1950’li yılların başında BM’de oluşan Bağlantısızlar grubu içinde, o dönem dünyaca resmen tanınmayan Çin’in de yer alması, Kıbrıs’ta İngiliz Sömürge Yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi verdiği görüntüsünde olan Makarios’un, adeta bağımsızlık isteyen ülke yöneticilerinin örnek almak istedikleri kişi gibi algılanması, ilerleyen yıllar içinde Çin ile Kıbrıs Rum yönetimi arasında bir bağ oluşturmuştu.
O nedendendir ki BM Güvenlik Konseyi üyesi olan Çin’in Kıbrıs Rum Yönetimine arka çıkmasının kökeninde, bir zamanlar BM içinde güçlü bir konum elde edebilmiş olan “Bağlantısızlar Grubu” yatmakta.
Ama artık bu süreç de 21. Yüzyılın başında esmeye başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan değişim rüzgarlarının yarattığı ve kaçınılamaz olan yeniden yapılanmanın içine girdi. Zaten son birkaç yıldır Birleşmiş Milletlerde Yunanlıların ve Rumların etkisinin azalması ve sesinin duyulamaması da bu yeni süreçten kaynaklanmakta.
Bir dönem- Filistin de dahil olmak üzere- büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Arap dünyası dahi, hem Hristiyan hem de Ortodoks olan Yunanlıların peşinden gitmekte, Kıbrıslı Rumlardan da medet ummaktaydı.
Ama artık devir değişti ve rüzgarlar farklı yönden esmeye başladı.
Değişen devir gerek BM’de gerekse Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya’da da dengeleri değişime uğrattı.
Arap dünyasının ve Müslüman ülkelerin arkasından gittikleri ülke artık Yunanistan değil, Türkiye. Bu değişim doğal olarak KKTC’nin statüsü ile Kıbrıslı Türklerin dünya ile bağını da etkilemeye başlayacak.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 günlük Çin ziyareti, Türkiye-Çin ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturuyor.
27 yıl aradan sonra Çin’i resmen ziyaret eden ilk Türk Başbakanı ve yanında da Dışişleri, Enerji ve Ekonomi Bakanları, milletvekilleri ve iş adamlarından oluşan kalabalık bir heyet var.
Son üç yılda Çin ile Türkiye arasındaki üst düzeyde yapılan ziyaretler ve imzalanan çok sayıda anlaşma, iki ülke arasındaki ilişkileri, uzaktan selamlaşma, el sallama ve iyi niyet belirten sözler söylemek yerine “Stratejik İşbirliği” seviyesine çıkardı.
Strateji kelimesi içeriğinde Politikayı ve ekonomiyi barındırırken, askeri iş birliğini ve onun getirilerini de içermekte.
Çin savaş uçaklarının, sınırlarını ilk kez aşarak, Türkiye’ye gelip, Anadolu Kartalı tatbikatına katılması Türkiye’yi, Çin’in askeri hava tatbikatı yaptığı ilk NATO ülkesi konumuna getirdi. Bu Türkiye’nin Doğu ile ilişkileri açısından çok önemli.
Çin’in 3. köprü ve Türkiye’de yapımına başlanan hızlı tren sistemi ile ciddi bir şekilde ilgilenmesi beraberinde politik işbirliğini ve desteği de getirdi.
Bu ziyaretin Türkiye ile Çin arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri yeni bir aşamaya taşımayı hedeflediği kesin.
Siyasi hedef deyince doğal olarak aklıma Kıbrıs konusu da geliyor, hele de heyetin içinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olunca.
Çin yönetiminin bu ziyaret sonrasında, öncelikle Suriye politikasında değişiklikler yapacağını söylemek ne kadar doğru ise, Başbakan Erdoğan’ın bu çok önemli ziyarette Çinli yetkililerle sadece “ekonomi” ve “Suriye” konusunu görüşeceğini söylemek de o denli eksik bir tahmin olur.
Kıbrıs müzakerelerinde “Çok taraflı Konferans” aşamasında gelinmesi ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin 1 Temmuz’da devir alacağı AB Dönem Başkanlığı sürecinde Türkiye’nin AB ile ilişkilerini donduracağı konuları da listenin üst sıralarında yer alıyor.
Türkiye-Çin ilişkilerinde oluşan bu yeni güven ortamı ve taraflar arasındaki güçlü diyalog gerek Çin-Türkiye ilişkilerinde gerekse de Çin’in Kıbrıs politikasında, uzun vadede ortaya çıkacak önemli değişimlere yol açacak.
Çin Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkan Yardımcısı Cou Tienong ile Brunei Darusselam Sultanı Haji Hassanal Bolkiah Mu’izzaddin Waddaullah’ın bu dönem içinde bir dizi ziyarette bulunmak üzere Türkiye’ye gelmeleri ise hiçte tesadüf değil.
Ata ATUN
9 Nisan 2012
Bir yanıt yazın