cYoğun iç ve dış politik gündem tartışmaları arasında bazı konular önemsiz gibi görünmesin. Yunanistan Semadirek adasında askeri tatbikat yapınca Türkiye nota vererek bu davranışın Uluslararası Hukuk ihlali olduğunu bildirdi. Atina karşı bir nota ile bunu reddetti. Yunanistan iflasın eşiğinde krize çare olarak Ege’deki adaların satışı gündemde iken bu tatbikat nereden çıktı? Ege adalarının statüsü, Uluslararası Hukuk’taki yeri nedir? Böyle bir tatbikatın, zamanlama açısından anlamı neler olabilir?
Semadirek (Semendirek, Samothrace), Çanakkale’nin batı sahil şeridinde, Türkiye-Yunanistan deniz sınırına yakın bir Yunan adasıdır. Ekonomik bir zenginliği olmayıp nüfusu 2300 civarındadır. Asırlarca Osmanlı hakimiyeti altında kaldığı halde Balkan Savaşı ile Yunan işgaline girmiştir. Gücünü Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirmeye odaklayan ordu, bunu başardığı halde iç siyasi kavgalarla meşgul iken savaş başladı. Ekim 1912’de Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ın Osmanlı’ya savaş ilanıyla başlayan bu süreç bir bakıma büyük savaş öncesinde Osmanlı’yı yıpratma stratejisiydi. Düvel-i Muazzama ustaca saldırılara seyirci kalarak büyük stratejiyi test etti. Yunanistan, Kasım başında Selanik’i ele geçirdi. Ve donanma ile Bozcaada, Limni, Semadirek ve Taşoz adaları işgal edildi. Adaların elden çıkmasıyla Osmanlı Devleti’nin Makedonya ile denizden bağlantısı kesilmiş oldu. 1913 ve 1914’de yapılan antlaşmalarla Semadirek adasında, zilyetlik Yunanistan’da olmak şartıyla Osmanlı hakimiyetinin sürmesine karar verildi. Yani evin tapusu sizin üzerinizde ancak kullanma hakkı başkasının. Siz bu eve giremiyorsunuz, bundan istifade edemiyorsunuz. Ancak sözde sahibi sizsiniz.
Lozan Antlaşması’nın 12, 13, 14 ve 15. maddeleri Ege adalarının statüsünü belirledi. Buna göre Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adaları dışındaki adalar İtalya ve Yunanistan’a, gayr-i askeri hale ifrağ edilmek (askersizleştirmek) kaydıyla bırakıldı. Aksine hüküm bulunmadıkça Anadolu’ya üç milden az olan adalarda Türkiye’nin egemenliği devam etti. İlginçtir, Osmanlı’nın onaylamadığı Sevr antlaşması dahi, Semadirek ile birlikte sayılan adaların askersizleştirmesi hükmünü getirmiştir.
Lozan Madde 15, Türkiye’nin isimleri sayılan adalardaki bütün haklarından vazgeçtiğini düzenler. Güçsüz zamanımızda İtalyanlara bıraktığımız adalardan, II. Dünya Savaşı sonunda bitmiş tükenmiş Yunanistan lehine hiçbir hak iddia etmeden vazgeçiyoruz. Henüz böyle bir talep olmadan Türkiye Yunanistan’a karşı jest yapmıştır. 1947 Paris Antlaşması, adadaki Yunan hakimiyetini tescil ederken bu adalar ile bunlara bağlı olanlarda askersizleştirme kuralını koyuyor.
Yaklaşık iki asırdır adım adım uygulanan Megali İdea’dan Yunanistan hiçbir zaman taviz vermemiştir. İyi gününde de kötü gününde de bu hedefi tamamlamak için her fırsatı kullanmıştır. İki asır önce bütünüyle hayal olan bu programın önemli bir kısmının tamamlanmış olduğu bugün açıktır. II. Dünya Savaşı’nda Ege adalarının Yunanistan’a bırakılması Megali İdea’daki kararlılığın sonucudur. Bununla beraber, askersizleştirilme şartı Yunanistan açısından eksik egemenliktir. Adaların karasuları, kıtasahanlığı ile FIR hattı konusundaki uzlaşmazlıklar için de bu geçerlidir.
Türkiye, başta Suriye ve Kıbrıs olmak üzere önemli konularda köşeye sıkışmışken her gün yeni tasarruf tedbirleri önüne konan Yunanistan, Semadirek’teki bu tatbikatı ile ne demek istiyor. Doğu Akdeniz’de İsrail-Rum-ABD tatbikatları yapıldığı söylentisi var. Ancak bu bölgede Rum-İsrail işbirliği ile doğalgaz üretiminde önemli aşamaya gelindiği gerçektir, söylenti değil. Semadirek tatbikatının bu gelişmelerle de bağlantısı bulunmaktadır.
Lozan’da Boğazlar askersizleştirilerek uluslararası komisyonun yönetimine bırakılmıştı. 1936 Montrö ile bu hüküm kaldırıldı, Türkiye’nin hakimiyeti kuruldu. Yunanistan bundan hareketle adaların da askersizleştirilmesi hükmünün sona erdiğini iddia etti. Halbuki yeni bir antlaşma ile eski antlaşmanın ilgili hükümleri sona erer. Montrö ile Lozan Antlaşması mülga olmamış, sadece Boğazlar ile ilgili olan maddeler değiştirilmiştir. Montrö, adaların askersizleştirilmesine son verilmesine dair bir hüküm içermez. Üstelik Montrö’den 11 yıl sonra imzalanan 1947 Paris Antlaşması ile daha önceden İtalya’da olan adalar Yunanistan’a bırakılırken de yine askersizleştirilme şartı yer almaktadır.
Askersizleştirme kapsamında “hiçbir deniz üssü kurulmayacak, hiçbir istihkam yapılmayacaktır.” Bu hükümden hareketle, Yunanistan’ın ince bir zamanlama ile yaptığı tatbikata karşı her türlü diplomatik araçların kullanılması zorunludur. Yunan gazetelerinden öğrenmiş olmamızla birlikte Türkiye’nin nota vermesi yerinde ve zamanında bir girişimdir. Yunanistan’ın karşı notayla davranışının hukuki olduğunu iddia etmesi, bu tür tatbikatlara devam edeceğini göstermektedir. Türkiye’nin pes etmesi, Yunanistan’ın bir sonraki direnç noktasına geçmesi demektir. Yunanistan ihlallerde ısrarı ederse diğer tedbirlere hazırlıklı olmalıyız.
Öncevatan, 2.4.2012
alaeddinyalcinkaya@gmail.com