BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üye ülkesi ve Almanya’nın,İran’la nükleer faaliyetleri konusunda müzakerelerinde ilk tur İstanbul’da başladı.
Önceki görüşmelerde olduğu gibi bundan da somut sonuç çıkması beklenmiyor -fakat, Rusya müzakerelerin İran’ın nükleer programına dair atacağı adımlarına 5+1 grubunun İran kaygılarını gideren bir diplomasi atmosferinde sürdürülmesi gerekliliğini savunuyor.
*
Sorun ABD ve yönlendirdiği uluslararası camianın İran’ın nükleer programıyla ilgili işbirliğinde olmamasıdır.
Bir yanda İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak,”İran bir yıldan daha az sürede nükleer silah yapacak”iddiasında bulunuyor.
Öte yanda İran Cumhurbaşkanı M.Ahmedinejad,”Atom bombası geçmiş dönemlere has bir olay olup -bugün,atom bombası peşinde olanlar tarih,insanlık ve siyasetten geri kalmışlardır”diyor ve İran’ın barışçıl amaçlı enerji üretmek hedefinin altını çiziyor.
*
Bir yanda ABD istihbarat örgütleri,İran’ın 2003’te nükleer silah üretmekten vazgeçtiği,uranyum zenginleştirme çalışmalarının aktif olarak silah üretme çalışmaları anlamına gelmediği görüşündedir hem Uluslararası Atom Enerji Kurumu da İran’ın nükleer silah geliştirmeye çalıştığına dair kesin delil sunamıyor.
Öte yanda Rusya,İran’ın nükleer enerji kullanma hakkına saygı istiyor ve kendisinin de Uluslararası Atom Enerji Kurumunun gözetiminde İran’ın barışçıl nükleer programına katkı verdiğini -bu nedenle,İran’a uygulanan yaptırımların uluslararası kurallara aykırılığını savunusundadır-fakat,nükleer İran’a karşı olduğunu da ilave ediyor.
*
Halbuki İran’ın nükleer programıyla ilgili tam işbirliğinin kurulamayışı kaosunda,ABD bir taşla iki kuş vurmanın stratejisini uyguluyor.
Birincil olarak İran’ın nükleer silah geliştireceği vehiminden,çıkarlarının ve bu çıkarlara İsrail etrafında güvenlik oluşturacak İslam ülkeleri kurgusuyla askeri üstünlüğünü korumak iddiasını sürüklüyor.
Bu yüzden Arap İslam ülkelerini pan-islamist Osmanlı konseptinde İslam Birliğine sevketmenin ya da -hiç değilse,onları ulusal,etnik,mezhepsel farklılıkları üzerinde ayrılığa düşürerek sosyo-politik istikrarsızlıklara yöneltiyor -bu suretle,bilhassa o coğrafyadan İslami cihad adıyla terör olasılığını siliyor-üstelik, İran’ı bölgesinde tecrit ediyor.
*
İkincil olarak ve esasen İran’ın nükleer programı bahanesiyle Küresel liderliğini sürdürmeyi teminen,Avrupa-Atlantik bölgesinde egemen olmak üzere Avrupa’ya,Türkiye’ye,
Körfez’de Arap ülkelerine Füze Savar Savunma Sistemleri yerleştiriyor.
Füze Kalkanı Savunma Sistemini Kuzey Kore’den potansiyel füze saldırılarına karşı Asya-Pasifik’i korumak adına da Asya’nın o bölgelerinde konuşlanıyor!
Bu suretle hem teknolojik bilgi ve sermayesinde alabildiğine tekelleşmeyi hem de diğerlerinin kaynaklarını sömürmeyi hedefliyor…
*
Rusya ve Çin Avrupa’dan,Körfez ülkelerine ve Asya’ya Füze Kalkanı Savunma Sistemleriyle topraklarının kuşatıldığı ve ulusal tehdite maruz kaldıkları itirazındadır.
Rusya İran ya da Kuzey Kore’den bir füze saldırısına karşı savunma yükümlülüğünde ortak olmaya hazır olduğunu -teminen, Füze Savar Savunma Sisteminin algoritmasıyla komutasında olmanın ısrarında bulunuyor.
İhtilafın sürmesi halinde Avrupa ve Asya sınırlarında taktik füze grubunu arttıracağını,Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’ndan çıkacağını ve uzay- hava savunma sistemlerinin kurulmasını hızlandıracağından bahisle yeniden küresel silahlanmaya işaret ediyor.
*
Türkiye böylesi gıllıgışlı atmosfer ve çevrede AKP iktidarı ve Gülen cemaatinin arkasında Kur’an ve Sünnet kaynağından alemlere rahmet,İslam Birliği safsatası peşinde sürükleniyor.
Lâik demokrasi sulandırılmıştır,islami arayışlarını öne çıkaran partileşmeye inanan siyasetçi ve yöneticilerle liberal ve islamın adalet,doğruluk,dayanışma,zekât ve infak temelinde değil ritüellerinde sosyolojik yapılar oluşturulmuş ve hukuk değil kanun devleti kurulmuştur.
İslam ülkeleri de bu iddianın siyaset ve diplomasi süreçlerinde ağırlık kazanmasıyla kendilerine Türkiye’yi emsal görmeye başlayınca,benzer arayışlarında İslami örgütler ülkelerini yeniden yapılandırıyor.
İslam’ın içi boşaltılırken, ABD çıkarları ve bu çıkarlara İsrail etrafında güvenlik oluşturan İslam ülkeleri oluşuyor.
*
Ne ki Fas ve Tunus’ta iktidar olan İslamcı partiler anlaşıldıkça laik muhalefet kesimin direnişi büyüyor.
Libya giderek Irak gibi ayrışıyor.
Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün yönetimde aktif rol alma isteği,Tahrir Meydanında protesto ediliyor,kriz giderek büyüyor.
Bahreyn ve Yemen’de ayrışma sürerken,Suriye’de lâik rejim ile İslamcı muhalefet ayrışmış bulunuyor.
*
BDP milletvekili Aysel Tuğluk’un tesbiti doğrudur.”Türkiye hızla siyasal parçalanmaya gidiyor.Türkiye’nin artık iki cephesi var.Biri islamo-nasyonalist cephedir.AKP,cemaat ve CHP’nin ağırlıklı olduğu bir kesim,MHP ve yeşil sermaye bu cephenin merkezindeler.Diğer cephe ise başını Kürtlerin çektiği anti-nasyonalist,anti-militarist cephedir”diyor.
*
Her geçen gün ABD’nin küresel liderliği iddiası uluslararası ayrışmalara yol açıyor.
Fakat ABD ve bilhassa yönlendirdiği uluslararası camia Suriye’den hareketle İran’ın nükleer programını engelleyici ekonomik-siyasi ve giderek askeri baskı stratejisinin asla bir çözüm sağlamayacağını– dolayısıyla,ABD liderliğinde yolun sonuna gelindiği görmeye başlıyor.
Yalnızca asker yönüyle olsa dahi -bakınız, Başbakan Erdoğan,İsrail’in nükleer programı konusunda ikna olmaması halinde İran’ı vurmaya kalkarsa ne olur?” sorusuna “İsrail’in İran’ı vurması felâket olur.Böyle bir adım atıldığı anda,bir saldırı durumunda bu bölge tamamen yerle yeksan olur”derken,
Rusya Başbakanı V.Putin,”İran’ın vurulması sonuçlarının gerçek boyutu tasavvur dahi edilemez” ifadesiyle endişe bildiriyor.
İran silahlı kuvvetlerinin hiçbir şekilde düşmanın hareketlenmesine izin vermeyeceğini,düşmanın her çeşit tehdidine anında yıkıcı yanıt verileceğini söylüyor!
*
Yok artık!Suriye ve İran’ı İsrail mi -yoksa,Türkiye mi vuracaktı?
İşte Suriye nasılsa ayrışmıştır ve Kofi Annan planı işletiliyor, İstanbul’da İran’la 5+1 grubu -dostlar alış verişte görsün misali,müzakerelerde yürütüyor ve İsrail lehine çevresinde islam ülkeleri ve Türkiye de istikrar bıçak sırtında sürüyor!
Sorun giderek aslına rücu etmektedir;ABD Füze Kalkanı Savunma Sistemine karşı Rusya ve Çin’in itirazı yavaş yavaş dünyayı ısıtmaya başlıyor.
ABD Başkanlık seçimi ardından da en yüksek teknolojisini paylaşmayacağına göre-şimdiden, yeni bir soğuk savaş dönemine girildiğini görmek gerekiyor.
*
Çevresinde ayrışmış,istikrarsızlığa sürüklenmiş ya da küçük küçük devletçik adayları-üstelik, çoğuyla küskün Türkiye,AKP ve cemaatin islamcılık safsatası,iflas etmiş iç-dış politikasıyla hem güçsüzdür hem bölünme tehditindedir.
Bu şartlarıyla Türkiye soğuk savaş ortamında ancak bir ulusal silkilişle durabilir- ki,bunu AKP iktidarı ve cemaatin iyi düşünmesi gerekir.
Çünkü, Büyük Atatürk,”Bu memleket tarihte Türk’tü,halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır”diyor.
Yanlıştan doğrunun çıkmayacağının öğrenileceği günler geliyor.
15.Nisan.2012
Bir yanıt yazın