BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş gerginlik yaratıp ipleri germe, belki bilinçli bir şekilde koparma siyaseti izlemektedir. ”Hükümetin dayattığı savaş gümbür gümbür geliyor, hükümet bu konuda tek söz söylemiyor. Gelinen noktada Kürt halkı duygu düzeyinde devletten kopmuş durumda. Kürt halkı bu devleti artık kendi devleti olarak görmüyor. En azından Kürt halkının büyük bir kısmı görmüyor” diyerek bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrılma sinyali vermektedir.
BDP, Güney Doğu Anadolu’da tam veya kısmi kontrol sağlayarak de facto olarak kendi kendilerini yönetip bağımsızlık mı istemektedir?
Yüzyıllar boyunca bu topraklarda hoşgörü ve sevgi ortamında her dinden, her ırktan her mezhepten insan bir arada yaşamaktadır. Gerek Osmanlı döneminde ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir ırk ve din mensuplarına bir ayırımcılık yapılmamıştır. Kimse kimliğinden dolayı hor görülmemiştir.
Eğer öyle olsaydı Avrupa’da İtalya sınırından, Afrika’da ise Fas’tan Kars’a kadar bu coğrafyada yaşayan halklar Türkçe konuşur, tüm Balkan ulusları (Boşnak ve kısmen Arnavutlar dışında) Müslüman olurdu. Ama öyle olmadı. Çünkü Türkler Batılılar gibi asimilasyon politikası izlememiştir.
DYP 20’nci dönem Milletvekili Musevi kökenli Cefi Kamhi bu konuda şunları söylüyor: “Bu vatan için her şeyinden vazgeçebilecek kişi Türk milliyetçisidir; ben dahil…Yaşadığımız topraklara sahip çıkmak herkesin hakkı…İsrail ile bir siyasi gerginlik olduğunda insanlar bizimle sohbete ‘Sizinkiler…’ diye başlıyor, ben, ‘Ankara’yı mı kastediyorsun’ deyince ‘Yok İsrail’ diyorlar. İsrail’dekiler benimkiler değil. Nasıl Hıristiyanlar Vatikan vatandaşı değilse, nasıl bütün Müslümanlar Suudi Arabistan vatandaşı değilse ben de İsrail vatandaşı değilim. Ben belki Türkiye’nin senden çok fazla asırdan beri vatandaşıyım.” (Hürriyet, 11.03.2012.)
Kendini Kürt olarak kabul edenler, Kürt kimliğini korumuş, hatta bazıları devletin resmi dili olan Türkçeyi bile öğrenmemişlerdir. ABD yasalarına göre ABD vatandaşı olmak için aranan şartlardan birisi iyi ahlaklı olmak, bir diğeri ise İngilizce bilmektir. İngilizce bilmeyen ABD vatandaşı olamaz. Ama Türkiye’de Türkçe bilmeden Türk vatandaşı olunmaktadır.
Hürriyet Gazetesi’nde 5 Mart 2012 tarihinde yayınlanan haber bu bakımdan enteresandır. Berlin Yabancılar Dairesi, 34 yıldır Almanya’da yaşayan ve kulakları ağır işittiği gibi yürüme zorluğu çeken 79 yaşındaki Zebo Nine’ye “Almanca öğren ondan sonra gel” demiştir.
34 yıldan beri Almanya’da yaşayan 1933 doğumlu Zebo Bozkurt’un (aşağıdaki fotoğraf) süresiz yerleşme izni talebini değerlendiren Berlin Yabancılar Dairesi, talebin reddini yeteri kadar Almanca bilmediği gerekçesine dayandırmıştır.
Türkiye’de Demirtaş’ın ifadesiyle “en azından Kürt halkının büyük bir kısmı,” haksızlığa uğradıklarını, devletin kendilerine ayrımcı bir politika izlediğini öne sürmektedir. Oysa böyle bir durum söz konusu değildir.
DPT eski AB Genel Müdürü (bu Genel Müdürlük tarafımdan kurulmuştur) Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz çok önemli bir gerçeği açıklamıştır: “Eğer ayrımcılık olsaydı bizler o noktaya gelemezdik, Türkiye’nin kalkınması bir Zaza’ya teslim edilmezdi.”
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek“Ben de sizin gibi Kürt’üm, ben de Kürtçe biliyorum” diyerek, herkesin birinci sınıf vatandaş olduğunu şöyle vurgulamıştır:“Birinci sınıf olmazsa Maliye Bakanlığı’nı niye bir Kürt’e teslim ediyorlar? Kürtçe üzerinde bir yasak var mı? Yok. Kürtlere kötü bir muamele yapılıyor mu? Yok.”
Türkiye’de Kürt kökenli Türk vatandaşların nüfusu daima tartışma konusu olmuştur.
Türkiye’ninDoğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde 21 il vardır. Adrese dayalı nüfus kayıtlarına göre 21 ilde toplam 18 milyon kayıtlı nüfusun tamamı Kürt ve Zaza kökenli değildir. Mesela Erzurum ağırlıklı olarak Türk’tür. Diğer illerde de Türk ve Arap kökenli Türk vatandaşları yaşamaktadır.
Nitekim Kürtçe yayın yapan TRT Şeş’teki Zazaca programların azlığından yakınan Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz Zazacaya yeterince yer verilmediğini savunmuştur: “Ben Zazayım. Bingöl’de Zazalar ağırlıklıdır. Zazaca bilirim ama çok iyi değil, iyi anlarım ama iyi konuşamam. Kürtçe’yi de çok az anlarım. TRT Şeş’te Zazaca’ya yeterince yer verilmiyor. Hakikaten şikayet ediyorum. Biraz daha artması lazım. Kürtçe’ye karşı değiliz daha da artsın ama Zazaca’nın da ihmal edilmemesi lazım.”
18 milyon nüfusun ortalama olarak yüzde 30’u (6 milyon) bu iki bölge dışındaki illerde yerleşiktir. Diyelim ki Anayasa’mıza ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Sevr Anlaşması’nda öngörüldüğü gibi bir Kürt Devleti kurulduğunu hayal edelim. Yeni devletin sınırları dışında kalacak olan 6 milyon insan acaba yerini yurdunu bırakıp Güney Doğu Anadolu’ya mı göçecek?
Bu nüfusun kendi illerine dönmesi şartıyla bir halk oylaması yapılsa, bu insanlar ayrı devlete evet derler mi? Marmara’yı, Ege’yi, Akdeniz’i, İç Anadolu’yu kendi ülkesi olarak bilmiş ve buralarda huzur içinde yaşayan Kürt kökenli insanlar artık bu bölgelerde huzur içinde yaşayabilirler mi?
Demirtaş’ın ifadesiyle eğer “Kürt halkı bu devleti artık kendi devleti olarak görmüyor” ise, bu durumda Türkiye Cumhuriyeti’ne pasaportla seyahat etmek zorunda kalacaklardır. Türkiye’ye gelmek için Schengen Alanı’na ve de ABD’ye gitmek isteyen Türk vatandaşlarının katlandıklarından çok daha fazla bürokratik zorlularla karşılaşacaklar, belki bazıları hiçbir zaman Türkiye’ye gelemeyeceklerdir.
Diğer taraftan Kürt kökenli Türk vatandaşlarının yoğun olarak yaşadıkları Diyarbakır’da BDT’ye oy vermeyen vatandaşların durumu ne olacaktır?
2002 milletvekili Genel Seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi (diğer partilere verilen oylar dikkate alınmamıştır) Diyarbakır’da 67 bin oy (%16) , DEHAP ise 236 bin oy (%56) almıştır. 2007 seçimlerinde AKP yüzde 41 oy oranına ulaşırken DTP çizgisinin desteklediği adayların aldığı oy oranı yüzde 43 olmuştur. 2009 İl Genel Meclisi seçimlerinde DTP’nin aldığı oy yüzde 59, AKP’nin oyu ise yüzde 30’dur. 2011 seçimlerinde AKP’nin oyu 218 bin, (%32,1) BDP’nin desteklediği bağımsız adayların oyu ise 397 bindir. (% 58) Seçimlerde şiddet, seçmene baskı, tehdit ve saldırıların, sandık başı hilelerin etkin olduğu iddialarını da hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekir.
Diyarbakır’da AKP’ye oy veren 218 bin seçmen (CHP, MHP ve diğer partilere oy verenleri ihmal etsek bile) ve onların aileleri acaba Diyarbakır’dan ayrılmak isteyecekler midir? Bu soruya Demirtaş’ın cevap vermesi gerekir.
2011 seçimlerinde Türkiye genelinde bağımsız adaylar (BDP) yüzde 6,58 oy almış (2.8 milyon oy) ve 36 milletvekilliği kazanmışlardır. BDP Grubu’nun TBMM’de 34 milletvekili vardır. Seçimlerde kullanılan toplam oy miktarı 43.913.859’dur. Bu durumda Batı’da ve Doğu’da 41.087.828 seçmen BDP’ye oy vermemiştir.
Güney Doğu Anadolu’da ayrı bir devlet olsa, Batı illerinde bağımsız adaylara (BDP’ye) oy veren vatandaşlar Doğu’ya mı göç edecekler?
“Türkiye etnik bir mozaiktir. Bu mozaikte Türkler ve Kürtler eşit ağılıktadır” görüşü bir uydurmadır.
Bu konuda en ciddi çalışma yarım kalmasına rağmen “Türkiye’deki Etnik Grupların Dağılım Raporu”dur. Rapor, Malatya’daki Kitabevi cinayeti davası dosyasına konmuş, sonuçları kamuoyuna açıklanmamıştır. Rapor, MGK tarafından 2000 yılında Erciyes, Elazığ Fırat ve Malatya İnönü Üniversitesi’ndeki öğretim üyelerince hazırlanmıştır.
Prof. Dr. Şaban Kuzgun başkanlığında yürütülen proje kapsamında Türkiye’deki 68 ilde yapılan çalışmada insanların hangi kökenden, mezhepten ya da tarikattan olduklarının profili çıkarılmaya çalışılmıştır. Prof. Kuzgun, 14 Mayıs 2000 tarihinde trafik kazasında hayatını kaybedince proje yarım kalmıştır. Rapor’da Türkler 55 milyon, Kürtler (Zazalar hariç) 3 milyon olarak belirlenmiştir.
Türkiye’de 1927-1965 arasında yapılan nüfus sayımlarında ana dil sorulmuştu. DİE’nin (TÜİK) 1965 nüfus sayımına göre halkın yüzde 90.11′i ana dilini Türkçe, yüzde 7,07′si Kürtçe (31.391.421 Türkiye nüfusunun 2.219.502’si) ve yüzde 0.48′i Zazaca olarak beyan etmiştir.
27 Şubat 1993 tarihinde açıklanan Milliyet Gazetesi Konda Büyük Araştırması’na göre genel nüfus içinde Türkler yüzde 65.0; Türk ve Müslümanlar yüzde 21 (%86); Müslümanlar yüzde 4.0; Kürt kökenli Türkler yüzde 3.7; Kürt-Zazalar yüzde 3.90 oranındadır. Deneklerin yüzde 89.7’si kimlik olarak Türk kimliğini benimsemişlerdir. Deneklerden farklı kimlik bildiren ve yüzde 1’i aşan tek grup yüzde 3.9’luk oranla Kürtlerdir. Türk değilim diyen grupların toplam oranı yüzde 5.39’dur.
1995 Aralık Genel Seçimlerinde HADEP, Kürtler dışındaki sol oyların da eklenmesiyle ancak yüzde 4.17 oranında oy alabilmiştir. ABD’deki Ethnologue Data From Languages of World’un 2001 yılı öngörüsüne göre Türkiye’deki etnik kökenliler arasında Türkler yüzde 86.21, Kürtler yüzde 8.36, Zazalar yüzde 0.53 oranındadır.
3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde DEHAP yüzde 6.2 oranında oy alarak yüzde 10’luk seçim barajının altında kalmıştır. Eylül 2005 AB Eurobarometer Anketi‘nde ana dilini Türkçe olarak bildirenlerin oranı yüzde 93 olarak bulunmuş ve Kürtleri de içine alan geri kalan nüfusun yüzde 7’yi geçmediği görülmüştür.
Ali Tayyar Önder 2006 yılında 74 milyonluk Türkiye nüfusu içerisinde Kürt sayısını 5 milyon (%6.76), Zaza sayısını 800 bin (%1.08) olarak belirlemiştir. Zazalar Kürt olmadıkları halde- Kürt ve Zaza nüfusunun toplam içindeki oranı yüzde 7.84’dir.
Konda’nın 2007 yılı araştırmasında ise nüfusun yüzde 84.5 Türk, yüzde 9.02 Kürt-Zaza kökenlidir. PKK eylemlerinin yoğun olarak yaşandığı illerde (Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Muş, Mardin, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van) Kürtlerin oranı yüzde 80,49 iken, aynı bölgede Türklerin oranı yüzde 3,92, Arapların oranı yüzde 6, Zazaların oranı yüzde 8,87 ve diğer etnik gruplar yüzde 0,69’dur.
Bilgesam’ın bir araştırmasında, (Doğu ve Güneydoğu İllerinde Etnik ve Mezhepsel Yapı, Yayımlanmamış Demografik Çalışma, İstanbul, 2010) PKK eylemlerinin fazla yaşanmadığı Doğu ve Güneydoğu illerinde (Adıyaman, Erzurum, Elazığ, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Şanlıurfa) Kürtlerin oranı 3 yüzde 2,62, Türklerin oranı yüzde 55,1, Arapların oranı yüzde 7,27, Zazaların oranı yüzde 4,75 ve diğer etnik grupların oranı yüzde 0,24’dür.
KONDA’nın bir araştırmasında, (Bekir Ağırdır, ‘‘Kürtler ve Kürt Sorunu’’, KONDA Raporu, s. 4-5, Kasım 2008, www.konda.com.tr, erişim Aralık 2010) Türkiye’deki Kürt ve Zazaların toplam nüfusa oranı yüzde 15,7 ve yaklaşık nüfusları 11 milyon olarak verilmektedir. Aynı çalışmada Kürt ve Zazaların yüzde 66’sının yani 2/3’ünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde yaşadıkları vurgulanmaktadır.
Bilgesam’ın bir diğer (2010) çalışmasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde yaşayan Kürt ve Zaza nüfusun toplamı yaklaşık olarak 8 milyon olarak hesaplanmıştır. Bu sayı KONDA’nın Kürt ve Zazaların yüzde 34’ünün Batıda yaşadığı bulgusu ile birleştirildiğinde Türkiye’deki Kürt ve Zaza nüfus için 11-12 milyonluk bir tahmin ortaya çıkmaktadır. Çalışmaların hata payları da dikkate alındığında Türkiye’deki Kürt ve Zaza nüfus 11-12 milyon civarındadır.
Kürt ve Zazalar arasında BDP’ye oy verdiğini söyleyenlerin oranı PKK eylemlerinin fazla yaşanmadığı Doğu illerinde yaşayanlar arasında yüzde 17,6 iken bu oran eylemlerin fazla yaşandığı illerde yüzde 42,5 ve İstanbul ve Mersin’de göç ile oluşan mahallelerde yaşayanlar arasında yüzde 57,4’dür. (Bilgesam, Türkiye’de Kürtler ve Toplumsal Algılar, İstanbul, 2012)
Bu araştırma ve veriler, Türkiye’de nüfusun en az yüzde 85’inin Türk kökenli olduğunu ve böyle bir ülkeye de mozaik denilemeyeceğini ortaya koymaktadır.
Sorbonne Üniversitesi’nde Kurmanci bölümü sorumlusu İbrahim Seydo Aydoğan, “Türkiye’de Kürtlerin okula giden çocukları zorla Türkçeyi öğreniyorlar. Bu bir soykırımdır”diyor. (Özgür Gündem, 04.03.2012)
Bu mantıkla hareket edersek, acaba Almanya’da Alman okuluna giden ve Almanca öğrenen yüz binlerce Türk öğrenciye Almanlar soykırım suçu mu işliyorlar?
Toplumda böyle peşin yargılı kişiler olduğu sürece Demirtaş’ın “Kürt halkı bu devleti artık kendi devleti olarak görmüyor” görüşü geçerli olur ama ben Kürt kökenli Türk vatandaşlarının büyük bir kesiminin İbrahim Seydo Aydoğan gibi düşünmediği görüşündeyim.
Yazıları posta kutunda oku