MHP’ni Gülen Yüzü
22 Mart 2012 tarihli “Siyaset Meydanı” programında Ali Kırca’nın konuğu MHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Oktay Vural’dı. Oktay Vural, Türk Siyaseti’nin ve MHP’nin gülen yüzlerinden ve renkli simalarından birisidir. Sevimli ve sempatik bir insan Oktay Vural. Bakışlarındaki ve tebessümündeki çocuksu muziplik, karşısındaki insanı hemen sarıveriyor gibime geliyor. Bunu Ali Kırca’nın programında bir kere daha gördük. Sanırım Ali Kırca bile hayran kaldı kendisine. Programın sonunda hararetli bir şekilde el sıkışmalarından anladık bunu.
İzleyebildiğim kadarıyla programın yönlendiricisi tamamıyla Sayın Oktay Vural oldu. Ali Kırca’yı tamamen sarıp, sarmalayıp teslim aldı çünkü. Onu, istediği gibi evirdi, çevirdi, sonra da peşine takıp alıp götürdü program boyunca. Ali Kırca, sormuş olduğu soruların hemen tamamını, Oktay Vural’ın sözlerinden hareketle sordu. Böylece bir anlamda Sayın Oktay Vural, kendi sordu kendi cevapladı gibi bir durum çıktı ortaya. Sanırım, yılların deneyimli televizyoncusu Ali Kırca bile şaşırmıştır bu duruma. Çünkü tam anlamıyla bir figüran gibiydi masanın karşı tarafındaki anchorman koltuğunda.
Bana göre; Oktay Vural gibi bir insanın ağzından çıkan en ağır sözler bile muhatapları üzerinde üzüntü yaratmaz, olgunlukla karşılanır. Mesela Başbakanın MHP’yi vagona benzetmesi üzerine söylenmiş olan şu sözler Sayın Vural’a aittir ve kesinlikle pırıltılı bir zekânın ürünüdür:
“Biz ancak milletin vagonuna bineriz. Sen kimin, hangi emperyalist projelerin vagonluğuna soyunduğunu söyle.10 yıldır binmediğin vagon kalmadı. Dolmuşçu”(1).
Sayın Başbakanın yerine ben olsam, Oktay Vural’ın bu sözlerine asla kızmazdım ve alınmazdım. Çünkü “Dolmuşçu” benzetmesi, bütün öfkemi alır götürürdü. Hatta telefonla arar, kendisini tebrik bile ederdim. Program sırasında, CHP’li Kamer Genç’in AKP’li Meclis İdare Amiri Salim Uslu tarafından tartaklandığı olayla ilgili söylediği; “Sayın Kamer Genç, konuşma süresi bittiği halde kürsüyü terk etmeyerek bekliyordu. Kendisini ‘Salim Uslu geliyor’ diye uyardım, hemen toplanmaya başladı” şeklindeki sözleri de çok güzeldi Sayın Vural’ın. Bu sebeple bana göre; başta MHP olmak üzere, bütün partilerimizin Oktay Vural gibi başka politikacılara da şiddetle ihtiyacı vardır.
Nevruz, Har Bayramı mıdır Yoksa Bahar Bayramı mıdır?
Artık Nevruz gelecek diye korkmaya başladık milletçe. Çünkü Nevruz, artık iyiden iyiye “Bahar Bayramı” olmaktan çıktı birilerinin elinde “Har Bayramı” olmaya başladı! Çünkü Nevruz’da sergilenen harlıkları artık iğrenerek ve tiksinerek izliyoruz. Adamlar, İstanbul’un göbeğinde, hem de güpegündüz esnafın dükkânına giriyorlar, ortalığı kırıp döküyorlar, her şeyi ve her yeri tahrip ediyorlar, arkasından da hiçbir şey olmamış gibi ellerini kollarını sallayarak çıkıp gidiyorlar iyi mi? Esnaf ise, dükkânının tuvaletine saklanmakta buluyor çareyi. Çünkü direnip karşı koysa başına neler geleceğini iyi biliyor.
Yani bu eşkıya güruhu yüzünden bu sene, ne Çanakkale şehitlerimizi adam akıllı anabildik, ne Çanakkale Zaferi’nin sevincini yaşayabildik, ne de Afganistan şehitlerine hıçkıra hıçkıra ağlayabildik. Ağladık ağlamasına da, biraz kendi halimize ağladık bu sene. Adamlar, yine ülkenin altını üstüne getirdiler ve Bahar Bayramını Har Bayramı’na çevirdiler. Üstelik bunlar, Şeyhî’nin ünlü “Harnâme” şiirinde anlattıkları eşeğe hiç benzemiyorlardı. Gayet, semiz, besili, azgın ve saldırgandılar. Tıpkı Nasrettin Hoca’nın “Halimi görün de acıyın” dediği türden hayvanlardı hepsi de.
Nedim Şener ve Halepli Abdürrahim Efendi Davası!
Şu Gazeteci Nedim Şener’i neden içeri alıp tam 375 gün içeride tuttular bir türlü anlamıyorum. Çünkü Nedim Şener’in tutuklanmasına iktidar olsun, muhalefet olsun toplumun hemen her kesimi üzüldü, tahliye edilmesine de hemen herkes sevindi. İktidar partisinin ikinci adamı konumundaki Sayın Bülent Arınç, Nedim Şener’in tutuklanmasından duyduğu üzüntüyü açıkça dile getirmesinin yanında tahliye edilmesinden dolayı duymuş olduğu sevinci de açıkça deklare etti. Hatta bununla yetinmedi Nedim Şener’i bizzat arayarak “Geçmiş olsun” dileklerini ve duymuş olduğu samimi sevinci iletti. MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli ise, Nedim Şener’in tahliyesinden duymuş olduğu sevinci partisinin grup toplantısında dile getirdi(2).
22 Mart tarihli “Siyaset Meydanı” programında öğrendik ki; Nedim Şener’in tahliye edildiği gün, MHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Oktay Vural da kendisini arayıp partisi ve şahsı adına “Geçmiş olsun” dileğinde bulunmuş. Sayın Vural, bunu söyleyince Ali Kırca, sanki olmayacak bir şeymiş gibi baka kaldı Oktay Vural’ın yüzüne(Anlaşılıyor ki; MHP tanıtım ve iletişim sorunu yaşamaktadır). CHP’nin bu konudaki tavrı zaten net. Onlar gazetecilerin tutuklanmasına baştan beri karşı çıkıyorlardı. Tabiatıyla tahliye olunca da soluğu gazetecilerin evlerinde aldılar. E o zaman, iktidarıyla, muhalefetiyle ve STK’larıyla bütün Türkiye’nin desteğini arkasına alan bu Nedim Şener, neden tutuklandı? Bu adam, madem bütün toplum kesimlerince bu kadar seviliyordu da neden 375 gün tutuklu kaldı ve ne değişti de salıverildi abi?
Bu nedenleri tartışmak bu yazının konusu değil. Bu nedenleri tartışanlar bol bol tartışıyor zaten. Bize göre de Gazeteci Nedim Şener’in yargılanması ile Halepli Abdurrahim Efendi’nin yargılanması arasında hiçbir fark yoktur efendim. “Halepli Abdurrahim Efendi Davası” mı diyorsunuz. İsterseniz bir kere de sizin için anlatalım:
Halepli Abdürrahim Efendi uzun entarisi ile dolaşır, altına don giymezmiş…
Bir gün Halep çarşısında dolanırken şiddetli bir rüzgâr çıkmış… Entari havalanmış…
Halepli Abdürrahim Efendi’nin açıkta kalan maslahatını herkes görmüş…
Esnaf kendi arasında homurdanmış, bu uygunsuz durumu Kadı’ya kadar duyurmuşlar…
Kadı da Abdürrahim Efendi’yi adaba mugayir davranışlarından dolayı yargılamak
üzere mahkemeye çağırmış…
Dava görülmeye başlamış…
Kadı kimlik tespiti yaparken sormuş:
’Evli misin?’
’Evliyim… Dört karım, dört de cariyem var…’
’Kaç çocuğun var?’
’Dur hele Kadı Efendi düşüneyim?’
Halepli Abdürrahim Efendi başlamış düşünmeye,
düşünürken de parmak hesabı yapmaya…
’Birinci karıdan altı çocuk… İkinciden dört
çocuk… Üçüncüden iki kızım var ellerinden öper…’
’On iki etti… Başka?’
’Küçük karıdan da üç çocuk… Cariye kullarından ikişer çocuk daha…’
Bizimki sadece sayı söylüyor… Hesabı Kadı yapıyor…
’On dokuz etti… Başka?’
Başka yok Kadı Efendi… Hanımlardan üçü hamile…
Cariye kullarından da ikisi yüklü…’
’Yani beş çocuk daha yolda…’
’Sayende Kadı Efendi…’
Halep Kadısı bu ifade üzerine biraz düşünmüş…
Uzun, kır sakallarını karıştırmış…
Karşısında boynu bükük duran Abdürrahim Efendi’ye
uzun uzun baktıktan sonra ’Yaz kâtip’ deyip hükmünü açıklamış…
’Halep’de mukim, Abdülmecit’ten olma Raziye’den doğma
Abdürrahim Efendi’nin don giymeye fırsat bulamadığından beraatine…’
…
Cümlenize iyi hafta sonları diliyorum.
24 Mart 2012
___________
1-http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=322238)
2-Siyasilerin konuya ilişkin sözleri için bkz. “O Gladio’yu çökertti bizse onu çökerttik!” başlıklı yazımız,
Yazıları posta kutunda oku