KIBRIS PAZARI YAZILARI (MAGOSA-SEGÂH)
HÜSEYİN MÜMTAZ
Başkasına göre bilmem ama bana göre Magosa ya da 1974’ten sonraki adıyla Gazi Magosa; Pozantı’dan Torosları denize doğru inmeye başlayınca, daha Tarsus’a-Mersin’e gelmeden, turunç kokularıyla başlar. Önce arabanın içinin ısındığını fark edersiniz, çamların serinliği henüz bitmeden, o boğucu, nemli feribot akşamı başlar Mersin’in dolayısıyla Magosa’nın.
Akıllara durgunluk veren o bilet-gümrük-polis keşmekeşinden kurtulunca bu sefer pat diye feribot gecesinin tam ortasında bulursunuz kendinizi. Eğer geçici bir süre için gezmeye gitmiyorsanız, geminin limandan çıkmasıyla birlikte geride sadece Mersin’in dost ışıklarının değil, bazı şarkıların, özlemlerin, iç çe(kiş)melerinin kaldığını da fark edersiniz. Ama geminin dalgaları yaran burnuyla beraber ilerde yepyeni bir hayatın, pırıl pırıl güneşli günlerin varlığı da hissettirir kendisini.
Mersin – Magosa feribotu (ki mutlaka biri çıkıp, bu 74’ten sonraki feribot macerasının ciltlerle romanını yazacaktır) Ada’nın Anadolu ile arasındaki ikinci sınıf bağıdır. Denkler, şalvar ve poturlar, pastırma yahut yere serilen yorganlar, burunları kirli ağlayan çocuklar, kasket, topuğuna basılan ayakkabılar ve tespihler hep bu feribotla akar Ada’ya.
Uyuyamadığımız gecenin sakalları uzamış sabahında güverteye çıkarsınız, Magosa’yı görürsünüz.
Magosa ekserî, Namık Kemal’in sürgün mahbesi olarak hatırlanır. Yok, biraz daha entelektüelseniz aklınıza, Shakespeare’nin Othello’su gelecektir. Ama asıl enteresan olan, Magosa’daki Çanakkale Şehitliği’dir. Ne alâkası var diyorsunuz değil mi? İngiliz’in Çanakkale’de esir aldığı bir avuç Anadolu Türk’ü Magosa’ya getirilir ve orada esarette, vatana dönemeden şehit olup, bir arada defnedilir.
1974’an Ağustos’unda; surlar içinde bir aya yakın bir süre mahsur kalan Magosa Türk’ü; Rum ablukasını kırarak şehre giren Fazıl Osman Polat Paşa kuvvetlerini görünce neler hissetmiştir biliriz de; tekrar Türk askerine hem de bu sefer Magosa’da kavuşan bu bir avuç şehit ne gibi hislerle dolmuştur pek tahmin edemeyiz.
* * *
Magosa, ne Girne gibi bir kişiliksiz kültür halitası, ne de Güzelyurt gibi sadece portakal üzerine türküler yakılan bir küçük kasabacıktır. Magosa yüksek taş duvarlardan müteşekkil devasa kalesi ve dünyanın her yerinde her zaman olduğu gibi sur içine dal budak sarmış Türk Mahallesi ile ki sokaklar daracıktır ve cumbalar çoğu zaman birbirine değer; daha çok Lefkoşa’ya benzemektedir.
Magosa’nın siluetini şimdi cami olan eski Lüzinyen Kilisesi ve yüksek palmiyeler tamamlar. Gerçi Türkler harekâttan sonra sur dışındaki Rum mahallelerini de ele geçirmişlerdir ve bunun üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçmiştir ama gene de kendinizi sur içinde daha âşinâ bir atmosferde hisseder, sur dışında ise turist gibi gezersiniz.
Amelia Rodriguez Portekiz’in uzak bir balıkçı kasabasından çok Magosa’ya mı yakışır pek karar veremezsiniz, ama her gece ve her saat şehrin bütün meyhanelerinde; Akdeniz’in bu ucundan taa ötekine selam gönderilir.
Magosa feribot, ayrılık, kavuşma, sevinç ve hüzün demektir. Magosa Türkiye’de bırakılan bütün bir ömrün; denizaşırı uzak bir Ada’da yeniden kurulması demektir. Yok, ada’nın yerlisi iseniz, gene de dertlerinizden çok sıkıldığınız bir an kurtulup kaçacağınız uzak bir köşedir Magosa.
Ada ölçülerine göre uzun bir yolculuktan sonra Agora Meyhanesi’nde yerlilerin viski içerek yedikleri et yemekleri; her yaz gelen yaşlı Alman karı-kocanın renksiz, küçük TV’den seyrettikleri Almanya-Fransa maçından sonra attıkları çığlık ve saza ayak uydurarak oynamaya çalıştıkları harmandalı demektir Magosa.
Magosa bütün dünyadaki bütün liman şehirleri gibi yürekli, dost, maceracı, insanların şehridir. Ama şimdilerde Magosa’da akşam aile yahut meyhane sohbetlerinde ki, hep sıcaktan dışarıda oturulur, anlatılan; hemen 30-40 mil ötede cereyan eden ve dünyanın en büyük kan gölü haline gelmiş olan Ortadoğu-Lübnan’daki çatışmalar değil, 74’teki mücadele hatıralarıdır.
Magosa; Lübnan ve İsrail’e inat öyle sakin ve rahatlatıcıdır ki, zaman mı durdu yoksa bambaşka bir dünyada mısınız, şaşırıverirsiniz.
Kısaca Magosa, içinde çokça oryantal nağmeler taşıyan Segâh bir bestedir.
ŞEHİR – Ağustos 1988, Sayı 18
57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
,
Bir yanıt yazın