Türkiye’de son zamanlarda Lozan’ı yok sayıp Sevr’i hortlatmak isteyenler var. Bunlar Sevr’e uygun haritaları yayınlamaktan çekinmiyorlar. Bu haritaların bir kısmı yurt dışı kaynaklı.
Sevr’de Anadolu topraklarında hangi devletlerin gözü olduğunu anlamak ve hangi sanal devletlerin kurulmak istendiği görmek için yukarıdaki haritaya bakmak yeter. Bu ortamda Çanakkale Şehitlerini hatırlamak ve anmak çok önemli.
Dün Kurşunlu Külliyesi’nde Odunpazarı Belediyesi, MÜSİAD ve Damla Derneği’nin katkılarıyla düzenlenen 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü etkinliğini bu bakımdan anlamlı bulduğumu ifade etmek isterim.
2015 yaklaşıyor. Çanakkale Savaşlarının 100’ncü yılında tüm tarafların katılımıyla büyük bir anma töreni yapmak için sanırım ilgililer gerekli hazırlıklara başlamıştır. Yeni Zelanda Başbakanı 25 Nisan 2005 tarihinde Anzak Törenleri’nde Türkiye’ye bir teklifte bulunmuştur: “Gelibolu Yarımadasında kutlamaları birlikte yapalım.”
O dönemde Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül bir genelge yayınlamıştır: “….Türkiye ve bu ülkeler, Lozan Antlaşması’nda da açık ve ayrıntılı biçimde ifade edildiği şekilde, Gelibolu Milli Parkını korumak ve bu amaçla yakın işbirliği yapmak yükümlülüğünü üstlenmişlerdir.” Lozan’da 330 bin dönümlük yarımada da değil, yüz dönümlük mezarlıklar üzerinde ilgili ülkelere söz hakkı verilmiştir.
Nerdeyse yüz yıl önce bu topraklar için canını vermiş 250 bin şehidimizi ve Çanakkale’den sonraki şehitlerimizi dün saygı ile andık. Çanakkale Şehitliği’ni her Türk gencinin mutlaka ziyaret etmesi gerektiğini düşünüyorum. Sözde Ermeni Soykırımı konusunda Türkiye’yi suçlayanlara, Çanakkale’de ne işleri olduğunu hep birlikte soralım ve Çanakkale’de yatan 250 bin vatan evladını da hiçbir zaman unutmayalım.
Müttefik Kuvvetlerin İkinci Dünya Savaşı’nda çıkarma yaptıkları Fransa’nın Normandiya sahillerini gezmiş biri olarak, Çanakkale’deki ruhu o topraklarda bulamadım.
“Çanakkale içinde vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni” dizelerindeki heyecanı Çanakkale Şehitliği’ni her ziyaretimde gönülden hissederim. Çünkü böyle bir şehitlik, dünyanın hiçbir yerinde bu şekliyle yoktur.
Çanakkale Savaşları’ndan çok sonra 1934 yılında Merih Çimenciler’in sahneye koyduğu Çanakkale Şehitleri Balesi’nde Büyük Önder Atatürk Avustralya ve Yeni Zelandalılar (Anzaklar) için şöyle demişti: “Bu memleketin topraklarında kanlarını döken, İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyun. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Büyük Önder’in savaşta ayrı tarafta vuruşanların, savaş sonrasında nasıl dost olabileceklerini gösteren bu sözler, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın başkentlerinde (Welligton ve Canberra) dikilen anıt kitabelerde de yer almıştır.
Çanakkale Savaşları’nın kumandanı Alman kökenli Beşinci Osmanlı Ordu Kumandanı Mareşal Liman Von Sanders, Çanakkale’de savaşan Türk askerlerinin kahramanlığına hayran kalmıştır. Von Sanders, Çanakkale’de devleri dize getiren Türk askeri için şöyle demiştir: “Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, Türklerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Türkler fakir insanlardır. Buğday kırığından yapılma çorba en önemli yemekleriydi. Sağlıksız su içerlerdi. Çamur barınaklarında yatarlardı. Fakat, en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslan gibi savaşırlardı. Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvi bir vatan sevgisi vardır. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir millet daha görmedim.”
Çanakkale’de şehit olan binlerce vatan evladından biri olan yedek subay Hasan Edhem 17 Nisan 1915 tarihinde annesine yazmış olduğu son mektubunda hislerini şöyle açıklamaktadır: “Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Haliki! Sen bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklere bırak. Çünkü böyle güzel yerler, seni takdir eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.”
Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Şehitleri isimli şiirinde 18 Mart’ın ruhunu şöyle ifade etmiştir: “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor! Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!”
Necmeddin Halil Onan’ın Gelibolu yamaçlarında yazmış olduğu Bir Yolcuya şiirindeki duygu yüklü mısralarındaki ruhu hissetmeden yaşayan bazıları Türkiye’yi bölmek isteyenlerle ortak bir çaba içinde olsalar da, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar baki kalacaktır. “Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın, Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
Büyük Önder Atatürk’ün aşağıdaki sözlerini hiçbir zaman unutmayalım:“Türk çocukları ecdadını tanıdıkça, ona sahip çıktıkça yine çok büyük işler, yapacaktır. Medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi parlayacak ve tarih sayfalarına yine Türk adı ile yazacaktır.”
Çanakkale’de Türk ulusu beşeri sermayesini yitirmiştir. Ülkedeki eğitim düzeyinin oldukça düşük olduğu o dönemde savaşta kaybedilenlerin önemli bir bölümü eğitimli kesimden oluşmaktaydı. Bir İngiliz generalinin şu sözleri konuya ışık tutması açısından çok önemlidir: “Çanakkale’nin İngilizler açısından kazancı, Türk milletinin okumuş aydın kesimimin şehit edilmesi, gençliğinin ve geleceğinin elinden alınmasıdır.”
M. Niyazi Özdemir, Çanakkale’de yaşanan vahşeti şöyle yazıyor: “Çanakkale Savaşı’nı Mehmetçik Burnu önlerine demir atmış ünlü Queen Elizabeth zırhlısından komuta eden Müttefik Orduları Başkomutanı Hamilton, cephenin durumunu inceleyip, askerlerle konuşup moral verdikten sonra, kurmay heyetiyle Hunter Weston’a veda ederken kıyıda dikilen esir alınmış 22 asker dikkatini çekti. Giyimleri, bakımlı olup olmadıkları onu ilgilendirdi, fena değillerdi. Başkomutan oradan ayrılıp Hunter Weston da ileri hatlara gidince, Yüzbaşı John Weistock, Seddülbahir’in en uç kısmında tahtadan bir baraka yaptırdı. Yirmi iki eserin yirmisi Türk, ikisi Alman’dı. Onları bu barakanın içine doldurttu, benzin döktürdü, paçavraları yaktırarak attırdı. Anadolu tarafındaki Kumkale’den, Arıburnu’ndan, Seddülbahir’in tepelerinden görünen baraka tutuştu. Yirmi iki esir sağa sola kaçışmaya çalıştılar. Alev ağaç boyunca yükselip baraka çöktü. Feryat figan arasında yirmi ikisi de can verdi. Çevreyi feci bir insan eti kokusu sardı.”
Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayanlara, acaba Çanakkale’de ANZAC’lar ve diğer Batılı ülkelerin özellikle Fransızların hangi sebeple bulunduklarını sormak gerekir.
Yazıları posta kutunda oku