Geçen gün katıldığım Uluslararası bir konferansta, KKTC’li katılımcılardan bir tanesi hararetle İzolasyonlardan, Annan Planından ve Kıbrıslı Türklerin 24 Nisan 2004 iradesinden bahsediyordu.
Ona göre Kıbrıslı Türklerin “Ezici Çoğunluğu” Rumlarla birleşmek ve ortak bir devlet kurmak istiyordu ama buna birileri dışardan müdahale ederek mani oluyordu. Daha doğrusu KKTC’nin demografik yapısını bozarak birleşmeyi önlemişti.
Belli ki bu arkadaşımız hala daha 2004 yılında yaşıyor ve EuroBarometre’nin son yıllarda yaptığı kamu oyu yoklamalarından hiçbir haberi yok. Küçük ve dışa kapalı bir grubun üyesi ve kendi kendilerine gelin güvey olup Kıbrıs Türk Halkı üzerinde ahkam kesiyorlar, gerçekleri görmeden.
“Annan Planının oylaması”nın yani “Referandum”un üzerinden neredeyse 8 yıl geçti. 24 Nisan 2004 referandumunda her iki taraftan da “EVET” oyları çıkmış olsaydı şimdiye kadar neler gerçekleşmiş olurdu hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum.
Bugünden daha iyi bir ortamda mı yaşayacaktık.
Kesinlikle hayır.
İyi ki Rumlar “Hayır” demiş yoksa sonuç, uzun vadede Kıbrıslı Türkler için tam bir felaket olacaktı. Günün sonunda gideceğimiz, sığınacağımız ülke de Türkiye olacaktı, yabancı düşmanlığının tavan yaptığı Avrupa Birliği yerine.
Lütfen yavaş yavaş, sindirerek ve hayal ederek, başımıza nelerin gelecektiğini iyice okuyun eğer Referanduma iki taraf da “Evet” veya Karen Fogg’un çocuklarının desteklediği ve başını çektiği kesimin tabiri ile “Yes be Annem” deseydi.
Tam manası ile ikinci sınıf, korumasız, garantörsüz ve Türkiye’nin haklarının sulandırılmış olduğu yeni bir devletin içinde yaşıyor olacaktık veya da Kıbrıs adasını terk etmiş ve gurbet ellere yerleşmiş olacaktık, “Ah biz ne yaptık” diye dövünerek.
Referandumdan sonra “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”, neredeyse tam bir Rum hegemonyası altında üniter bir devlet haline gelmiş olacaktı. Bizim için kötü günler gene geri gelmiş, 2.ci sınıf vatandaş olarak Rumlar tarafından aşağılanmaya ve ezgi çekmeye başlamış olacaktık.
İçine düştüğümüz acıklı durumumuzu gören Şehitlerimiz de herhalde mezarlarında huzursuz ve kıvranıyor olacaklardı.
Bu günlerde Rum tarafının içine düştüğü Ekonomik iflasın içinde bunaltılı günler yaşamamızda “Evet”in hediyesi olacaktı. İlk etapta işten atılanların, her zaman olduğu gibi Kıbrıslı Türklerin olacağını hatırlatmama hiç gerek yok. Zaten 2003 yılında kapılar açıldıktan sonra Rum tarafında çalışmaya başlayanlar bunu günümüzde yaşadılar.
Annan Planı müktesebatında yaptığım araştırmaya göre her iki tarafın “Evet” oylarından sonra 2012 yılına geldiğimizde, ilk beş yıl içinde adada mevcut iki halk arasında silahlı çatışma çıkmamış ve ada bu kez bir daha birleşmemek üzere ikiye bölünmemiş iseydi;
1- İki bölgeli, iki toplumlu, Federasyona dayalı ama gerçekte Rum üniter devleti olan “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” ilan edilmiş ve neredeyse 8 yaşını da doldurmuş olurdu.
2- 14 Haziran 2009 tarihinde “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”ni oluşturan iki devletin Federe Milletvekilleri, Senatörleri ve AB Milletvekilleri yeniden seçilmiş olurdu.
3- Federal parlamento ve dördü Rum ikisi Türk olan, altı asil ve oy hakkına sahip, ikisi Rum biri Türk olan, üç tane de oy hakkına sahip olmayan, dokuz üyeli Başkanlık Kurulu seçilmiş olurdu.
4- Başkanlık Kurulu’nun görev süresi beş yıl olacağından ve İkinci beş yıllık dönemde her 10 ayda bir, bir Kıbrıslı Rum ve bir Kıbrıslı Türk dönüşümlü olarak başkanlık yapacağından, şu anda “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”nin başında bir Rum Cumhurbaşkanı olacaktı.
5- Kıbrıs Türk devleti tarafınca, Kıbrıs Rum Devletine aşamalı olarak toprak iadesi bitmiş ve 25 köy, Maraş, Güzelyurt ve Karpaz’ın bir kısmı ile toplamda da yüzde 6.5 bir alan (601 km2 veya 450 bin dönüm toprak) Rumlara iade edilmiş olacaktı. …..
Devam edecek…. 2/3
Ata ATUN
ata.atun@atun.com
Twitter: @ataatun
12 Mart 2011
Bir yanıt yazın