bu suretle Irak toprak bütünlüğünü sağlamak olduğu gibi naif bir inançta olmak mı gerekiyor!
Diğer unsur Saddam rejiminin devrilmesi ardından ülkenin tüm kurumlarının yetkilerini üzerinde toplayan Şii Başbakan Nuri El Maliki,”Erdoğan Irak’ın iç işlerine karışıyor.Bu politikaları sürdürme konusunda ısrarcı olmak,Türkiye’yi bölgedeki herkes için düşman bir devlet haline getiriyor”diyor.
*
Başbakan Erdoğan,”Irak’ta bölünme endişeniz var mı”sorusuna,”Öyle bir temennimiz yok.Çünkü bizim başından beri Irak’a yönelik hedefimiz,arzumuz,Irak’ın toprak bütünlüğüdür”diyor!
Bu politikayla bunun deveye hendek atlatmak ya da bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı gününde ulusal istikrarsızlığa nedenle halkını her türlü ulusal açmaza götüren Başbakan Erdoğan’ın Katar Konferansında,”Fok balıklarını,nesli tükenen balinaları,yağmur ormanlarını kendisine dert edinen küresel vicdanın,artık Kabil’de,Gazze’de,
Mogadişu’da,Bağdat’ta,Hama ve Humus’ta ölen çocukları da görmesi ve o acıyı hissetmesi kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir”söylemi içinin bomboş olduğu anlamına geliyor.
Ele veriyor talkını kendi yutuyor salkımı!
23.Nisan.2012
Bir yanıt yazın