Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ”Gelinen noktada artık Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurtdışındaki hizmetleri bütün vatandaşlarımızı kuşatıcı ve hepsi için eşitlikçi bir bakış açısını hayata geçiren bir noktaya gelmiş durumdadır” dedi.
Bozdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nce Sakarya Güral Sapanca Otel’de düzenlenen Yurtdışı Hizmetleri Konferansı-Küresel Gelişmeler Yeni Perspektifler toplantısına katıldı. Bozdağ, konuşmasının başında Afganistan’da düşen helikopterde şehit olan askerlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diledi.
Tarihi ve önemli gördüğü toplantıyı düzenleyenlere teşekkür eden Bozdağ, gelinen noktada bir değerlendirmeye ihtiyaç olduğunu söyledi.
Yurtdışına iş için giden vatandaşlara döviz getirecek insanlar diye bakıldığını anlatan Bozdağ, bu insanların oraya valizlerin taşıyamayacağı, dilleriyle, kültürleriyle, gelenekleriyle, dinleriyle, hiçbir ölçünün taşıyamayacağı nitelikteki şeylerle gittiklerini kaydetti.
Bu vatandaşların ihtiyaçlarının 1980’li yıllara kadar görülemediğini vurgulayan Bozdağ, ”Gelinen noktada artık Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurtdışındaki hizmetleri bütün vatandaşlarımızı kuşatıcı ve hepsi için eşitlikçi bir bakış açısını hayata geçiren bir noktaya gelmiş durumdadır” dedi.
Bozdağ, ”Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız hangi siyasal görüşten, hangi düşünceden, hangi anlayıştan olursa olsun Diyanet İşleri Başkanlığı hepsine eşit mesafede, aynı gözle bakan, aynı anlayışla hizmet sunan bir teşkilat olarak bulunmalı ve o noktada din hizmeti talep eden bütün derneklerin, bütün oradaki yapılanmaların ihtiyaçlarını kendi gücü nispetinde gidermelidir” diye konuştu. Bu noktada bir ayrımcılığa asla izin verilmemesi gerektiğinin altını çizen Bozdağ, herkesi kucaklayan politikalar ortaya koyulmadıkça başarılı olunma şansının bulunmadığını kaydetti.
-”Kötülükler İslam’la özdeşleştiriliyor”-
Soğuk savaşın bittiğini ve arkasından yeni bir dünya kurulduğunu anlatan Bozdağ, 11 Eylül olaylarından sonra bambaşka bir anlayışın kurulduğunu söyledi. Bozdağ, Avrupa ve Batı ölçeğinde bakıldığında 11 Eylül sonrası İslam’a dönük hastalıklı bir anlayış ortaya çıktığını, terörün, şiddetin, ne kadar kötü örnek varsa İslam’la özdeşleştirilmeye çalışıldığını ifade etti.
Çağın ihtiyaçları da dikkate alınarak bütün dünyaya İslam’ın gerçek yüzünü anlatmamıza gerek olduğunu vurgulayan Bozdağ, pek çok ülkenin de kendi İslamı’nı oluşturma gayretine giren yaklaşımlar ortaya koyduğunu belirtti.
Bozdağ, bunan çok yanlış olduğunu dile getirerek, ”Türkiye’ye has Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm oluşturma gayreti ne kadar saçmaysa, bir başka ülkenin böylesi gayretlere girmesi saçmadır, beyhudedir” diye konuştu.
İslam’ın özünün Kur’an ve sünnet olduğunu belirten Bozdağ, Kur’an ve sünnete dayanmayan anlayışlar karşısında durmanın din görevlilerinin ana görevi olduğunun altını çizdi.
-”Entegrasyon, asimilasyonun kibar ifadesi”
Entegrasyon konusuna da değinen Bozdağ, şöyle konuştu:
”Entegrasyon, esasında asimilasyonun kibar ifadesi. Biz dostlarımızla görüşüyoruz. ‘Entegrasyondan kasıt nedir’ diye baktığınızda, söylediklerini değerlendirdiğinizde tam da eşittir asimilasyon anlaşılır. O zaman diyoruz ki: Eğer entegrasyondan uyum anlaşılıyorsa o zaman anlaşmak daha kolay. ‘Anladığınız nedir, bunun tanımı nedir’ diye sorduğunuzda birtakım değerlendirmeler yapılıyor ve bu değerlendirmeler içinde görüyoruz ki entegrasyondan uyum değil, entegrasyondan siyasi literatürde karşı olduklarını ifade ettikleri asimilasyon ortaya çıkıyor ki bu da fevkalade yanlış bir durumdur. Çünkü asimilasyon insan haklarına aykırı bir yaklaşımdır. Biz Türkiye olarak bugüne kadar hiçbir yapıyı, hiçbir etnik yapıyı asimile eden bir anlayışı asla hayata geçirmedik. Bütün renklerin, bütün dinlerin, bütün dillerin özgürce yaşadığı, kendisini emniyet içerisinde hissettiği bir ülke olsun Türkeyi diye uğraştık. Bizim geçmişimiz de bunun örnekleriyle doludur.”
Bozdağ, Türkiye’nin geçmişinin çok kültürlülüğü barış içinde oluşturmayı ve yaşatmayı başardığını belirtti.
Asimilasyonu dil ve dinin önleyebileceğini vurgulayan Bozdağ, ”Eğer biz dil ve dini birlikte götüremezsek ‘bugün 6,5 milyon vatandaşımız var’ diye övünüyoruz ama gelecek 50 sene sonra ‘varmış’ diyecek ve hayıflanacak bir noktaya gelebiliriz. Çünkü müthiş bir değişim yaşanıyor” dedi.
Bozdağ, yurtdışında yaşayan vatandaşların dil ve dinlerini muhafaza edecek, onur ve gurur duyacak bir anlayışı ikame etmek gerektiğini kaydetti.
-Yurtdışında yaşayanların dil konusu-
Bozdağ, Avrupa’dakilerin ”Türkler dil bilmedikleri için başarılı olamıyorlar, uyum sağlayamıyorlar, dil öğretmemiz lazım” dediğini dile getirerek, ”Benim gördüğüm Avrupa’da yeni kuşağın ‘dil’ diye bir derdi yok. ‘Yaşadıkları ülkenin dili’ diye bir derdi yok ama ‘Türkçe’ diye bir derdi var. Çünkü Türkçe’yi konuşamıyorlar” dedi.
Bazılarının ise yabancı biri gibi Türkçe konuştuğunu anlatan Bozdağ, bir Türk nerede yaşıyorsa yaşasın, hem Türkçe’nin hem de yaşadığı yerin dilinin öğretilebileceğini söyledi.
Bozdağ, Türkçe’yi öğrenmenin Fransızca, Almanca öğrenmesine engel olmadığını kaydetti. Bozdağ, bu konuda herkesin yükümlülüğü bulunduğunu ifade etti. Dini doğru öğretme noktasında da büyük vazifeleri olduğunu vurgulayan Bozdağ, din adamlarının İslam’ı öğretme noktasında bulundukları ülkenin dilini bilmesi gerektiğine işaret etti.
Bozdağ: Esasında laiklik din ve vicdan özgürlüğünün ana sigortasıdır
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ”Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ortadan kaldıracak anlayışlar çerçevesinde tartışma yaparsak hatanın en büyüğünü yapmış oluruz. Çünkü bu ülkenin çimento kuruluşlarının en önde gelenlerinden bir tanesi Diyanet İşleri Başkanlığı’dır” dedi.
Bozdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nce Güral Sapanca Otel’de düzenlenen Yurt Dışı Hizmetleri Konferansı-Küresel Gelişmeler Yeni Perspektifler toplantısına katıldı.
Bozdağ, yurt dışında, din hizmetleri konusunda kalıcı kadroların bulunmasının önemli olduğunu ifade ederek, ”Yani bir din hizmetleri ataşesi, bir din hizmetleri müşaviri veya bir din koordinatörü veya görevlileri Anadolu’dan başarılı olmuş insanları oraya götürüp iki sene sonra tekrar buraya döndürmek mi daha iyidir, yoksa yurt dışı teşkilatını kendi içerisinde onları kalıcı kadrolara dönüştürmek mi daha iyidir, daha verimlidir-” diye konuştu.
-”Çocuklarımıza sahip çıkalım”-
Yurt dışında ”Gençlik Daireleri” veya farklı adlarla kurulan yerler olduğunu, çocukların ailelerin yanından alınıp buralara getirildiğini, buradan da Türkler almayınca Hristiyan ailelerin yanına verildiğini anlattı.
Çocukların farklı kimliklere yönlendirildiğini kaydeden Bozdağ, o gençlerin Müslüman ailelerin yanında kalması gerektiğini söyledi. Bozdağ, müşavir, ataşe ve din koordinatörlerinin özellikle dikkat etmesi gerektiğini ifade etti.
Almanya’da yaklaşık 4 bin çocuğun gençlik dairelerine verildiğini anlatan Bozdağ, şunları söyledi:
”Çocuklarımıza sahip çıkalım, ailelerimizi bilinçlendirelim. Anadan babadan alınan yavruların alınmaması için emek verelim, mücadele yapalım ve ailelerin bilinçlendirmesi konusunda özel çabalarımız olsun.”
-Diyanet İşleri Başkanlığı’nın durumu-
”Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkenin çimento kuruluşlarındandır” diyen Bozdağ, ülkenin birlik ve beraberliği için sayılacak kuruluşların başındakiler arasında yer aldığını söyledi.
Bozdağ, ”Ülkenin birliği ve beraberliğini açısından, İslam dininin doğru anlatılması, öğretilmesi ve yaşanması açısından son derece önemli bir kurumumuzdur” dedi. Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
”O yüzden bu kurumun yaşaması ve gelecekte daha iyi hale gelmesi için tartışmaları yapmamız lazım. Yoksa Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ortadan kaldıracak anlayışlar çerçevesinde tartışma yaparsak hatanın en büyüğünü yapmış oluruz. Çünkü bu ülkenin çimento kuruluşlarının en önde gelenlerinden bir tanesi Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Tabi yeni anayasa tartışmaları sırasında herkes görüşlerini söyleyecek mutlaka ama Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevini daha da yapabilmesi ve daha etkin olabilmesi ve daha iyi bir noktaya gelebilmesi için ortaya konacak görüşlerin çok çok önemli olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.”
-”Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün ana sigortasıdır”-
Laiklik konusuna da değinen Bozdağ, ”Esasında laiklik din ve vicdan özgürlüğünün ana sigortasıdır. Bu sigortayı doğru kullanmak lazım. Dini yaşamak isteyenin de sigortası laikliktir, dini kanaatler ifade etmek isteyenlerinde sigortasıdır” diye konuştu.
Bozdağ, ancak maalesef Türkiye’de ve başka ülkelerde laikliği yanlış yorumlayan anlayışların, dinin üzerinde sanki laikliği baskıcı bir anlayış olarak algıladığını ve zaman zaman uyguladıklarını belirterek, ”Bu sigortayı, bu teminatı güçlendirecek şekilde anayasa çalışmaları yapılırken tartışmaların yapılmasında çok büyük bir fayda var” dedi.
Bozdağ, şunları söyledi:
”24. Maddeye baktığınızda orada ‘Anayasanın 14. Maddesine aykırı olmamak kaydıyla dini ayin, ibadet ve törenler serbesttir’ diyor. Bizim anayasamız, Meclis yasaklamak istediği zaman 14. Madde kapsamına giriyorsa, dini ibadet, ayin ve törenleri yasaklama yetkisini Meclis’e veriyor. Böyle olur mu laiklik- O zaman anayasa tartışılırken onu yasaklama yetkisini değil, bunu meclislerin de yasaklayamayacağı kuralını koymak ve o teminatı orada almak lazım, koymak gerekiyor. Bizim anayasamızda tam tersi var. Öte yandan hiç kimse dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz, suçlanamaz. Doğru. Güzel bir şey ama dini inanç ve kanaatinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Yaşamak istediği zaman, kınanabilir, suçlanabilir gibi mefhum muhalifinden gibi bir şey çıkıyor. O zaman dini inançlarından, dini kanaatlerinden, yaşamak istediği zaman da yaşantısından dolayı da laiklik insanların kınanmayacağı, suçlanmayacağı bir sistemin adıdır. Kınayana ve suçlayana karşı kınanan ve suçlanan kişiyi koruma görevini devlete, Meclise, hükümete yükleyen sistemin adıdır laiklik.”
Bozdağ, şöyle devam etti:
”Diyanet İşleri Başkanlığı kanunda tanımlanan görevleri yapar. Nasıl yapar- Laiklik ilkesi doğrultusunda yapar. Dünyanın neresinde dini anlatmakla, dini ibadet yerlerini yönetmekle, dini yaşama ilişkin konularla yetkilendirilmiş ve görevlendirilmiş bir teşkilata şöyle bir sınır koyan düzenleme olabilir mi- Bizim anayasamızda var. O yüzden bu kurumu, asli görevlerini, kanunlara, demokratik ülkelerde, gerçek laik ülkelerde olduğu şekilde yapmaya hizmet edecek şekilde tartışmak ve daha ileri noktalara taşıma konusunda elbette her kesimin görüşlerine ihtiyaç vardır. Biz bu teşkilatı güçlendirecek her türlü adımın atılmasından yanayız. O adımlar bu teşkilatı daha da güçlendirecektir.”
Toplantıya, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurt dışında görev yapan ataşe, müşavir ve koordinatörleri katıldı.
AA
Yazıları posta kutunda oku