Başbakan Erdoğan’ın etnik azınlıklara yönelik politikaları Bochum Rewierpower Stadyumunda 20 bini aşkın Alevi kuruluşu ve Alman Yeşiller Partisince protesto ediliyor.
Erdoğan,o gün Almanya Ruhr bölgesi maden işçileri anısına dünyada insaniyet ve hoşgörünün geliştirilmesine katkıda bulunanlara verilen“Steiger Award-Uluslararası Liderlik Ödülü”nü almaya gitmiyor!
Alman Alevi toplumu Genel Sekreteri Ali Doğan,”Erdoğan tarafından temsil edildiğimize inanmıyoruz.Erdoğan baştan aşağı bir anti-demokrattır ve insaniyet veya açıklık adına herhangi bir ödül almamalı”diyor.
*
Başlangıçta Alevi sorununu ciddiyetle çözme iradesinde Başbakan Erdoğan’ın giderek diyanet,cemevleri,zorunlu din dersleri,Alevi mal varlıklarının iadesi,dergah- tekkelerin yeniden açılması, Sıvas Madımak konusunda etkisiz kalması ve milliyetçi-mukaddesatçı bir çizgiye kayması Alevileri öfkelendiriyor-bizzat, Erdoğan ve çevresinin dışlayıcı dili güvensizlik oluşturuyor.
Mesela Cumhurbaşkanı Gül,”Alevi rektör bile atadım”derken,Erdoğan,”Artık dedelerden talimat alma dönemi bitiyor”ya da Melih Gökçek,”Alevi olduğunu bile bile nikahını kıydım”diyebiliyor!
Çünkü Başbakan Erdoğan, Alevi kökenli Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından hareketle Alevilerin kimlik,ibadet,kültür,eğitim,kamu hayatına katılma ve eşit yurttaş olma gibi kimi anayasal değişiklikler gereken ağır sorunlarını çözme iradesinde CHP ile ortaklaşmanın hesabındadır.
*
Demokraside eşit yurttaşlık ilkesi;yurttaşı dili,dini,inancı,cinsiyeti ve ırkı nedeniyle ayrımcılığa maruz bırakmaksızın temel hak ve özgürlükler alanında eşit kabul etmek anlamındadır ve insan hakları da bu noktadan başlıyor.
Kişi odağından insan haklarında güvenceyi Türkiye Anayasa’sında Cumhuriyetin niteliğini belirleyen değişmez “lâik ve sosyal bir hukuk Devleti” olmak hükmü veriyor.
Mesela,”Din”toplumsal bir bağ,ortak duyarlılık yaratma bakımından çok önemlidir ama Anayasanın 24.maddesine göre toplumsal davranışı,sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olmasına da asla olanak verilmemesi gerekiyor!
*
Halbuki -işte,Fethullah Gülen cemaati her dönem kavganın köklü bir vesilesi olan“Din”i toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak kurgulamakta ve bunu liberalizmle hemhal etmekte çok ileri gitmiş bulunuyor.
Dini boyutta cemaatler,Peygamberlerin insanın yaratılış eksikleri nedeniyle zuhur ettiğinden hareketle o odaktan insanların fıtratını iman ve ahlak ile zenginleştirmenin ardından hayatta nasıl hareket edileceğini öğretiyor.
Peygamberden”tebliğ” görevini üstlenen cemaat lideri muridlerine,kendi algısındaki Allah’ın birliğine inanmalarını,yalnız Allah’a ibadet ederek tüm yaşamda Allah’ın hükmünden başka hüküm tanımamalarını mecbur kılıyor…
Maddi boyutuyla da cemaatin eğitim alanından genişleyerek kilit görevlere yerleştirdiği beşer-onar adamla başlattığı girişim -bugün, Polis Okulları, Polis Akademilerden Emniyete ve İstihbaratta örgütlenmeden giderek yargıda, devletin tüm karar alma mekanizmalarında,üniversitelerde,medyada,sivil toplumdaki yapılanmasında ve büyük bir sermaye birikimiyle siyasi bir parti olmadığı halde kitleler üzerinde etkileşimiyle ülke politikalarını domine ediyor.
*
Böylesine siyasi,ekonomik ve sosyal alanda etkinleşen cemaatin kazanımları sosyal düzende oluşturduğu haksız rekabetle -mesela,Alevi yurttaşları maddi ve manevi alanda ziyana uğratıyor ve yurttaş etkinliğini sağlamak üzere mücadelesini oluşturduğu grubuyla vermek zorunda kalıyor.
Bir çok soruna rağmen-işte,ikisi; öğrenim birliği esasında zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerini Alevi yurttaş vicdan özgürlüğüne müdahale olarak kabul etmektedir-bu yolla,çocuğunun kendi toplumsallığına yabancılaştığı tezinin çözümünü -çaresiz, örgütlüğünde arıyor!
Örgütlerine kaynak olarak da Gayri Müslim Cemaat Vakıflarına ait malların sahiplerine iade edilmesi örneğinden hareketle Tekke ve Zaviyeler Kanununa göre devletin el koyduğu Alevi dergah ve tekkelerin,Alevi Ocaklarının malvarlıklarının sahiplerine iadesi isteniyor.
*
Oysa Atatürk Devriminin Öğrenim Birliği Yasası eğitimin ulusal,lâik,modern esasta olmasını teminen eğitim kurumlarını birleştiriyor ayrıca Tekke,Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanununa da alt yapı oluşturuyor.
Tekke,zaviye ve türbelerin Kapatılmasıyla bütün tarikatler,cemaatlerle birlikte şeyhlik,dervişlik,müritlik,çelebi,emir,büyücü,üfürükçü ve muskacılıkta yasaklanıyor!
Tam bu noktada Alevi talepleri ile Gülen cemaatinin yasallaşma hedefi örtüşüyor.
*
Güçlü cemaatin Abant Platformu biçimlediği yeni anayasanın ana hatlarını açıklamıştır.
Buna göre anayasanın başlangıcında insan hakları,hukukun üstünlüğü,demokrasi ve insan onuruna saygı dışında Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve o’nun inkilâp ve ilkeleri doğrultusuna yer verilmiyor.
Din dersleriyle ilgili madde bulunmuyor, hiç kimse dini inançlarından ve ifadesinden dolayı çalışma hayatında ve kamusal alanda ayrımcılığa uğratılmıyor.
Diyanet tamamen bağımsız vakıf statüsünde olurken diğer inanç grupları da aynı şekilde vakıflar kurabiliyor.
*
Yasallaşma hedefinde Gülen Cemaati ve AKP hükümetinin birlikte geliştirdiği “Ümmetin Birliği” ya da “İslami Devlet”ajandasında,”Kur’an ve Sünnet” kaynağından politika üretilen yeni Türkiye yolunda,anayasal Atatürkçü ideolojinin terk edilmesi gerekiyor.
Teminen Başbakan Erdoğan Alevilerin kimlik,ibadet,kültür,eğitim,kamu hayatına katılma,eşit yurttaş olma alanlarında sorunlarını çözme ciddiyeti ve iradesinde mükemmel bir siyasal hamlede bulunuyor.
Lâikliğin savunucusu Alevi yurttaşları meydanlarda yuhalatıyor, çaresizliğe itilerek aldatıldıkları zehabı uyandırıyor ve yollarının,sorunları çözme görevine getirilen Alevi kökenli Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniCHP’si ile kesişmesini istiyor.
YeniCHP ile Atatürk inkilap ve devrimlerinin terkedilmesinin Türkiye İslam Cumhuriyetinin kuruluşu olacağını biliyor…
20.3.2012
Bir yanıt yazın