Seul Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde ABD Başkanı Barack Obama ile Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev görüşmesi,stratejik saldırı silahlarında indirim,nükleer enerjiden barışçıl amaçlarla yararlanma işbirliği anlaşmaları ile küresel Füze Kalkanı Savunma Sistemi oluşturulması ihtilafı başlıklarında İran ve Suriye sorunlarında yoğunlaşmıştır.
Görüşmenin içeriği bugünden 2013 yılına küresel güvenlik siyasetini ve bilhassa Türkiye’yi de belirliyor…
*
Obama’nın küresel güvenlik,istikrar ve gelişme siyaseti,güçlü bir Amerika’ya duyulan ihtiyacın diğer ülkelerin işbirliği ile sadece askeri değil yeniden yapılanma,kalkınma ve yetki devri gibi insan odaklı yöntemlerle sağlanacağı esasına dayanıyor.
Güvenlik işbirliğinde-mesela NATO,üye ülkelerin kollektif savunmasını temel misyon kabul etmekte ve onları kitle imha silahı başlığı taşıyan balistik füzelere karşı Füze Kalkanı Savunma Sistemiyle korumayı öngörmektedir.
*
Ne ki ABD’nin küresel nufuzunda oluşan kaygılar-mesela,Rusya’nın tarihsel hegemon siyasetini yeniden gündeme getirmesine yol açıyor.
Rusya Füze Kalkanı Savunma Sisteminin topraklarının büyük kısmını kapladığı ve ulusal tehdit oluşturduğu savında,Avrupa’nın İran’dan potansiyel bir füze saldısına karşı savunma yükümlülüğünü almaya hazır olduğunu,teminen ABD ve NATO ile birlikte füze savar sisteminin komutasında olmak ısrarında ciddi ihtilaf yaşıyor.
Nitekim ihtilafın sürmesi halinde Avrupa sınırlarındaki taktik füze grubunu arttıracağını ve Stratejik Silahların Azaltılması START-3 anlaşmasından çıkacağını ve uzay- hava savunma sistemlerinin kurulmasını hızlandıracağını bildiriyor.
*
Daha önce Kuzey Kore’nin uzun menzilli füzelerine karşı ABD ve Rusya’nın Füze Kalkanı kurmaları ardından,Seul Nükleer Güvenlik Zirvesinde Japonya’nın da Okinova adasında füze savunma sistemi yerleştirmeye başladığını açıklaması,
ABD ve Rusya’nın Füze Savunma Sistemi ihtilafından hareketle giderek yeniden silahlanma yarışıyla küresel güvenliği sekteye mi uğratıyor?
*
Yeniden silahlanmanın gölgesi -elbette, Seul Nükleer Güvenlik Zirvesinde Başkan Medvedev ve Başkan Obama görüşmesinde İran ve Suriye politikalarına da yansıyor.
Bir yanda da ABD, Kasım 2012 Başkan Seçimini, Rusya Mayıs’ta Devlet Başkanı Putin’in görevi devralmasını bekliyor.
O nedenle iki lider hiç değilse bu süreçte Suriye’de BM özel temsilcisi Kofi Annan’ın misyonunu desteklemek,İran’ın nükleer probleminde 5+1 formatında görüşmelerin gerçekleşmesini sağlamak konusunda anlaşıyor…
*
ABD ve Rusya Suriye’de rejim ve muhalif güçler arasında işbirliğinin tesis edilerek büyük sorunlara yol açılmamasında ve iç savaşı önleme konusunda -şimdilik,hemfikirdir!
Kofi Annan’ın “Suriye halkının meşru istek ve kaygılarına yanıt vermek için başlatılan ve Suriyelilerin liderlik edeceği kapsamlı siyasi süreç” planında,
El Esad rejimi BM nezaretinde çatışmaları durdurma,insani yardımın iletilmesi ve yaralıların boşaltılması için günlük iki saatlik insani duraklama,rastgele tutuklananları serbest bırakma,ayrımcı olmayan vize politikasını uygulama ve yasalar çerçevesinde toplanma ve gösteri yapmak özgürlüğünü serbest bırakmayı taahhüt etmiş bulunuyor.
Muhaliflerin de plana katılması bekleniyor.
Bu suretle Suriye’ye askeri bir harekât gündemden düşüyor.
*
Öte yanda İran’ın uluslararası alanda yükümlülüklerini yerine getirerek uluslararası topluma geri dönmesi ve nükleer enerjiden barışçıl amaçlarla yararlanmasını sağlamak üzere 5+1 görüşmelerinin desteklenmesi öngörülüyor, İran’a karşı bir askeri operasyon da -şimdilik,gündemden düşüyor.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest ,ülkesinin BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleriyle Almanya’dan oluşan 5+1 grubu arasında müzakerelerin çok yakında başlayacağını açıklıyor.
*
Ya Türkiye? AKP iktidarı, hilafetin merkezi Osmanlı Devletinin yıkılması ardından Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kemalist felsefesinin din ve mukaddesata dair ne varsa hepsini çağdaşlaşma adı altında tahrip ettiği zan’nındadır -bu zan’nın, siyaset ve diplomasi süreçlerinde ağırlık kazanmasıyla Ortadoğu ülkeleri de Türkiye’yi kendilerine emsal görmektedir.
Türk dış politikasında geleneğin ötesine geçilerek Ortadoğu’da uyguladığı diplomasi, ihtilafların çözümündeki arabululucuk performansıyla bölgede istikrar ve refahın artmasına çaba harcanırken sözde siyasi,kültürel ve ekonomik varlığın başka bir eksende yükseltilmesi hedefleniyor.
Halbuki -mesela şimdi,Seul’da zirveye katılan AKP lideri ve Başbakan Erdoğan’ın, Obama ve Medvedev görüşmesi bileşkesini yalnızca bir ulak olarak İran’a götürmekten başka hiç bir özgün değerinin olmadığı-hep,biliniyor.
*
Erdoğan ve iktidarı din ve mukaddesatından geliştirdiği siyasi vizyonuyla “Barış ve Kardeşlik Projesi”çerçevesinde 2008-2011’de belli aralıklarla İmralı’da Abdullah Öcalan’la,Kandil’de örgütle,devamında uluslararası bir kurumun ev sahipliğinde Oslo’da yaptığı ikili müzakerelerle ayrılıkçı Kürt Hareketini iyice semirtmiştir.
Kürt sorununu içinden çıkılmaz hale getirdikten sonra kamuoyunun tepkisi gibi görünse de aslında bölgesel konjonktürün gerekliliğiyle dönüştüğü “Güvenlikçi Yaklaşım”
ya da”Terörle mücadele,siyasetle müzakere”stratejisinde de Türkiye’yi bir Türk-Kürt iç çatışması eşiğine getirmiş bulunuyor.
Bu eşikten tek çıkışı topyekün Güvenlikçi Yaklaşım konseptiyle PKK etrafında Kürtlerin belini kırmaktan geçiyor…
*
Teminen,Suriye’de memur edildiği siyasetinden ağır yaralı Erdoğan’ın tek çaresi,Seul’da Başkan Obama’nın “piyşt” diye seslenip aynı anda işaret parmağıyla “gel buraya” işaretiyle yanına çağırdığı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu vasıtasıyla yürüttüğü,
Suriye’de öngördüğü insani yardım koridorları veya tampon bölgeden,islami cephede birleştirdiği kimi Suriye’li Kürtler vasıtasıyla Esad rejimini baskılamak ve rejimin PKK ile bağını koparmanın ardından topyekün “Güvenlikçi Yaklaşım”la PKK’yı nihai tasfiyeye uğratmak stratejisinin de çöpe gittiği anlaşılıyor.
Şimdi Kürtler,”Türkiye’yi Suriyeleştirmek Felâketi”nin fırsatını bulurken,2012’nin kalanından itibaren Tayyip Erdoğan’ın işi ecinnilerin rızasına kalıyor!
İşte,İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin yangına körükle gidiyor,”Şu bilinsin ki,75 milyon vakur ve sessiz yığının silahına da gerek yok,yumruğuna da gerek yok,sadece birer tükürüğü o 75 bin haini yok etmeye yeter ve yetecektir” derken,tam da şu sıra -bir alışkanlıktır herhalde,Türkiye’nin Suriyeleşmesine hizmet ediyor…
*
Türkiye,Erdoğan’ın politikalarıyla mutlaka hesaplaşmalıdır.
28.3.2012
Bir yanıt yazın