Rumların yıllardır hayalini kurdukları ve Türkiye’yi dize getireceklerine inandıkları 1 Temmuz 2012 tarihi yaklaşıyor. Neredeyse 2 ay kaldı AB Dönem Başkanı olmalarına.
Rumlarda,- büyük boyutlarda- bu dönem içinde arkalarına diğer 26 AB üyesi ülkeyi de alacakları ve Türkiye’ye istediklerini yaptıracakları inancı hakim.
AB komisyonlarında ve Avrupa Parlamentosunda Kıbrıs ile ilgili her tür kararı çıkarttırabileceklerine inanıyorlar.
Hatta AB’nin politik gücü ile adada yasal olarak varlığını sürdüren Türk Silahlı Kuvvetlerini bile dışarı atabileceklerine ve aynen 1974 öncesinde olduğu gibi adanın tümüne kayıtsız şartsız hakim olabileceklerine inanıyorlar.
Ama gözüken köy kılavuz istemiyor. Bu dönemin Rumlar için çok sıkıntılı geçeceği kesin.
Türkiye’nin “Yarım devlet” tanımı ve “bir adayı bütünüyle temsil etmeyen bir yönetimin tüm AB’yi nasıl temsil edeceği” söylemlerine ilaveten Rum Yönetiminin AB kararlarını dikkate almadan Chariot adlı Rus yapımı silah yüklü bir gemiyi serbest bırakarak Suriye’ye gitmesine izin vermesinin başlarını iyice ağrıtacağı gün gibi ortada.
Başkanlıkları döneminde bir başka sıkıntıyı da Kıbrıs Müzakereleri konusunda yaşayacaklar.
BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Rum tarafının çoklu zirveye olan isteksizliğini dikkat alarak, böyle bir toplantının başarısızlıkla sonuçlanacağı düşüncesiyle zirve çağrısı yapmaktan vazgeçmesi, müzakerelerin kilitlenmesine ve Kıbrıs sorununun da Rumların hiç hoşlanmayacağı bir başka mecraya girmesine yol açacak.
Bu hafta Cuma günü yapılacak Eroğlu-Downer görüşmesinin ardından Kıbrıs Türk Tarafı yeni stratejisini belirleyecek.
Bu yeni stratejinin Rum tarafının hoşuna gitmeyeceği apaçık ortada.
“Çok Taraflı Toplantı” çağrısı yapılmazsa müzakerelere devam edilmesinin bir manası olmayacağı, her hâlükârda da Rum Tarafının AB Dönem başkanlığını devralacağı 1 Temmuz 2012 tarihten itibaren müzakere sürecinin devam ettirilmeyeceği de zaten aylar önce açıklanmıştı.
Cuma günü yapılacak Eroğlu-Downer görüşmesinde Türk talepleri yerine getirilmezse bu süreç başlayacak.
Süreç ile birlikte Rumların sıkıntılı günleri ve kabuslu geceleri de…
Rumların İsrail ile işbirliği içine girerek anlaşmalar yapması nedeni ile başta Filistin olmak üzere tüm Arap ülkeleri ile ilişkileri asgari düzeye inmiş durumda.
Güçlü Türk diplomasisinin bu gerçeği kullanacağı ve devreye girerek İslam İşbirliği Teşkilatını (İİT) ve üyelerini KTC lehinde davranışlar içine girmeye teşvik edeceği kesin.
Somali ve onun gibi Afrika’da Türkiye’nin alt yapı yardımını esirgemediği ve ilişkilerin en yüksek düzeyde tutulduğu ülkelerin KKTC ile ilgili yeni adımlar atması, insanlığın yüz karası ambargoların kırılması ve kaldırılması açısından bir başlangıcı tetikleyebilir.
Türkiye’nin yapıcı girişimleri sonucunda bir müddettir İİT üyesi ülkeler ile Ticaret zaten başlamış durumda.
Bunu büyük bir olasılıkla yeni gelişmeler ve yeni açılımlar takip edecek.
Ban Ki Moon’un aldığı “Çok Taraflı Toplantı” yapmama kararı gerçekte Rum Yönetiminin dar görüşlülüğünü ve sığ dış politikasını ortaya koyuyor. Rumlar “Çok taraflı Toplantı”ya karşı çıkmalarının yanlış bir strateji olduğunun farkına vardıklarında çok geç olduğunu daha 2012 bitmeden anlayacaklar.
“Çok Taraflı Toplantı”yı reddetmeleri, 15 Temmuz 1974’de adayı tümden ele geçirmek için yaptıkları darbenin aynı sonucunu getirecek ve bunu anladıkları vakit de çoktan iş işten geçmiş olacak. Bu sefer adanın kuzeyi, bir daha geri dönmeleri mümkün olmayacak şekilde ellerinden tümden gidecek ve Rumların kuzeye geri dönme hayali müzakerelerin tozlu sayfalarına gömülecek.
Ata ATUN
ata.atun@atun.com
23 Nisan 2012
Bir yanıt yazın