- Sümela Manastırı by Ata ATUN
Pazartesi ve Salı günü Trabzon’daki Karadeniz Teknik Üniversitesi Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi’nin düzenlediği “Türk Deniz Tarihi IV” konferansına katıldım, konuşmacı olarak.
Sunduğum bildiri “20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatından Sonra KKTC’ye Yerleşen Karadenizli Tekne Yapımcıları” konusunu içermekteydi.
Sözlü Tarihe dayalı olarak hazırlanan bu akademik bildirinin, konferansın başında tüm katılımcılara dağıtılan bildiri kitabında da 1. sıraya konması beni çok gururlandırdı.
Trabzon’a ve Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne (KTÜ) hayran kaldım.
Sırtı bir tepeye, etekleri de denize kadar uzanan bir arazi üzerine kurulmuş olan KTÜ, hemen şehrin yanı başında, batı tarafındaydı.
Üniversiteden şehir merkezine gidiş minibüsle sadece 1.50 TL. Dakika başında bir taşıt öğrencileri ve üniversitedeki görevlileri şehre götürüp getirmek için hizmet vermekte.
Çok geniş bir alana yayılmış olan kampüste hemen hemen her fakülte var.
KTÜ 57 sene evvel kurulmuş ve bu güne değin 155 bin mezun vermiş. Bu sayı nüfusumuzun yarısından da fazla.
Kaldığım misafirhanenin 5 yıldızlı otelden hiç farkı yoktu. Binalar yepyeni, pırıl pırıl ve son derece modern döşenmiş.
Kampüsün içinde şelale bile vardı.
Yapay mı, gerçek mi anlamak zor. Tek bildiğim gürül gürül akmakta olduğu.
Konferansın organizasyonu da şöhretlerine uygun olarak mükemmeldi.
Trabzon ise bir başka harika.
5.5 saatlik bir otobüs yolculuğu ile Samsuna gidip Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı iskeleyi ve temsili Bandırma gemisini gördüm, hem de fırsat bu fırsat yol üzerindeki Ordu ve Giresun’u.
Beni asıl etkileyen Trabzon’un merkezindeki Osmanlı döneminden kalan Arasta (çarşı) ile şehrin dışındaki doğal güzellik oldu.
Arasta’nın güzelliğinden ve çekiciliğinden kendimi kaybettim diyebilirim.
El yapımı, yöresel imal edilmiş ürünlerle, evlerde özenen bezene yapılmış gıda maddelerini satan onlarca, tarihi güzelliklerinden hiçbir şey yitirmemiş dükkan vardı daracık, Arnavut kaldırımı kaplı sokakların içinde. Zaten tarihe aşığım, hemen yüzyıllarca geri gittim o tarih kokulu sokakların içinde.
Ben bu güne değin hiç bu kadar çok çeşitteki yerel peyniri ve süt ürünlerini bir arada görmemiştim.
Belki de kırk çeşit bal vardı raflarda, en az bir o kadar da peynir…
Bıçak satan bir dükkandan “Sürmene Bıçağı” aldım, daha doğrusu cep çakısı. En ünlüsü Sürmene yapısı olanmış. Rizeli bir arkadaşım tavsiye etmişti bana ve “sakın Sürmene bıçağı almadan Kıbrıs’a gelme” diye de sıkı sıkı tembihlemişti. Dükkan sahibine şaka olsun diye “El yapımı tabanca var mı?” diye sorunca da kahkahayı basmış “eskidendi onlar” diye gülerek yanıtlamıştı beni.
Trabzon’a gidilir de Sümela Manastırı’na gidilmez mi.
Sabah sabah düştük Maçka yollarına. Dağların vadilerin arasından ve çağıl çağıl coşku ile akan derelerin üzerinden geçen bir yoldu.
Nefis bir doğanın içinde aracımız ilerledi. Yeşilin her tonunu görmek mümkün o yolda. Yol boyunca bilmediğim görmediğim tonlarını da gördüm yeşilin. Maçka’dan sonra biraz daha ilerledik ve sonra aracımız uygun bir yere park etti. Bundan sonrasını yayan gitmek gerekiyordu. Müthiş güzellikteki doğanın içindeki patika yoldan tırmanmaya başladık. O yoldan manastırı inşa etmek için gerekli olan taşları, keresteyi, kumu, harcı nasıl taşıdıklarını düşünmek bile istemedim.
Sıkı bir tırmanıştan sonra kartalların yuva yaptıkları bir yere kurulmuş olan manastıra geldik. Manastır anladığım kadarı ile insanlık kadar eski. Hıristiyanlıktan önce de tapınak varmış orada. Doğu Roma İmparatorluğunun kurulması ve İstanbul’un Vatikan gibi Ortodoksların ruhani merkezi (Papalığı) olmasından sonra da hızla yayılan Hıristiyanlar tarafından manastır olarak kullanılmaya başlanmış. Adı da “Meryem Ana” zaten.
Dönüşümüz öğleni bulduğundan yol üzerinde uygun ve güzel bir yerde durup yöresel bir yemek olan “Kuymak” yedik. Tereyağı, mısır ununu ve peyniri hafif ateş üzerinde bir tava içinde karıştırarak yapılan, kalorisi çok yüksek, tadı güzel bir yemek. Bunu yedikten sonra bir hafta yemek yemeseniz aç ve enerjisiz kalmazsınız.
Karadeniz’e gidin. Mutlaka gidin. Görmeye ve sıcak kanlı insanlarını tanımaya değer.
Ata ATUN
ata.atun@atun.com
20 Nisan 2012