ABD ve İsrail,İslami hilafetin temsilcisi Osmanlı’nın ardından oluşan Türkiye ve Arap devletlerinde islami cemaat tabanından yükselen siyasi partilere ılımlı islam vizyonunda ekonomik güç olmaları yolunda destek veriyor.
İslami cemaatler ya da siyasi partileri de bir taraflarında CIA öte yanlarında MOSSAD olmak üzere bu desteği “İslami Devlet”ajandasıyla kabul ederken,Kur’an ve Sünnet kaynağından Batı’nın yeniden tanımlanması amacının âlemlere rahmet olacağı inancındadır!
*
Önce Türkiye ardından o’ndan esinle Arap Coğrafyasında da ekonomik gücün yeni bir sermaye birikiminin oluşturulmasıyla pazar ekonomisine çekilmesini teminen milli gelir ve reel hayat arasında oluşmuş derin uçurumda halkların ulusal,etnik,mezhepsel ve sınıfsal farklılıkları çatıştırılıyor.
Nitekim Türkiye’nin yüzyıllık köhne yargılarda islami siyasi örgütlenmesi islami sivil toplum örgütleri, sendikaları,medya ve anında harekete geçebilen kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla islamcı burjuvazisini oluşturmuş,devleti ve rejimi buna denk olarak yapılandırmış bulunuyor.
Yeni devlet yapılandırmalarının ve rejimin sağlanacağı-işte Fas,Tunus,Libya,Mısır yeniden biçimlendiriliyor,Suriye ve Kürdistan dönüştürülmeye çalışılıyor…
*
Üstelik hem Türkiye hem Arap coğrafyasında dönüşümü teminen farklılıkları çatıştırılan, bulduğu en ufak ivmede ayağa kalkmaya hazır oluşumlarla toplumsal temelde muazzam bir istikrarsızlık yaratılıyor…
Ekonomik değişkenlerle sosyo-politik değişkenlerin birbirini etkilediği ve ekonomik büyümeyi azalttığı gerçeğiyle de yeni rejimlerin yönetim temellerine kâbus oluşturuluyor.
Bu yapıda İslam Ümmeti ya da İslam Devletleri ABD ve İsrail’in boyunduruğuna giriyor…
*
Geçen hafta AKP hükümetinin Nevruz’u devlet zoruyla engelleme isteğine rağmen milyonların katılımıyla yapılan kutlamaların bir başkaldırıya dönüşmesi toplumsal temeldeki büyük istikrarsızlığı gösteriyor.
Bu istikrarsızlığa vaziyet etme gerekliliğiyle Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorununu içinden çıkılmaz hale getirdiği “Güvenlikçi Yaklaşım”ya da”Terörle mücadele,siyasetle müzakere”stratejisini yeniden ısıtıp sanki yeni bir bir yol haritası gibi sunması ise çaresizlikten başka bir anlama gelmiyor!
*
Öte yanda kutlamaların devlet zoruyla engellenmesiyle Kürt vatandaşlarının sivil alanlarına müdahale edilmesi halinde bir iç çatışmanın kopartılabileceği de görülmüştür!
Toplumsal temelin çatışmaya dönüşme noktasında stratejilerinde tükenmiş,Osmanlı’dan sonraki devletlerin ılımlı islam vizyonuyla ekonomik güç olmaları misyonunu “İslami Devlet”ajandasıyla kabul eden AKP iktidarı, ABD ve İsrail’e Suriye sorununun potansiyel bir Türk-Kürt çatışması üzerinden halledilebileceğini mi öngörüyor?
İktidar,Suriye’de kurulmasını öngördüğü insani yardım koridorları veya tampon bölgeden islami cephe oluşturduğu Suriye’li Kürtler vasıtasıyla Esad rejimini baskılamak ve rejimin PKK ile bağını koparmak ardından topyekün “Güvenlikçi Yaklaşım”la PKK’yı nihai tasfiyeye uğratmak mı istiyor?
*
Güvenlik Zirvesi için Güney Kore/Seul’da Başbakan Erdoğan ABD Başkanı Barack Obama ile görüşmesinde,Suriye sorununa dair,”Buna tabii seyirci kalmak,bunu beklemek,buna müdahale etmemek mümkün değil.Bu bizim vicdani görevimiz.Bu konuda gerekli olanları uluslararası hukuk çerçevesinde yapmanın gayretindeyiz ve yapacağız”derken, Kürt sorununda tıkanmışlığını Suriye’den aşmak peşinde gibidir.
*
Ne ki Başkan Obama Kasım 2012 Başkanlık Seçimi öncesi hem İran nükleer tesisleri ve askeri alt yapısı hedeflerinin aynı zamanda ya da kısa bir süre içinde kısıtlı şekilde vurulmasının güçlüklerini hem de ABD’nin sonucu felakete yol açacağı belli çok geniş kapsamlı saldırısı olmadığı taktirde her tür saldırının İran’ı nükleer programından ancak geriletebileceği öngörüsündedir.
Elbette seçim öncesi Suriye’ye yapılacak bir saldırının da çok kötü sonuçlarını hesaplıyor!
*
O nedenle Obama-Erdoğan görüşmesi ardından Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Bürosu,”ABD ve Türkiye’nin Suriye muhalefetine askeri olmayan ilaç ve yardım malzemeleri sağlama sorununu İstanbul’da yapılacak Suriye Dostları konferansında görüşeceklerini” açıklıyor.
Nasılsa ABD ve İsrail genişletilmiş Ortadoğu bölgesinde Türkiye’yi,Tunus,Libya,Mısır,Yemen,Suriye’yi etnik ve mezhepsel temelde çözmüş, bu ülkeleri oluşturduğu istikrarsızlıkla boyunduruk takmış ve bölgede İsrail karşısındaki zayıflıklarından hoşnuttur!
*
Ya Abdullah Öcalan’ın,”ABD Ortadoğu’da ve Kafkasya’da Türkiye ve İsrail’in desteğini alabilmek için Kürtlerin kültürel soykırımına destek veriyor fakat Türkiye tarafından tümden ortadan kaldırılmasına da izin vermiyor.ABD Kürt’e kaçmak için Kuzey Irak’ta açık bir kapı bırakmıştır. Hem Türkiye’yi hem de Kürtleri böylece kendine bağlı hale getirmiştir”ifadesiyle özetlediği Kürtler?
Başbakan Erdoğan bahar aylarıyla beraber Kürt sorununu içinden çıkılmaz hale getiren “Güvenlikçi Yaklaşım”ya da”Terörle mücadele,siyasetle müzakere”stratejisiyle kâbuslar görmeye hazırlanıyor.
Kürt sorunu çözümünde,Gülen cemaatinin Kuzey Irak Kürt Yönetimindeki kültürel,ekonomik ve siyasi gücünü kullanarak bir başka Kürt Barzani’nin nafile yardımını arıyor!
*
Doğrusu,önce “Demokrasi” adına, Başbakan’ın başarısız Kürt sorunu çözüm politikalarının sorgulanması gerekiyor…