İnsani Koridordaki Mayınlar

İnsani Koridordaki Mayınlar
Suriye’de 12 Nisan sabahı başlayan ateşkes ufak ihlallerle işlerken Annan misyonu çerçevesinde aşamalar devreye girmektedir. Halen ülkenin önemli bir kısmında Şam yönetiminin kontrolü bulunmamaktadır. Muhalifler söz verilen silah ve diğer yardımların yeterince ulaştırılmadığını dikkate alarak ateşkes sürecini değerlendirmektedirler. BM Güvenlik Konseyi oybirliği ile, Suriye’ye gözlemciler heyeti gönderme kararı aldı.
Annan’ın “İnsani Koridor” teklifi, Akdeniz’den Türkiye’ye uzanmaktadır. Böylece aylardır savaş ve saldırı altında yaşayan insanların gıda, ilaç ve diğer ihtiyaçları karşılanacaktır. Bir milyon insanın acil yardım beklediği dikkate alındığında böyle bir koridor gerekli olabilir. Koridorun bölgesi ve statüsü konusunda henüz bir mutabakat olmadığı halde kamuoyu gittikçe daha fazla buna hazırlanmaktadır.
Bugün ABD ve AB, Suriye’ye bilfiil müdahaleyi göze alamamaktadır. Rusya, donanmasıyla Akdeniz’de Esat rejimine desteğini sürdürmektedir. Buna karşın BM’de gözlemcilerin gönderilmesi ve Şam yönetiminin uyarılması ile ilgili kararlara karşı çıkmamıştır. Kararda Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne güçlü destek verilmiştir. Bunun yanında Suriye’deki olaylarda binlerce insanın hayatını kaybetmesinden dolayı derin üzüntü duyulduğu mesajı eklenmiştir. Suriyeli yetkililerin yaygın insan hakları ihlallerinin yanısıra silahlı gruplar tarafından yapılan insan hakları ihlalleri de kınanmış, sorumların hesap verecekleri belirtilmiştir. Yani kararda hem nalına hem mıhına vurulmuştur.
Başlangıçta gözlemci misyonundaki görevli sayısı 30 olup sonra 250’ye çıkarılacaktır. Buna göre hükümet ile eylemciler arasında, kimin saldırıda bulunduğu, ateşkes ihlallerinin hangi taraftan geldiği öncelikle tespit edilecek, sonraki kararlar buna göre verilecektir. Bu kararda Rusya’nın etkisi önemlidir. Annan’ın, daha karar görüşülürken “insani koridor”u gündeme getirmesi ilginçtir. Fransa, Esat’a güvenilmez diyerek şimdiden koridorun yerini tespit etmiştir.
Halepçe’deki gaz katliamının benzeri tekrarlanmasın diye 1992’de 36 paralelin kuzeyi, Saddam’ın saldırılarına karşı güvenli bölge ilan edildi. Bölgenin denetimi İncirlik’te üstlenen ABD güçlerine havale edildi. Kullanılan kimyasal gazın ABD’den tescilli ve izinli olarak hangi maksatla Saddam’a ulaştırıldığı ayrı bir konu. Ancak ortada büyük bir katliam varken dünya ve bölge ülkeleri kamuoyunun böyle bir tedbiri can-ı gönülden kabullenmiş olduğunu hatırlayalım. Bugün Irak’ın kuzeyinde fiilen Bağdat’tan kopmuş ve tam bağımsızlık için fırsat kollayan Barzani yönetiminin temelinde bu katliama karşı alınan insani tedbirler bulunmaktadır. Güney Irak’ta Şiilerle meskun bölge için de benzer hikaye sözkonusudur.
Öte yandan Libya’da iç savaş devam ederken BM’in Kaddafi’ye bağlı güçler için uçuşa yasak bölge ilanı da Libya’ya müdahale için gerekçe oluşturmuştur. Bu projenin mimarları da ABD, İngiltere ve Fransa’dır. Bugün için Libya’da durum belirsizdir. Ancak Kaddafi halkını bombalarken hem Kaddafi’nin hem de isyancıların yanında bulunup, isyancılara silah ve moral veren Kaddafi’ye ise isyancıların kimliklerini, yerlerini ulaştıran İngiliz istihbaratını sorgulamaya nedense sıra gelmiyor. Suriye’den uydurma katliam haberleri yayan BBC veya El-Cezire üzerine gidilmediği gibi.
Bu gerçeklere karşın Türkiye açısından gelişmeler bir parça da olsa olumlu istikamete girmiştir. Muhalif eylemciler, bir adım sonrasında kendilerini bekleyen te’dip ve işkenceden endişelidirler. Bu safhada Türkiye’nin de katkısıyla, köprülerin altında çok sular geçtiği dikkate alınarak gelecekteki barış ve huzur Suriyesinin nasıl kurulacağı hesapları yapılmalıdır. Zalim Esad’ı ve rejimini yok sayarak böyle bir işe girişilemeyeceği artık açıktır. Esad’ın Annan planını ve BM Güvenlik Konseyi kararını kabul etmesi bir fırsat olarak değerlendirilerek ilk adımı yine Türkiye atmalıdır.
İlk yaptırımları Türkiye’nin başlattığı gibi şartlar dikkate alınarak öncelikle acil insani ihtiyaçların önündeki engeller, arkasından diğer alanlardaki yaptırımlar hemen kaldırılmalıdır. Yardım bekleyen insanların ihtiyaç duyduğu yiyecek, giyecek ve ilacın nasıl ulaştırılacağını Kilisli ve Antepli tüccarlar Annan’ın veya Fransa’nın koridorcularından çok daha iyi bilmektedir. Bunun altyapısı da, koridoru da, taşıyıcıları da hazırdır. Eksik olan siyasi irade!!!
Türkiye’nin bu resti ile Şam yönetimiyle arasındaki buzlar hızla çözülecektir. Muhalifler silahlarını bırakırken hapistekiler için dahil genel af ilan edilecektir. Suriye’deki azınlık diktatörlüğü yerine adım adım oluşacak katılımcı yönetimin zemini oluşturulacaktır. Esasen Esat bu konuda daha önce girişimde bulunuş ve bir taslak hazırlamıştır. Diğer kesimlerin de mutabık kalacağı çerçevede bu girişimin ilerlemesi için herkes üzerine düşeni yapacaktır. Güvenlik Konseyi ile ABD-Rusya ve bölge ülkelerinin de müdahil olacağı bu süreçte Türkiye denge unsuru olacaktır.
Bu süreçte katılımcı bir rejimin yerleştiği, insan haklarının asgari derecede de olsa geçerli olduğu bir Suriye’nin kuruluşu ve yaşaması elbette kolay olmayacaktır. Ancak bu zor süreç için her türlü fedakarlığı (temel söylemlerden geri atmak dahil) göze almak, “mayınlı koridor”a destek olmaktan çok daha güvenli olacaktır.
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Öncevatan, 17.04.2012
[email protected]

<p>İnsani Koridordaki Mayınlar
Suriye’de 12 Nisan sabahı başlayan ateşkes ufak ihlallerle işlerken Annan misyonu çerçevesinde aşamalar devreye girmektedir. Halen ülkenin önemli bir kısmında Şam yönetiminin kontrolü bulunmamaktadır. Muhalifler söz verilen silah ve diğer yardımların yeterince ulaştırılmadığını dikkate alarak ateşkes sürecini değerlendirmektedirler. BM Güvenlik Konseyi oybirliği ile, Suriye’ye gözlemciler heyeti gönderme kararı aldı. Annan’ın “İnsani Koridor” teklifi, Akdeniz’den Türkiye’ye uzanmaktadır. Böylece aylardır savaş ve saldırı altında yaşayan insanların gıda, ilaç ve diğer ihtiyaçları karşılanacaktır. Bir milyon insanın acil yardım beklediği dikkate alındığında böyle bir koridor gerekli olabilir. Koridorun bölgesi ve statüsü konusunda henüz bir mutabakat olmadığı halde kamuoyu gittikçe daha fazla buna hazırlanmaktadır. Bugün ABD ve AB, Suriye’ye bilfiil müdahaleyi göze alamamaktadır. Rusya, donanmasıyla Akdeniz’de Esat rejimine desteğini sürdürmektedir. Buna karşın BM’de gözlemcilerin gönderilmesi ve Şam yönetiminin uyarılması ile ilgili kararlara karşı çıkmamıştır. Kararda Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne güçlü destek verilmiştir. Bunun yanında Suriye’deki olaylarda binlerce insanın hayatını kaybetmesinden dolayı derin üzüntü duyulduğu mesajı eklenmiştir. Suriyeli yetkililerin yaygın insan hakları ihlallerinin yanısıra silahlı gruplar tarafından yapılan insan hakları ihlalleri de kınanmış, sorumların hesap verecekleri belirtilmiştir. Yani kararda hem nalına hem mıhına vurulmuştur. Başlangıçta gözlemci misyonundaki görevli sayısı 30 olup sonra 250’ye çıkarılacaktır. Buna göre hükümet ile eylemciler arasında, kimin saldırıda bulunduğu, ateşkes ihlallerinin hangi taraftan geldiği öncelikle tespit edilecek, sonraki kararlar buna göre verilecektir. Bu kararda Rusya’nın etkisi önemlidir. Annan’ın, daha karar görüşülürken “insani koridor”u gündeme getirmesi ilginçtir. Fransa, Esat’a güvenilmez diyerek şimdiden koridorun yerini tespit etmiştir. Halepçe’deki gaz katliamının benzeri tekrarlanmasın diye 1992’de 36 paralelin kuzeyi, Saddam’ın saldırılarına karşı güvenli bölge ilan edildi. Bölgenin denetimi İncirlik’te üstlenen ABD güçlerine havale edildi. Kullanılan kimyasal gazın ABD’den tescilli ve izinli olarak hangi maksatla Saddam’a ulaştırıldığı ayrı bir konu. Ancak ortada büyük bir katliam varken dünya ve bölge ülkeleri kamuoyunun böyle bir tedbiri can-ı gönülden kabullenmiş olduğunu hatırlayalım. Bugün Irak’ın kuzeyinde fiilen Bağdat’tan kopmuş ve tam bağımsızlık için fırsat kollayan Barzani yönetiminin temelinde bu katliama karşı alınan insani tedbirler bulunmaktadır. Güney Irak’ta Şiilerle meskun bölge için de benzer hikaye sözkonusudur. Öte yandan Libya’da iç savaş devam ederken BM’in Kaddafi’ye bağlı güçler için uçuşa yasak bölge ilanı da Libya’ya müdahale için gerekçe oluşturmuştur. Bu projenin mimarları da ABD, İngiltere ve Fransa’dır. Bugün için Libya’da durum belirsizdir. Ancak Kaddafi halkını bombalarken hem Kaddafi’nin hem de isyancıların yanında bulunup, isyancılara silah ve moral veren Kaddafi’ye ise isyancıların kimliklerini, yerlerini ulaştıran İngiliz istihbaratını sorgulamaya nedense sıra gelmiyor. Suriye’den uydurma katliam haberleri yayan BBC veya El-Cezire üzerine gidilmediği gibi. Bu gerçeklere karşın Türkiye açısından gelişmeler bir parça da olsa olumlu istikamete girmiştir. Muhalif eylemciler, bir adım sonrasında kendilerini bekleyen te’dip ve işkenceden endişelidirler. Bu safhada Türkiye’nin de katkısıyla, köprülerin altında çok sular geçtiği dikkate alınarak gelecekteki barış ve huzur Suriyesinin nasıl kurulacağı hesapları yapılmalıdır. Zalim Esad’ı ve rejimini yok sayarak böyle bir işe girişilemeyeceği artık açıktır. Esad’ın Annan planını ve BM Güvenlik Konseyi kararını kabul etmesi bir fırsat olarak değerlendirilerek ilk adımı yine Türkiye atmalıdır. İlk yaptırımları Türkiye’nin başlattığı gibi şartlar dikkate alınarak öncelikle acil insani ihtiyaçların önündeki engeller, arkasından diğer alanlardaki yaptırımlar hemen kaldırılmalıdır. Yardım bekleyen insanların ihtiyaç duyduğu yiyecek, giyecek ve ilacın nasıl ulaştırılacağını Kilisli ve Antepli tüccarlar Annan’ın veya Fransa’nın koridorcularından çok daha iyi bilmektedir. Bunun altyapısı da, koridoru da, taşıyıcıları da hazırdır. Eksik olan siyasi irade!!!
Türkiye’nin bu resti ile Şam yönetimiyle arasındaki buzlar hızla çözülecektir. Muhalifler silahlarını bırakırken hapistekiler için dahil genel af ilan edilecektir. Suriye’deki azınlık diktatörlüğü yerine adım adım oluşacak katılımcı yönetimin zemini oluşturulacaktır. Esasen Esat bu konuda daha önce girişimde bulunuş ve bir taslak hazırlamıştır. Diğer kesimlerin de mutabık kalacağı çerçevede bu girişimin ilerlemesi için herkes üzerine düşeni yapacaktır. Güvenlik Konseyi ile ABD-Rusya ve bölge ülkelerinin de müdahil olacağı bu süreçte Türkiye denge unsuru olacaktır. Bu süreçte katılımcı bir rejimin yerleştiği, insan haklarının asgari derecede de olsa geçerli olduğu bir Suriye’nin kuruluşu ve yaşaması elbette kolay olmayacaktır. Ancak bu zor süreç için her türlü fedakarlığı (temel söylemlerden geri atmak dahil) göze almak, “mayınlı koridor”a destek olmaktan çok daha güvenli olacaktır.
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Öncevatan, 17.04.2012
alaeddinyalcinkaya@gmail.com</p> - syria 1034467 640

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir